Seyyid Ahmet Arvasi’nin en belirgin vasfı, eğitimciliğidir. 1952 yılında başlayan eğitimcilik hayatı, resmi olarak 11 Haziran 1979 tarihinde Ümraniye Lisesi Rehberlik Öğretmeni olarak emekli oluncaya kadar devam etti. Aslında onun eğitimcilik hayatı, cemiyet ve ev hayatı içinde, vefat tarihi olan 31 Aralık 1988’e kadar devam etti. Toplumu ve özellikle gençliği, çağın ilmî ve teknolojik gelişmelerinden kopmadan, Türklük şuuru ve İslâm imanı ve ahlakiyle yetiştirmeyi meslek olarak benimsemişti.
Arvasi Hoca, İlkokul Öğretmeni olarak 1952-1953 öğretim yılında Konya’nın Beyşehir ilçesinin Doğanbeyli nahiyesinde çalıştıktan sonra 1953-1954 öğretim yılında Ağrı’nın Tutak ilçesinin Mollaşemdin köyü ilkokuluna tayin oldu. 1955-1956 yıllarında yedek subay olarak askerlik görevini yaptı. 1956-1958 yılları arasında Ankara’da Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümünü bitirdi. Bundan sonraki meslek hayatında hep Öğretmen Okulları ve Eğitim Enstitülerinde görev yaptı. Sırasıyla; 1958-1959 öğretim yılında Van’ın Erciş ilçesinin Alparslan İlköğretmen Okulunda, 1959-1965 yılları arasında Balıkesir’in Savaştepe ilçesinin İlköğretmen Okulunda, 1965-1972 yılları arasında Balıkesir’deki Necati Eğitim Enstitüsünde, 1972-1975 yılları arasında Bursa Eğitim Enstitüsünde ve 1975-1978 yılları arasında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsünde Pedagoji Öğretmeni olarak çalıştı.
Eğitim Psikolojisi ve Eğitim Sosyolojisi gibi meslek derslerine giriyordu. Eğitim Sosyolojisi dersinin ders kitabını da yazmıştı. Bu kitabı bütün Eğitim Enstitülerinde okutuldu. Arvasi Hoca, Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitülerindeki 20 yıllık kesintisiz öğretmenliği sonunda binlerce İlkokul, Ortaokul ve Lise Öğretmeni yetiştirdi. Bu sayede ünü ve düşünceleri bütün Türkiye’ye yayıldı.
1978 yılında Ecevit Hükümetinin bürokrasideki ülkücü kıyımından Arvasi Hoca da nasibini aldı, birçok arkadaşı gibi o da Atatürk Eğitim Enstitüsünden sürgün edildi. Sürgün edildiği okul, Kırşehir Lisesi idi. Okul, Kırşehir’de solcuların hâkim olduğu kurtarılmış bölgedeydi, çalışma imkânı yoktu. Ama Hoca, yiğitçe gitti, göreve başladı, fakat gerçekten çalışamıyacaktı. Duruma üzülen Vanlı hemşehrileri devreye girdi, daha önce başbakanlık yapmış olan hemşehrileri Ferit Melen’le görüşerek, Hocanın İstanbul’a ailesinin yanına tayinine yardımcı olmasını rica ettiler. Melen devreye girdi ve Hocayı İstanbul’a tayin ettiler. 27 Nisan 1978’de göreve başladığı Kırşehir Lisesinden Ümraniye Lisesine tayin oldu ve 23 Ağustos 1978’de bu okulda göreve başladı. O tarihlerde bu okulun bulunduğu bölge de solcuların hâkim olduğu “kurtarılmış bölge” diye isimlendirilen bölgelerdendi. Bu okulda Hocaya ders verilmeyerek okula sokulmadı. O da çoğu zaman rapor alarak 1978-1979 öğretim yılını tamamladı. 10 Haziran 1979’da yapılan MHP’nin 14. Büyük Kongresinde yakın dostlarının girişimiyle MHP Genel İdare Kurulu Üyesi seçildi. Kendisi İstanbul’daydı ve hiçbir şeyden haberi yoktu. 11 Haziran 1979 Pazartesi günü radyoda 13.00 haberlerini dinlerken bu göreve seçildiğini öğrendi. Ertesi günü Ümraniye Lisesine giderek emekli dilekçesini verdi.
