Taşrada Hayat Var

66

Hasan adında çok sayıda arkadaşım, dostum ve tanıdığım oldu. Terzi Hasan, Müzeci Hasan, Tank Hasan, Fırıldak Hasan vs. Ancak Hasan Şahmaranoğlu’na ne derdik hatırlamıyorum; Türkçü Hasan mı, Milliyetçi Hasan mı, Şair Hasan mı, Tekniker Hasan mı? Araştırmacı Hasan mı, Münevver Hasan mı, Memleketsever Hasan mı, Gelenekçi Hasan mı, Ayaklı Kütüphane Hasan mı, Kültürlü Hasan mı, yoksa başka bir şey mi? Belki de bunların tümünü şahsında topladığı için isminin başına bir şey eklemekte zorluk çektiğimizden sadece Hasan Şahmaranoğlu diye konuşuyorduk.

Hasan Şahmaranoğlu’nu 1961 yılında Kilis’te tanıdım. Çok okuyan ve medeni cesareti yüksek bir genç aydındı. Türk Tarihi ve Edebiyatı hobisiydi. Eski kültürümüzü ve Osmanlıcayı biliyor, yazıyor ve okuyordu. 18.Yüzyılda yaşamış Kilisli mutasavvıf ve şair Abdullah Sermest Efendi’den gazeller okurdu. Tanıştığımız ilk günlerde bile ne okuduğumuzu ve hangi dergileri takip ettiğimizi sorardı. Meğer meramı başka imiş, Nihal Adsız’ı tanıyıp tanımadığımızı, Orkun, Töre ve Ötüken dergilerini okuyup okumadığımızı, yurt ve dünya meseleleri hakkında görüşümüzün olup olmadığını öğrenmek istermiş.

Daha ortamektebi yeni bitirmiş, liseye devam ettiğimiz günlerdi. Taşraya gazetelerin üç gün sonra gelmesine rağmen Kadircan Kaflı için Tercüman, Peyami Safa ve Burhan Felek için de Milliyet Gazetelerine aboneydim. Öğretmenlerimizin tavsiyesiyle Varlık, Kur’an hocalarımızın öğretisiyle Sebilürreşad, Serdengeçti ve Büyükdoğu Dergilerini okuyordum. Okumak benim için önemliydi, insanımızın ve toplumumuzun meseleleriyle ilgili yayınları almak da adeta görevim gibi düşünüyordum.

NİHAL ADSIZ, TOPRAK, TÜRK YURDU VE DÜŞÜNEN ADAM

Bu zaafımı Hasan Şahmaranoğlu keşfetmişti. Bana Türk Ülküsü adlı Adsız’ın cep boyu mavi kapaklı bir kitabını verdi. Okudum ve bitirdim. Osmanlıların bir medeniyet kurucusu olduklarını, sevgiyle, inançla bütün toplumları kucakladığını öğrendim. Oysa okullarımızda öğretilen öyle değildi. Sultan İkinci Abdülhamit ders kitaplarımıza göre “kızıl sultan” idi, ancak Adsız’a göre “Gök Sultan”dı!. Sevmiştim, tutmuştum bu tespiti. Adsız’ın daha sonra Bozkurtlar’ın Dirilişi, Deli Kurt, Bozkurtların Ölümü adlı eserlerini okudum. Hemen aklıma geldi ve yazarın adının neden “Adsız” olduğunu sordum. Hasan Şahmaranoğlu “Türk geleneğinde milletine faydalı bir hizmet vermeyenlere “adsız” denirdi. Ne zamanki topluma hayrı, faydası dokunur işte o zaman ismi hak edebilirdi insanlar. Adsız da mütevazi, kendini öyle görüyor. Milletine hizmete çalışıyor.”

Açıklamadan hoşnut olmuştum. Oysa Adsız kitaplarında önemli mesajlar vererek çok hayırlı, faydalı hizmetler yapıyordu. Kökümüzü ve kimliğimizi hatırlatıyor, memleketsever gençler yetiştiriyordu. Zaten öğretmenlerin vazifesi de o değil miydi? Adsız’ı öğrenmeye başlamıştım. Tek parti yönetimine adeta savaş açmış, bu uğurda işkenceler görmeyi, cezaevine girmeyi bile göze almıştı (1944 tutuklanmaları). Türkiye ve Türk dünyası için demokrasiyi, fikir hürriyetini, özgürlüyü savunuyordu. Böyle bir arkadaş grupları vardı ayrıca.

