Oğuz Çetinoğlu: Kafkaslar’da Karabahtlı Türk Yurdu
Karabağ’daki çatışmalar gündemimizde yer aldı. Evveliyatı hakkında
lütfedeceğiniz kısa bilgilerle röportajımıza başlayabilir miyiz?
Av.
Nuri Gürgür: Ermenistan, Dağlık Karabağ bölgesinin
Sovyetler Birliği döneminde özerklik verilerek Azerbaycan’a bağlanmasını kabul
etmek istemese de o günün şartlarında sesini çıkaramamıştı. Ancak 90’lı
yılların başında Sovyet İmparatorluğu dağılırken harekete geçti. Ermeniler
bölgenin bazı yerleşim yerlerinde gösteriler düzenlediler; buralarda yaşayan
Azerbaycan Türklerinin bölgeyi terk etmeleri için saldırılar başlattılar. Yer
yer şiddet uygulandı. Hocalı’da bir insanlık faciası yaşandı. Dünya kamuoyu bu
olayların mağduru Türkler olduğundan maalesef seyirci kaldı.
Bağımsızlığına yeni
kavuşan Azerbaycan’ın Silahlı Kuvvetleri o yıllarda hem silah hem de personel
ve eğitim açısından zayıf durumdaydı. Oysa Ermenistan bölgesini Kafkasya’daki
güçlerinin ana merkezi yapmış olan Rusya, kuvvetlerinin tamamını buradan
çekmediği gibi, önemli miktarda ağır silahı Ermenilere bırakarak etkili bir
askerî güç hâline gelmelerini sağlamıştı. Azerbaycan iki yıl kadar devam eden
çatışmalardan sonra, Moskova’nın “ateşkes” çağrısını çaresizlik içinde
kabul etmek mecbûriyetinde kaldı. Böylece Dağlık Karabağ ve çevresindeki
yirmiye yakın yerleşim bölgesi (Rayon) işgal edilerek Ermenistan’ın
hâkimiyetine geçerken, bir milyondan fazla Azerbaycan Türk’ü canlarını
kurtarabilmek için Bakü varoşlarında derme çatma kulübelere sığınarak yıllarca
yoksulluk içerisinde hayata tutunmaya çalıştı.
Çetinoğlu:
Karabağ
problemine çözüm bulunması için de ağırdan alındı…
Gürgür:
Her
an sıcak savaşa dönüşme ihtimali bulunan bu probleme çözüm bulmak iddiasıyla
harekete geçen ABD, Rusya ve Fransa, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bazı
bölge ülkeleriyle “Minsk Grubu” adıyla kendi kontrollerinde bir kurul
oluşturdular. Fakat Moskova’nın da Washington’un da milletlerarası hukukun
gereği olan âdil ve hukukî bir çözüm sağlama niyetleri yoktu. Bundan dolayı
düzenledikleri toplantılarda anlaşma sağlanamadı. Meseleyi sürüncemede
bırakarak tansiyonun düşmesini, Bakü’nün itirazlarının söylemlerle sınırlı
kalmasını, durumun yani işgalin devam etmesini tercih ettiler. Bundan dolayı
2008 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilâtı Güvenlik Konseyi’nin (BMTGK)
Milletlerarası Hukuk açısından, Ermenistan’ı haksız bulan, barışın sağlanması
için Dağlık Karabağ’ın vakit geçirmeden boşaltmasını isteyen kararı askıda
kaldı, on iki yıldır uygulanamıyor.
Çetinoğlu:
Uzun
süre devam eden çatışmalar karşısında da (BMTGK) sessiz kaldı.
Gürgür:
İki ülke arasında sınırda küçük çapta bazı çatışmalar yaşansa da, uzun zamandır
“soğuk savaş” halinde devam eden ilişkiler bu yılın ortalarında farklı
bir yöne evrildi. 20 Temmuz 2020’de Nikol Paşinyan’ın başında olduğu Ermenistan
hükümetinin açıkladığı yeni Strateji Belgesi’nde belirlenen esaslar
çerçevesinde ciddi bir kriz dönemine girildi. Belgede, Erivan yönetimi Rusya’yı
“en büyük stratejik ortak”, İran’ı “en yakın dost”, Azerbaycan’ı “en
büyük düşman”, Türkiye’yi de onun ortağı olarak tanımlıyordu. Bu
açıklamanın hemen ardından Azerbaycan açısından ekonomik ve stratejik önemi
büyük olan Tovuz bölgesindeki Azerbaycan askerlerine saldıran Ermeni ordusu
aralarında bir general ve albayın da olduğu ondan fazla askeri şehit etti.