Arvasi Hoca emekli olduktan sonra eğitimciliğini üç ayrı kulvarda devam ettirdi. Bir yandan basındaki günlük yazıları ve kitaplarıyla halkımızı, bir yandan sivil toplum kuruluşlarındaki konuşmalarıyla gençleri ve yetişkinleri, bir yandan da evindeki sohbetlerle dostlarını ve öğrencilerini eğitmeye devam etti. Çok geniş bir kültür ve ilim sahibi idi. Onun için her konuda konuşabiliyordu. Etkili ve ikna edici bir anlatımı, çok güzel bir sesi vardı. Zeka fışkıran kapkara gözleriyle insanın içini okurdu. Her soruya doğru ve inandırıcı cevaplar verirdi. Onunla münakaşa eden solcu öğretmenler “Arvasi ile münakaşa etmeye gelmiyor, insanı allak bullak ediyor” derlerdi. İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsünde birlikte çalıştık. Solcu öğrencilerin, kafaları karışarak değişecekleri korkusuyla Arvasi Hocanın derslerine girmediklerine çok şahit oldum. Bu okulda arkadaşlarımızın çoğu yönetici idi, fakat o sadece öğrencilerinin değil, bizim de öğretmenimizdi. Biz sıkıldığımız ve tıkandığımız anlarda ona danışırdık. O da mutlaka bize şartlara göre en uygun çözümü gösterirdi. Biz de rahatlar ve onun gösterdiği yolda yürürdük.
Arvasi Hoca’ya göre eğitim, insanın yaradılış özellikleri göz önünde bulundurularak düzenlenmelidir. Eğitim, insanda doğuştan var olan niteliklerin farklılaştırılması ile ilgilidir. Amacı, bireyin olumlu niteliklerini geliştirme, olumsuz niteliklerini azaltma veya yok etmeye yöneliktir. O, eğitimi, insanı yoğurma ve biçimlendirme süreci olarak kabul eder. Ona göre eğitimin hedefi, insanı gerekli bilgi ve beceriler, kazandırılacak olumlu niteliklerle yüceltmek, tabiatın ve tabiattaki yaratılmışların efendisi yapmaktır. Eğitimi, herkesin temel hakkı kabul eden Arvasi, bu konuda herkese fırsat ve imkân adaleti sağlanmasını, her yerde, sürekli ve dengeli olmasını, ferdi farklılıkların esas alınması gerektiğini belirtiyordu. Eğitim, demokratik, planlı ve programlı olmalı, teori ve pratiğe yer vermeliydi. Kurumlar teknolojik gelişmelere göre şekillendirilmeliydi. Ona göre, yüksek öğretime de büyük önem verilmeli, kademeleri esnek olmalı ve ara sınıflardan mezuniyete imkân verilmeliydi. O gün eğitimde yatay ve dikey geçişlere imkân verilmiyordu.
Arvasi Hoca, eğitimin “millî” olmasına büyük önem verirdi. Ona göre eğitim, yabancılaşmaya karşı millî şuuru uyanık tutmalı, kültür mirasını yeni nesillere aktarmalıdır. Eğitim, millî kültürü zenginleştirmek için, başka milletlerin kültürleri ve eserlerinden de faydalanabilir. O, yabancı medeniyet ve kültürleri tanımadan yanaydı, gençlerin dünya ile iletişim kurabilmeleri için yabancı dil öğrenmelerini teşvik ederdi. Fakat yabancılaşmaya karşıydı. Bu nedenle, yabancı dille eğitimi, kültür sömürgeciliği olarak görüyordu. Arvasi’ye göre eğitim, sosyal değişmeyi sağlayıcı, sosyal çözülmeyi önleyici olmalıdır. Eğitim, kültür fonksiyonu ile nesiller arasında kopukluk oluşturmadan ve başka kültürlerin etkisi ile kendi kültürüne yabancılaşmadan çağdaşlaşmayı gerçekleştirebilmelidir.
