Takdir

60

 

İnsanlara değer verelim. İnsanları takdîr edelim. İnsanlara güler yüz gösterelim. Onlara tebessüm edelim. Hâl hatır soralım. Birkaç lâfı birbirimizden esirgemeyelim.

Gösterdikleri bir şey olursa ilgilenelim. Resimse görmek isteyelim. Müzikse dinlemeyi arzu edelim. Yazı ise okumaya istekli bulunalım.

Onlar bizden duymak istedikleri birkaç nazik söz için yapılmadılar. Yaptıkları için bizlere minnet borçları yok. Zaten yapılmış, edilmiş. Ortaya konulmuş şeyler.

Karşımızdaki insan üzüntülüyse teselli-bahş birkaç candan söz sarfedelim. İşini gücünü soralım. İşine ısındırıcı kelâmda bulunalım. Meselâ oturduğu evi beğenelim. Tabiî ki bunların hiçbirinde aşırılığa kaçmayalım. Sun’îlik ve yapaylıktan uzak duralım. Sergilediğimiz tavrı yüzümüze gözümüze bulaştırmayalım.

Tenkîdimizi yapmadan önce, samîmiyet ve içtenliğimizi kanıtlamalı. Beğeni ve takdîr ifadelerinden sonra gerek görülürse, ilâveten şöyle de olabilir, böyle de yapılabilir. Ama yine de sen bilirsin, takdîr senindir türünden, tatlılıkla telkînde bulunmalı. Kırıcı, moral bozucu, umutsuzluk verici ifadelerden, kesinlikle kaçınmalıyız.

Ancak kendimizi benimsettikten, samîmiyetimizi ispatladıktan sonra, zemin de müsait ve uygunsa, görüşlerimizi ortaya koymalı, takdîri ise onlara bırakmalı. Bizler sadece akla kapı açmakla yetinmeliyiz.

Ne hazin ki, insanımız; yukarıdan beri sıraladığımız tavır ve davranışlardan uzak duruyor, birbirimize birkaç gönül alıcı söz söylemeyi çok görüyor!

Oysa, bizim bu durumlar karşısında; söyliyeceğimiz teşvîk edici, devamını istediğimizi belirten birkaç söz; onların daha güzel eserler ve yapıtlar ortaya koymasını sağlıyacak. Onları bu sözlerden mahrûm etmek ise, insaniyete yakışmayan bir hareket tarzıdır.

Hâlbuki, kendiliğinden ortaya çıkan, bu kabiliyetleri, daha verimli ve başarılı kılmak; biraz da bizim tutumumuza bağlı. Söz; sihir gibi etkilidir. Güzel bir söz; hayatiyet ve canlılığa sebep olurken; moral bozucu bir söz; o kişiyi ebter eder, verimsiz kılar. Yapıcılığına hâtime çeker. Son verir. Âdeta ağacın kuruması gibi o sanatkârı, o müzisyeni, o edebiyatçıyı mânen öldürür. San’at hayâtına son verdirir.

Böyle mânevî bir katilden uzak duralım. Sözlerimiz yapıcı ve tavırlarına destek verici olsun. Karşımızdakini bir kat daha canlandırsın. Hepimiz için doğurganlığını devam ettirsin. Bu kadarcık olsun keremli olalım be canlar!

Yazık ki takdîr yeteneğimizi kullanmıyoruz. Oysa bir güzel söz, bir güzel iş, bir güzel şiir, bir güzel tablo, bir güzel bakış karşısında; küçük bir takdîr kelimesi, ufak bir beğeni ifadesi, küçük bir jest, içten bir teşvîk; onları hem bize daha çok ısındıracak, daha çok bağlıyacak; hem de  yaptıklarını yermeden; fakat yol yöntem gösterici mahiyetteki sözlerimize değer vermelerini sağlamış olacağız.

Bu kadar ucuz, masrafsız bir şekilde kazanılacak veya perçinleşecek dostlukları; kendi elimizle bir kenara itiyor, aradaki köprüleri atıyor! İrtibatı kesiyor! Bizleri birbirimize bağlayacak samîmi sözlerden sarf-ı nazar ederek bindiğimiz dalı kesiyor. Kısaca yazık ediyoruz birbirimize ve en çok da kendimize be dostlar!

X

Bu yanlış davranışta biraz da haset yok mu? Farkında olmadan, bizde olmayan hasletleri, başkasında görmekten maalesef rahatsız oluyor! Bizde yoksa, keşke onda da olmasa gibi

-ister istemez- hoş olmıyan bir duruma düşüyoruz.

2022

Halbuki insana yakışan; haset değil gıpta olmalı. Yâni onda var, keşke ben de de olsa demeli. Bende yoksa onda da olmamalı diye asla düşünmemeli.

Böyle davrandığımız takdîrde; etrafımıza gülücükler, tebessümler, aferinler, tahsîn ve beğeniler saçıp dağıttığımız zaman; inanın etrafımızda nûrdan bir sergi hâlesi belirecek, başımıza nûrdan bir mânevî taç konacak; sevecek sevileceğiz. Hem mutlu olacak, hem mutlu edeceğiz. Kâr içinde kâr değil mi be dostlar?

Öyleyse bu andan tezi yok. Silkinelim. Farkına varmadan bizlere musallat olmuş olan menfîliklerden sıyrılalım, uzak duralım. Kaynaşalım. Birbirimize kanalım be canlar!

X

Hiç unutmam! Üniversitede, odamdayım. Osmanlıcadan sadeleştirdiğim bin küsur sayfalık eserim basılmış, bana da gönderilmişti. Masamda duruyordu. Bir çalışmamın  böyle basılı olarak karşımda durması tabiatiyle beni heyecanlandırmış, güzel duygulara gark edip, daldırmıştı.

O sırada, odama çok sevip saydığım bir asistan arkadaşım girdi. Sevincimi onunla paylaşmak için, bayağı hacimli ve güzelce ciltlenmiş kitabımı göstererek: “Bak! Yeni basılmış olan kitabım!” der demez. Arkadaşım, âdeta donakaldı! Sanki buz kesildi! Bir kelime bile etmeden arkasını döndü, çıkıp gitti!

Gidiş o gidiş. Artık ne selâm ne sabâh! Sanki ona basılan kitabımı göstermekle, en büyük kötülüğü yapmıştım! Onun bu hasetli hâlini hiç unutamıyorum. Hâlâ gözlerimin önünde, o günkü canlılığını muhafaza edip koruyor.

Oysa:

Yapılan güzel şeyleri takdîr
İnsaniyetin bir gereği
Değil midir?

2023 – 2024

 

 

Önceki İçerikSuriye İle Nereye Kadar?
Sonraki İçerikAnadolu’da Endülüs Rüyası
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.