Azerbaycan güçleri saldırıya derhal karşılık verdi ve otuza yakın Ermeni
askerinin etkisiz hale getirildiği açıklandı. Ancak çatışmalar uzun sürmedi,
karşılıklı olarak “ateşkes” ilan edildi.
Türkiye ile Azerbaycan
Silahlı Kuvvetleri, Azerbaycan topraklarında Ağustos ayında başlayan ve Eylül’ün
ilk haftasına kadar devam eden, yüzlerce tankın, zırhlı aracın ve ağır
silahların yanı sıra uçakların da katıldığı çok kapsamlı bir tatbikat
programını uygulamaya koydu. Bu çaptaki bir askerî manevra iki ülke arasında
ilk defa yapılıyor, böylelikle hem Ermenistan’a hem de Moskova‘ya ve Tahran’a,
Türkiye’nin Azerbaycan’a desteğinin sözden ibaret kalmayacağı mesajı iletilmiş
oluyordu.
Buna karşılık Rusya
21-26 Eylül târihleri arasında “Kafkas-2020 Antiterör Tatbikatı” adıyla
80 bin askerin, 250 tankın, yüzlerce ağır silahın ve uçağın yanı sıra S-400 ve
S-300’lerin katıldığı son yılların en büyük askerî manevralarından birini
düzenleyerek ciddi bir güç gösterisi yaptı; rızası olmayan gelişmelere izin
vermeyeceği mesajını vermek istedi. Eski Sovyetler Birliği ülkelerinin sembolik
birliklerle katıldığı tatbikata, Azerbaycan dâvetli olmasına rağmen
katılmayarak tavrını göstermiş oldu.
Çetinoğlu:
Bu
tatbikatın bittiği saatlerde Ermenistan’ın saldırı başlatması rastlantı
sayılabilir mi?
Gürgür:
Moskova’nın bilgisi ve onayı olmadan Erivan bu işe kalkışma ihtimali yok
gibidir. Ermenistan’da hâlen beş binden
fazla Rus askeri bulunuyor. Bütün havaalanları, stratejik tesisler onların
kontrolünde. Paşinyan hükümetinin Batı’ya açılma niyetine karşılık, buna
şiddetle sert politikası olan, mevcut hükümeti Azerbaycan’a ve Türkiye’ye karşı
daha sert politika uygulamadığı için eleştirip Ermenistan kamuoyunu etkileyen “Karabağ
Kliği” diye anılan güçlü bir kesim bulunuyor. Ermenistan’da Moskova
yanlılarıyla AB ve ABD ile daha fazla yakınlaşılmasını isteyenler arasında uzun
zamandır devam ede-gelen bir iktidar mücadelesi var. Ancak iktidarda Batı
yanlısı bir hükümet bulunsa da kendi tercihiyle rotasını değiştiremez. Çünkü tarihî yayılmacı girişimlerini devam
ettiren Moskova bu ülkeyi Kafkasya politikasının merkezi olarak kullanıyor;
dolayısıyla güdümünden çıkmasına asla izin vermez. Paşinyan hükümeti sertlik
yanlılarının eleştirilerini kırmak ve Kremlin’i rahatlatmak gibi mülahazalarla
bu saldırıyı başlatmış olabilir.
Çetinoğlu:
Ermenistan
ekonomisinin zor durumda oluşu sebebiyle hareketlenen muhalefetin etkisini
azaltma gibi bir düşünceden de bahsedilebilir. Çatışmanın neticeleri hakkında bilgiler
ne merkezde?
Gürgür:
Çatışmaların ilk üç gününün bilançosu, Ermenistan’ın ağır kayıplar verdiğini ve
saldırı kararını verirken büyük bir hesap hatası yaptığını gösteriyor.
Azerbaycan ordusu saldırıyı püskürterek karşı harekât başlattı. Dağlık Karabağ’da
birçok köye ve stratejik önem taşıyan yerlere girmek suretiyle iki ülke
arasındaki askerî ve psikolojik dengeyi kendileri lehine değiştirmeyi başardı.
1993 şartlarında kolay bir başarı kazanan ve Rusya arkalarında olduğu sürece bu
durumun devam edeceğine inanan Ermenistan hâlen tam bir çıkmazdadır. Çok
güvendiği Moskova’dan, Batılı ülkelerden ve İran’dan söz ve temenninin dışında
etkili bir destek alamadı.
Önceki olaylarda
devreye girerek çatışmanın durmasına zemin hazırlayan siyasî merkezler “durumu
dikkatle takip ettiklerini” söylemenin ötesinde bir adım atmış değiller; BMTGK
de devreye sokulmadı.
Çetinoğlu:
Bu
sessizliği nasıl yorumluyorsunuz?