İlhan Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’ne abone olmakla kalmayıp, Kilis’e 10 kadar ödemeli isteyip pazarlamasını da üslenmiştim. İstanbul’da Milliyetçiler Derneği Yayınları’nı da getirmeye başladık bir öğrenci grubu olarak. Gökhan Evliyaoğlu ve Hami Tezkan Düşünen Adam’ı yayınlamışlardı. Okumaya başladık. Hemşehrimiz Mehmet Turgut da yazıyordu. O halde Türk Yurdu da okumalıydık. Öyle de yaptık.

27 MAYIS DARBESİ TUTUKLANMALAR DÖNEMİ

Adsız bana ve arkadaşlarıma yeni fikirlerle taptaze bir muhit tanıtmıştı. Ona teşekkür etmeliydik. Hasan Şahmaranoğlu’nun teklifi ile Adsız’a yemekaltı olarak kullandığımız bir nevi sofra örtüsü yani hasırdan örülen “tepir” ve bir sini de Kilis Tatlısı olarak künefe göndermeye karar verdik! Adresini bulduk Adsız’ın ve hemen mektup yazdık; İstanbul Maltepe’de oturuyordu. 27 Mayıs Askeri Darbesi henüz şiddetini kaybetmediği günlerdi. Mademki okuyor, düşünüyor ve yorum yapıyordunuz o halde kafanız ezilmeliydi. Nihal Adsız İstanbul’da, Hasan Şahmaranoğlu ve arkadaşları Kilis’te gözaltına alındı. Hediyeyi gönderemedik Adsız’a ve ardından tanışamadık tabi. Ancak okumayı sürdürdük, hatta yazmaya bile başladık. Hasan Şahmaranoğlu ile dostluğumun böyle bir başlangıcı vardır.

Hasan Şahmaranoğlu, “Adsız Bey”e olan muhabbetini 19 beyitlik şiirinin girişinde ve bitiminde şöyle duyurur; “Ey Adsız Bey, Adsız Bey, gök yeleli Börü Bey/ Tutsak iller kurtuldu, Ötüken’e yürü Bey!” Aybars da öyle ” Göktanrı yeryüzüne bir kahraman göndermiş/ Ay yüzlü, barış bakışlı Aybars denen bir ermiş” diye meramını anlatırken sulhe dikkat çeker.

KORKU DUASI’NIN MÜTEKAMİLİ ALMILA

Sonra kendisi Batman’a gitti. Peşinden Suudi Arabistan’a çalışmaya. Emekli olunca dönebildi Kilis’e. Ben İstanbul’a okumaya, eğitimimi tamamlamaya gittim. Hala da tamamlayabilmiş değilim, okuyorum. Hasan Şahmaranoğlu kaybolmak üzere olan bir güzelliğimiz mektup yazmayı seven biri. Vesileler bularak mektuplar yazdı yazarlara, arkadaşlarına. Cumhuriyet Dönemi Kilisli Şairler Antolojisi, Kilis’in Ünlüleri, Notaları İle Kilis Türküleri kitaplarını yayınlarken görüşümüzü sordu, katkı istedi, kitaplarını gönderdi. Zaman zaman da telefon açarak hal hatır sordu vefada örnek bu dost sanatçı. Bütün çalışmalarını kendi imkanlarıyla yayınladı. Memleketsever bir kültür adamının ülkemizde ne kadar imkanı olabilir ki varın gerisini siz hesap edin. İlk şiir dolu kitabı da öyle oldu: Korku Duası. Almıla ise henüz yayınlandı(2012 Ağustos). Hasan Şahmaran’ın gazellerine, halk tarzı şiirlerine, tahmislerine ve taşlamalarına, kültür ögeli dizelerle Almıla’daKorku Duası’naeklemeler mevcut. Manzum piyesi Korku Duası ise aynen yerini korumuş. Tıpkı mesnevi deyişleri gibi, Safahat’tan fotoğraflar şekilinde.

Hasan Şahmaranoğluiyi bir aile reisi aynı zamanda. Eşi Güler Hanıma aşık.  “Hüzn ile ağlamakta,sevgiyle coşmaktayız/Çile dolu yılları  zorlukta aşmaktayız/ Bu yol ki bitmek üzere , sona ermekte bahar/Ömrün sonuna doğru delice koşmaktayız!.” derken arkasında ve yanındaki Güler Hanım’ın  hep dağ gibi duruşuna bir yücelik atfediyor. Çok şık bir vefa doğrusu. Çünkü Aile şimdilik, toplumumuzun çözülmeyen en sağlam kurumu.Batının ve emperyalistlerin onca oyununa rağmen hala dimdik ailelelerimiz ayakta. Kızı Gökçen ressam ve görsel sanatlarda akademik eğitimin içinde. Almıla’nın kapağındaki imza da Gökçen’e ait. Sektöründe iddialı oğlu Mehmet Şahmaranoğlu ise Tavşanlı’da dişhekimi.