Arvasi’ye göre, eğitimin politik fonksiyonu ile milletin ulaşmak istediği nihaî hedeflere ve millî ülkülere uygun insanı yetiştirmesi gerekir. Millî ülkü ve hedefleri politik bir fonksiyon haline getirmemiş bir eğitim, milletine yabancılaşmış ve canavarlaşmış tiplerin çoğalmasına sebep olur. Hiçbir millet kendini ortadan kaldıracak, tarihten silecek veya başka milletlere köle edecek eğitime izin vermez, vermemelidir. Eğitimin ekonomik fonksiyonu, fert, toplum ve iktisadi alanın istek ve ihtiyaçlarına göre eğitimin teşkilatlandırılmasını, okulların açılmasını, personelin yetiştirilmesini ve fert ve grupların kabiliyetlerinin geliştirilmesini göz önünde bulundurur. Eğitim bu işleviyle millete güçlü üreticiler, akıllı ve bilgili tüketiciler, zeki ve namuslu müteşebbisler ve çağdaş ekonomik savaşlarda milletimizi ve devletimizi savunabilecek kadroları yetiştirebilmelidir.
Arvasi Hocaya göre kalkınma; maddi ve manevi kalkınma olmak üzere iki boyutludur. Maddi kalkınma, ekonomi ile ilgili olup, eğitilmiş insan gücü ile doğru orantılıdır. Kendi insanını eğitemeyen ve kendi teknolojisini üretemeyen ülkeler kalkınmış sayılmazlar. Kalkınmış ülkelerin gerçek güçleri, fabrikalarından, barajlarından ve yeraltı kaynaklarından çok, eğitilmiş kadrolarından gelir. Kalkınmanın manevi boyutu ise; bizzat insanın ilimle, sanatla, ahlakla, din ile yoğrularak, işlenerek yüceltilmesini, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik hayatın en önemli ve temel unsuru durumuna getirilmesini hedefler. Eğer eğitim, maddi ve manevi kalkınmayı sağlayıcı kadroları yetiştirmeyi hedefleyip, ona göre bir muhtevaya sahip değilse ülkenin sömürülmesini önleyemez. “Bir ülkeyi geri bırakmanın ve sömürmenin en kestirme yolu, o ülkenin eğitimini baltalamak, o ülkeyi millî ve çağdaş ihtiyaçlara cevap verecek bir eğitimden mahrum bırakmak, yetişmiş elemanlarını israf etmek veya çalıp götürmektir.”
Arvasi’ye göre aydın, kendi millî kültürünü çağdaş seviyede temsil edebilen ve bir meslek alanında başarılı görevler yapabilen kimsedir. İnsanlık dünyası, millî kültür dairelerinden oluşur ve ortak bir insanlık kültürü yoktur. Bu yüzden aydın, kendi millî kültürünü çağdaş seviyede inceltip temsil edebilen kişidir. Kendi kültüründen kopan kişi, aydın değil, yabancılaşmış kimsedir. Ona göre okul, sosyal hayatın tabii bir parçası olarak cereyan etmekte olan eğitim faaliyetlerinin millî ve çağdaş ihtiyaçlara göre planlanması ve teşkilatlanması zaruretinden doğmuştur. Okul, millî ve mahallî hammaddeyi işleyerek, düzenleyerek, geliştirerek, çağdaşlaştırarak pedagojinin tavsiye ettiği yol ve biçimlerde genç nesillere aktarmaya çalışır.
S. Ahmet Arvasi’nin anlayışına göre, eğitim sisteminin temel amacı, bir bütün olarak fert ve cemiyetin mutluluğunu sağlamaktır. Bunu sağlayacak olanlar da, eğitimcilerdir. Ona göre eğitimciler, nitelikleri, bilgileri, yaşayışları ve uygulamalarıyla öğrencilerine örnek olmalıdırlar. Eğitimciler; mütevazı, şefkatli, sabırlı ve yumuşak huylu olmalı ve öğrencilere daima doğruyu öğretmeli ve göstermelidir. Branşlarında yeterli ve üstün olmalılar, sürekli kendilerini yenilemeye ve geliştirmeye çalışmalıdırlar. Vatan, millet ve devlet sevgileri yüksek olmalı, Allah sevgisi ve korkusu ile dolu olmalıdırlar. Eğitimciler, işlerini sevmeli ve idealist olmalıdırlar. Öğrencilerini en iyi şekilde yetiştirmeye çaba göstermelidirler.
Seyyid Ahmet Arvasi Hoca, hayatı boyunca anlayışına uygun iddialı ve örnek bir öğretmen olmaya özen gösterdi. Bu inançla binlerce öğrenci yetiştirdi. Yetiştirdiği öğrencilerin çoğu da mesleğinde başarılı olarak çeşitli yönetim kademelerinde görev aldılar. Hocaları Arvasi’nin öğretisini ve düşüncesini, görev yaptıkları yerlere ve öğrencilerine yaydılar.