Gürgür:
Sanki alandaki gelişmeleri kendi seyrine bırakarak, Azerbaycan ordusunun Dağlık
Karabağ’da biraz daha ilerleyerek kontrol alanını genişletmesini bekler gibi
bir tavırları var. Son olarak Rusya’nın tarafları görüşmek üzere Moskova’ya dâvet
etmesi, Kremlin’in dağılan Sovyet İmparatorluğu’ndan intikal eden geleneksel “ağabeylik”
rolünü devam ettirmek istediğini gösteriyor. Askerî ve psikolojik üstünlüğü hâlen
elinde bulunduran Azerbaycan’ın bu tuzağa düşeceğine ihtimal vermiyoruz.
Çetinoğlu:
Gelişmeler sizce nasıl bir seyir takip edebilir?
Gürgür:
Güvenlik Konseyi muhtemelen kısa bir süre sonra araya girecek ve çatışmalar
duracaktır. Ardından görüşme süreci başladığında, Azerbaycan şu anda işgalden
kurtarabildiği yerlerde kalıcı olacaktır. Cumhurbaşkanı Aliyev de zaten buralardan
kendilerini kimsenin çıkaramayacağını belirtti. Şu veya bu kanaldan bir süre
sonra görüşme sürecine geçildiğinde, Rusya ve Batılı ülkeler hep birlikte Bakü
yönetimine baskı yaparak, sunacakları Dağlık Karabağ’ın bölünmesini öngören bir
plânı kabule zorlayabilirler. Çünkü şunu gördüler; zaman geçtikçe iki ülke
arasındaki bütün dengeler Azerbaycan lehine değişiyor; Ermenistan’ın açılan
mesafeyi kapatması mümkün değil. Üstelik bu problem Türkiye ile Azerbaycan arasındaki
ilişkileri, devletlerarasındaki sıradan bir diplomatik ilişki düzeyinin çok
ötelerine taşıyarak, “kader birliği” aşamasına getiriyor. Bunun devam
ettirilmesi durumunda sadece Kafkasya’da değil, bütün bu bölgedeki ve Orta
Asya’daki jeopolitik dengeler değişebilir. Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinde sık
sık dillendirilen “İki devlet-tek millet” söylemi derinleşerek, altı
doldurularak her alanda olumlu sonuçları ortaya çıktıkça bölgedeki diğer
bağımsız Türk devletleri bu durumdan etkileneceklerdir; aralarındaki
ilişkilerde kardeşçe dayanışma ve işbirliğine dayalı yeni bir dönem
başlayacaktır.
Çetinoğlu:
Azerbaycan
iktisâdî potansiyeli yüksek bir ülke. Batılı ülkeler akıllı devranırlar,
menfaatlerini göz önünde bulundururlarsa, Azerbaycan’a pasif destek vermeleri
mümkün olabilir. Bu aynı zamanda bölgede huzur ve barışın yerleşmesini sağlar.
Sizce böyle bir ihtimal söz konusu olabilir mi?
Gürgür:
Temenniniz
mantıklı, olmayacak bir şey değil.
Çetinoğlu:
Türk
Keneşi (Konseyi) hakkındaki görüşlerinizi de lütfeder misiniz?
Gürgür:
Hâlen Özbekistan’ın da katılımıyla üye sayısı beşe çıkan Türk Keneşi (Konseyi)
üyesi ülkeler, keşke şu günlerde ortak bir karar alarak, meşru savunma hakkını
kullanmakta olan Azerbaycan’ı haklı bulduklarını, her türlü işgale,
hukuksuzluğa, politik ve ekonomik emperyalist girişime karşı olduklarını
belirtseler; bu kuruluş adına tavırlarını hayata yansıtacak, ilişkilerine anlam
kazandıracak bazı adımlar atabilseler. Aslında bu tarz bir çıkış yapmaları
hepsinin yararına olur. Çünkü Türk devletlerine ait olan bütün bu coğrafyayı
asırlardır kendisinin “arka bahçesi”
olarak gören, işgal ederek acımasızca sömüren Rusya’ya da, binlerce
kilometre ötelerden gelip bölgenin kaynaklarını yağmalamaya çalışan Batılı
emperyalistlere de, asrımızın en tehlikeli emperyalist gücü konumundaki Çin’in
girişimlerine karşı da ortak bir savunma bloku oluşturmanın ilk adımını atmış
olurlar. Böylelikle Dağlık Karabağ’da târih yeniden yazılmaya başlar.
Çetinoğlu:
Akl-ı
Selîmin hâkimiyeti, ortak niyetimizdir. Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür
ederim.
Av. NURİ GÜRGÜR: 1940 yılında Erzincan 1975 yılında MHP Genel Türk Ocakları’nın yeniden Türk Ocakları Eğitim ve 1995 yılından bu yana |