“YA ZAMANI SEN DURDUR YA DA..”

Hasan Şahmaranoğlu “asımın nesli”ne örnek. Kilis’te Mimar Sinan eseri Canbolat (Tekye) Camii’nde Sabah’ta “Bir uhrevi alem ki, baş daha ilerdedir/ Tarihse sütunlarda, renklerde, minberdedir/Ne uhrevi bir sükun, ne ilahi yapı bu/ Milyonlarca insanı nurlandıran kapı bu/Avizeden yere nur, salkım salkım akıyor/ Gönüller, gözler şevkle hep bir yöne bakıyor” derken içinizde bir ılıklık hissedersiniz. Sanatçının Ayasofya’da hayal’i daha bir başkadır “Bir hüzün,bir gariplik, gölge arkadaş bizden/ Girdik Ayasofya’ya geçerek kendimizden” biçiminde serzenişiyle; tarihte bir çağ kapatarak yenisi açan Fatih Sultan Mehmed’e layık olamamanın üzüntüsüyle “Yeter sultanım yeter, benliğimden utandım” diyerek ağlamaklıdır. Hasan Şahmaran’ın Türkçülük şiirlerine gelince bu dizeleri ırkçılık biçiminde algılamak yanlışa götürür. İşte örnekleri;

Kitaba adını veren Almıla’da “Bir çamçak kımız ver, esrisin başım/ Bir Türkmen oğluyum, kırkaltı yaşım/ Çağlar öncesine uçan bir kuşum/ Hayalin gönlümü sardığı zaman” derken, özlemle birlikte yaşadığı kentin de bir Türkmen ili olduğunu vurguluyor. Gökçen Kız’da ise “Yel yassı tepeden obaya doğru/ Kaval seslerini iletmektedir/ Gökçen pınarında bir tay ki doru/ Çağlar öncesini beklemektedir” deyişi bir hasreti taşıyor. Aynı Korkunç Uyku’daki ” Ya zamanı sen durdur, ya ben geri kalayım”daki deyişi gibi.

BİR KARIŞIK BİLMECE

“Ya bir Türkmen güzeli gelir bana uzaktan/ Ya beklerim gönlümü parçalasın Güntülü/ Ya çıldırır giderim, ya ölürüm meraktan/ Nerde Mersin güzeli, nerde Kamlançu gülü?” diye Güntülü’nü dizelere döker Hasan Şahmaranoğlu. Ardından Türkmen Kızı’nda bakın neleri dillendirir; ” Neden daha güzeldir bizim Türkmen kızları/ Ciğerimi parçalar, içine taht kurarlar/ Bir ceylanın gözünden, daha güzel gözleri/ Önce beni öldürür, sonra haber sorarlar! / Ulu Türkmen beyinin gönlü onda kalırsa/ Arslanları parçalar, yüce dağları aşar/ Gül oyalı çevreyi hatıra der alırsa/ Dünya ona dar gelir, denizler gibi coşar”

Yağız Atlı’da ise bir meydan okuma vardır “Yağız atlı benim şanım, gururum/ Bekliyorum seni yüzyıllar boyu/ Yıkılmaz bir kale, Türklük şuurum/ Tükenmez dünyadan Türklerin soyu”

Sokaklar’da Necip Fazıl’ın Kaldırımlar’ından adeta yansımalar hissedilir. İşte örneği; “Ceplerimde zamanın sorumsuz ağırlığı/ Bir karışık bilmece eğri-büğrü sokaklar/ Saatlerle arkadaş gecenin ağırlığı/ Koyu renklerden öte, benden bir şeyler saklar”

HEY HEY AY HANIM HEY!..

Arabistan Geceleri’nde “Ya egzotik doğudan bir renk alır gözümü/ Ya bir ıtır kokusu çalar geçer burnumu/ Anlatılmaz bir özlem birden sarar özümü/ Bu doğu geceleri kaçırıyor uykumu” deyişi Osmanlı’nın Kızıldeniz’de kurduğu şehir Yanbu’daki Türk Evleri’yle tamamlar: “Mavi boyalı, aşı boyalı/ Koca Mustafa Paşa sanki/ Tahta cumbalı..Tahta nakışlı/Pencereden bakıyor bir kız/ Türk bakışlı”

