Ülkemizde tavizci siyasetin çok yönlü
sorunlar yarattığı ortaya çıkmıştır. Zaman zaman akıl almaz ve büyük hayale
dayalı vaatlerde bulunulur. Çoğu kere bunları gerçekleştirmek de mümkün olmaz.
Ancak 2000’li yıllarda doğrudan veya dolaylı vaatler biraz değişti. Siyasi
çıkarlar uğruna ülkenin birlik ve bütünlüğünden tavizler verilir oldu. Hele AB
– Türkiye ilişkileri taviz üzerine taviz ortaya çıkardı. Bizim hayali AB
üyeliğine çok istekli olduğumuz görülünce hiçbir ortak adaya uygulanmayan
talepler ortaya çıktı. Öyle bir maceraya kapıldık ki; çözüm, barış süreci ve
açılımlar birbirini takip etti. Etnikçi siyaset bütüncü siyasetin önüne geçti. Neredeyse
demokrasi teröre yenik düşürülüyordu. Terör örgütü ile müzakere değil; ancak
hukuk devleti içinde mücadele edilebileceğini biraz geç öğrendik. Anayasa
çalışmalarında milli kimliği etnik çağrışım yapar diyerek devre dışı bırakma
denemeleri yaptık. Daha birçok tehlikeli oyunların içine girdik. Ancak kurulan
yeni partilerin programları incelendiğinde bu yanlışların ve kötü
alışkanlıkların sürdüğü görülmektedir. Maalesef marjinal birtakım iddia ve
görüşler genel kabul görmüş gibi ele alındı. Türkiye etnik parselleme yoluyla
daha iyi bütünleşebileceği zannedildi. Sosyal doku çok zedelendi. Birliktelikler
değil farklılıklar kutsallaştırıldı.
Ülkenin
dertlerine deva olmak için ortaya çıkmış olan asıl ilgi alanı ekonomiyi
aşamayan bir siyasi partimizin programını biraz gözden geçirdik. Programı
okurken Türk Milletine yabancı, ülkenin sosyal dokusuna çarpık bir bakış açısı
açıkça ortaya çıktı. Sözde bazı yabancı dostlarımızın kitapları ile bazı
siyasilerin görüşleri pek farklı değil… Graham Fuller’in Yeni Türkiye kitabı ve
diğer sözde bazı yabancı dostlarımızın tavsiyeleri anlaşılan ihmal edilmemiş!
Onlar kendi çıkarları açısından nasıl bir Türkiye olmalı sorusunun cevabını
kendi açılarından verebilirler; iyi de siz T.C. vatandaşı ve ülkeyi yönetmeye
talip siyasiler olarak ne düşünüyorsunuz? Programı yazarken genelde ekonomi
dışında hangi sosyolojik araştırmaya, çalışmaya dayanıyorsunuz.
Etnik gruplar içinde marjinal
seviyede kalan bölücü, ayırımcı parçalar olabilir. Bunları hangi gerekçe ve
verilere göre genelliyorsunuz? Mesela bütün Kürtler iç ve dış kışkırtmalara,
bir dönem AB’nin yoğun gayretlerine ve sözde dost bildiklerimizin yönlendirme
çabalarına rağmen, aynı görüşteler mi? Neden “Bizi ayrı tanıyın” gibi talepleri
olmamasına rağmen, eşit vatandaşlık yerine bazılarına programda pozitif
ayrımcılık ihtiyacı duyulur? “Tanıma”
nedir; ne değildir acaba biliniyor mu? Anayasamız neden hesaba katılmaz? Kuruluşundan
bugüne Türkiye etnik gruplar koalisyonu veya havuzu olmamıştır. Türk Milleti
bazılarına göre milletleşemeyen, milletleşme sürecinde mesafe alamayan bir
kalabalık veya sürü mü? Farklı siyasi görüşleri olsa da ortak milli
müşterekleri ve idealleri yok mu?
Mesela,
Kürtleri yanlış bir şekilde bütün olarak devletiyle sorunlu görmenin adıdır
Kürt sorunu. Bu bir bilgi noksanlığı olamaz. Olsa olsa kendini birilerine
kullandırarak yükselebilmek arzusu ve dolduruşa gelmektir. Kültürel haklar
ayırım yapmadan bütün vatandaşlar için geçerlidir. Şu etnik gruba veya toplum
kesitine bu hakları tanıyıp diğer vatandaşlara ve çoğunluğa tanımamak anlamlı
olamaz. Kültürel haklar Devletin milli ve üniter yapısı bozulmadan verilmiştir
ve verilebilir; ancak tanıma adı altında egemenliğe ortak arama yolu her ciddi
devlette kapalıdır. Türkiye terörle mücadelesini bundan yapıyor. Türk Milletine
mensubiyet hisseden, milli kimliğini mahalli kimliği ile rakip görmeyen kime
senin milli kimliğin Türk değil denmiş ve dışlanmıştır?
Unutulmamalıdır
ki, Kürt sorunu, Kürtlerin değil; dün Osmanlı’ya bugün de T.C.’ye karşı onları
kullanmış olanların, yabancılaşmış ve devletiyle başkaları adına kavgalı bazı
sözde aydınların ve sıkışınca yabancı ülkelere sığınan işbirlikçilerin müzmin
sorunudur. Siyasete yeni atılmak veya mevcut bir kitle partisinden ayrılarak
yeni parti kurmak kolay değildir ve çok büyük dikkat gerektirir.