Haydarababa, Selam Olsun, Mektup, Bu Ömür hasret dizeleriyle örülmüştür. Otman Dağı’nda bazı şiirlerinde kullandığı “Aşık Kutlu” imzasıyla memleketinin tabiat güzelliklerini sergiler. Deli Ersegün’de milli duygularla destansı deyişlere, masallardaki  resimlere rastlarız “Hey hey Ay Hanım hey..iki atlı koşuyor ölüme doğru”

Hasan ŞahmaranoğluAlmıla’daki altışar gazeliyle, tahmisleri, unutulmak üzere olan bir lezzeti yeniden fark ettiriyor; örnek olarak bir kaçı şöyle” Ben senin yolunu ki bir nice beklemişim/ Gündüzü şöyle bırak hep gece beklemişim” yahut “Gül yağmakta çevreye, bir gül yağmurudur bu/ Gül takmış gözlerine, pembe pembe akar gül” veya “Bir dudak ki yüzünde, çıldırır nar çiçeği/ Görse onu ham ervah, billah pişmez ham gider” veyahut ” Seni bir başka günün akşamında göreyim/ Yeni gelmiş baharın devamında göreyim.”

TAHMİSTEN SONRA TAŞLAMALAR

Kilisli Şair Abdullah Sermest Efendi, Abdullah Ercan, Avni Keçik, Nihat Ferah,  Edirneli Nazmi gazellerinin tahmis dizeleri ayrı bir tat veriyor okuyucuya. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhsin Macit’in Gurbet Gazeli’ni tahmiste şunları söyler şairimiz; “Ciğerim kebap olup parça parça yandıkça/ Şarap-ı aşka düşüp lal-i lebe kandıkça/ Ey Hasan bu dünyayı ebed müddet sandıkça”/ “Muhsin dar’ı gurbette adını her andıkça/ Gözyaşı revan oldu, sanırsın sele düştü”

Edebiyat tarihimizde taşlama üstadları deyince benim hemen Nef’i, Neyzen Tevfik, Şair Eşref, Şemsi Belli, Abdullah ÖztemizHacıtahiroğlu, Abdurrahim Karakoç gibi sanatçılar aklıma geliyor. Taşlamasıyla idam edilen sanatçılar vardır, altın kese ile ödüllendirilenler vardır, ömür boyu yalnızlığı itilenler mevcuttur. Hasan Şahmaranoğlu Aşık Kutlu imzasıyla Şakalak, Kaz Yanmasın,  Kuru Kafa, Eşkıyalar, Bir Rüya, Üç  Terelelli, Deli doktoru, Bilir mi?, Bir Soru, Öhlez Süvari, Çekirge Destanı, Bu Deveyi  Güdersin, Kelin Perçemi, Nazire-i Garibe, Şimdi Damdayız, Kabağı Gıdıklama, Bir Garip Adem, Kelaynak Destanı, Kendini Bilmeze ve Dayak Faslı ile eleştiriler yapmakta, sosyal problemleri deşmekte, yöneticileri, ekabirleri, hadini bilmezleri, cahilleri, adam sendecileri, tembelleri, kolaycıları, kıskançları, sakarları, fikirsizleri, görgüsüzleri, bana necileri mizahi ögelerin ağırlığı içinde karikatürize etmekte, yorumlamaktadır.

“Celaliler şehre indi/ Kıravatlı eşkıyalar/ Attan indi cipe bindi/ Kravatlı eşkıyalar/ Kul hakkı yer, yalan atar/ Para için takla atar/ Anasına dini satar/ Kravatlı eşkıyalar” diye sanatçının uzayıp gider taşlamalardaki dizeleri. Şakalak ise tekerleme gibidir “Kilon buluyor yüzü/ Herkeste vardır gözü/ Beş para etmez özü/Çok çalışma ey şakalak/ Bu dünya cartankinost/ Mercedese binersin/ Takla atar dönersin/ Bir yanar bir sönersin/ Çok çalışma ey şakalak/ Bu dünya cartankinost?!”

Hasan Şahmaranoğlu şöyle der “Torpil varsa işin yürür/Gide gele ömrün çürür/ Namert ise işin görür/ Namert bize yaramazsın/ Çevir Hasan kaz yanmasın”

TÜRKMEN DÜĞÜNÜ

Hasan Şahmaran’ın iki perdelik manzum piyesi Korku Duası keşke Devlet Tiyatroları repertuvarına girse. Ali Yörük’ün Türkmen Düğünü gibi kapalı gişe oynayabilir. Ancak tiyatro otoritesinde öyle bir zihniyet vardır ki, kendilerinden olmayan hiç kimseye hayat hakkı tanımazlar. Ali Yörük dostumun Türkmen Düğünü’nün sahnelenmesi konusunda çektiği ızdırabı bilenlerdenim. Ali Bey’i dışlamışlardı. Türkmen Düğünü’nün onca büyük alakaya rağmen haftada veya onbeş günde bir oynatıyorlardı. Bir ay sonraki programa da almıyorlardı.

Korku Duası da toplumumuza ve özellikle gençliğimizi yüreklendirecek ve ilaç gibi gelecek bir sanat ürünü. Üstelik manzum. İkinci perdede sahnedekiler sokaktaki yürüyüş yapan gençlerin marş söylediğini duyunca pencereye koşarlar hep birlikte. Gençler gururla yürümekte, heyecanları dorukta, vecd içinde, aşkla marş söylemektedirler:

“-Haykır, haykır Türkoğlu mertlik sana yaraşır,

   Fatih’in asil kanı şimdi sende dolaşır!

    Şimşekler sana kamçı, yıldırımlar at olsun,

 Uyan, koca Türk uyan, önderin Kürşat olsun;

   Çağ açtın, çağ kapattın, yetiş sen de fezaya!

   Çok uyudun, kalk artık, ulaş Kızıl Elma’ya.”

EMEKLİ OLMAK DA NE DEMEK?

Ne dersiniz bu Kızıl Elma’ya? Kızıl Elma bugün yeni bir medeniyet kurmanın idealidir. Göktürkler gibi, Selçuklular gibi, Osmanlılar gibi!. Galiba şimdi sıra Türkiye Cumhuriyeti’ne geldi. Hasan Şahmaranoğlu bunu hatırlatıyor işte.

Hasan Şahmaranoğlu bazıları gibi kahve köşesinde pineklemiyor, evin koltuğunda gözlüklerini takarak gazete bulmacası çözmüyor, televizyon karşısında dizileri merakla beklemiyor, bakkalına, manavına gidip dedikodu yapmıyor, AVM’lerde vakit öldürmüyor, illa çok zengin olacağım diye gayret etmiyor. İnsanına, ülkesine bir sanatçı olarak “nasıl faydalı olurum” endişesi içinde hep. Müteakitlikte elindeki üç beş kuruşu, ahir ömründen kalan gerideki zamanını böyle bir ideal için harcıyor taşranın kültür hayatına. Karşılıksız teşvik ve ikramiyeye de talip değil kamudan veya vekillerden yahut başka bir yerden. Nerede bir sanat, kültür ve medeniyet etkiniliği var Hasan Şahramanoğlu sessizce orada. Nerede bir Türkçeye sahip çıkma eylemi var orada da yine Hasan Şahmaranoğlu’nu bulmanız mümkün.Anadoludaki insanın kültür çalışmaları ve araştırmacılarını da yine Hasan Şahmaranoğlu yüreklendiriyor, moral ve katkı veriyor. Tarihçi Abdurrahman Tektuna ve araştırmacı Ahmet Elmalı buna örnek.

TAŞRADA HAYAT VAR

Bütün say, gayret ve birikimini yaklaşık 100 sahifelik Almıla’daki şiirlerde özetlemiş Hasan Şahmaranoğlu. 7 Aralık Kilis Üniversitemiz ülke sathında tanınan şair Hasan Şahmaranoğlu’nun bir anfiye adını versin demek belki tartışılır ama, böyle bir talep ilgili fakültelerde mezuniyet tezi, master ve doktora konusunda neden olmasın ki?

Hele Kilis il ve yerel yönetiminin, Hasan Şahmaranoğlu’nun bilmem kaçıncı sanat yılı dolayısıyla bir etkinlik düzenlemesi, bir festival yapılması, bir kütüphaneye, bir okula adının verilmesi, bir caddede Hasan Şahmaranoğlu isminin yaşatılması geç kalınmış bir tasarruf olacaktır. Sivil Toplumumuza da görev düşmüyor değil!

Hasan Şahmaranoğlu’nunhemşehrim, dostum, sanatçı ağabeyim ve arkadaşım olması benim için bir ayrıcalıktır. Kilisli Kubatoğlu Süleyman Bey ve Necip Asım Yazıksız’ın Kilis Ağzı çalışmaları da şair, araştırmacı Hasan Şahmaranoğlu’nunakademisyenlerimize kaynak olacak yayınlarıdır.

Müteşebbislerimize “Anadolu Kaplanları”yakıştırmasının ardından sanat, kültür ve medeniyet hayatımız için de Anadolu fidanlığında yeniden bir filizlenmeye şahit oluyoruz. Bunlar için de “Anadolu Çiçekleri” mi demek gerekiyor?!

Ne dersiniz?