Suriye’de Türk Varlığı

92

Türkler 7. Yüzyıldan itibaren Müslümanlarla temas etmeye başlamışlar ve Emevi devriyle beraber devlet ve ordu hizmetinde görev almışlardır. Türklerin Şam’a gelişleri de bu şekilde olmuş 698’de yalancı peygamber el-Dımaşkî’nin isyanın bastırılmasında Ferganalı Türk Askerî birliği görev yapmıştır.
Abbasiler döneminde Türkler devlette daha etkin hale gelmişler ve yönetici kadrolara tâyin edilmişlerdir. Mutasım devrinde Şam ve Mısır’a vali olarak ilk tayin edilen ve 849-850 yıllarında görev yapan  Türk, Eşnas el-Türkî’dir. Daha sonra el-Fath b. Hakan, Yezid b. Abdullah el-Türkî, Müzahim b. Hakan, Ahmed b. Müzahim, Urhuz b. Uluğ Tarhan, Bayıkbak vd. vali olarak tâyin edildiler.
Mısır da bağımsız bir idare kuran Türk asıllı Ahmed b. Tolun Nisan 878’de Şam seferine çıkmış ve bu sırada Şam valisi olan Ali b. Amaçur et-Türkî’ye bir mektup yazarak kendisine tâbi olmasını istemiştir.  Amaçur et-Türkî de hiç direnmeden bağlılığını bildirmiştir. Bundan sonra Ahmed b. Tolun Remle, Hıms, Hama ve Halep ile Kınnesrin ve el-Avasım’ı da fethederek Fırat nehrine kadar olan bölgeyi hâkimiyeti altına almıştır.
Tolunoğulları Devleti’nin 905 yılında yıkılışından sonra Abbasiler Mısır ve Şam üzerinde tekrar hâkim olmuştur. 936’da Suriye’nin Mısır valisi Muhammed b. Tuğç’a verilmesiyle yine Türk asıllı olan İhşidiler dönemi başlamıştır. 945 de Hamdaniler Halep, Humus ve Dımaşk’ı ele geçirdilerse de kısa süre sonra İhşidiler bölgeyi tekrar ele geçirmiştir. 947 de yapılan anlaşmayla Suriye’nin kuzeyi Hamdaniler’e bırakılmış ve 968’de Karmatilerin Suriye’nin önemli bölümü ile Dımaşk’ı ele geçirmesiyle İhşidilerin bölge hâkimiyetleri sona ermiştir.
Selçukluların bölgeyi hâkimiyetleri altına almalarından önce Türkmenler kütleler hâlinde bölgeye girmeye başlamışlardır. 1070 yılında Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı Türkmen Beyliği kuruldu.  Atsız Beğ, Suriye ve Filistin’deki Mısır Fatımî egemenliğini bitirerek bölgenin Selçuklularca fethini sağlamış ve sınırları genişleterek beyliği Selçuklu Melikliğine dönüştürmüştür. Atsız Bey,1071-1076 yılları arasında Kudüs, Remle, Taberiyye, Trablusşam, Sur, Akka, Humus ve Rafeniyye’yi fethedip, Dımaşk’a şehrin yöneticileriyle anlaşarak savaşmadan hâkim olmuş ve başkentini buraya taşımıştır. 
Atsız Beyle birlikte, Navekıyye Türkmenleri de Suriye’ye gelerek yerleşmiştir. Sultan Melikşah, kardeşi Tutuş’u Suriye Melikliği’nin başına tâyin ettiğinde de beraberinde çok sayıda Türkmen beyi ve onların emrindeki kalabalık Türkmen zümreler Suriye’ye gelip yerleşmiştir. Tutuş döneminde Halep hariç tüm Suriye’de Selçuklu hâkimiyeti tesis olunmuştu. Bu sırada Kutalmışoğlu Süleyman Şah da Maraş, Antep, Çukurova ve Antakya bölgelerini ele geçirerek, Suriye içlerine doğru yönelmişti. Halep önlerinde Arap Mirdasoğullarıyla yaptığı Kurzahil Savaşı’nı kazanarak, Arap emirliklerinin bölgedeki gücünü kırmış ve böyle Kuzey Suriye’nin kesin olarak Türk hâkimiyetine girmesini sağlayan önemli bir tesir oluşturmuştu.
METE HAN VE VATAN TOPRAĞI
Oğuz Han adıyla da bildiğimiz Mete Han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, Hun Türklerinin devleti gittikçe güçleniyordu. Ancak ne var ki, komşuları olan Çinliler Türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı. 
Mete Han’la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O’nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay’ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi. Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi: 
-İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun! 
Kurultay üyeleri bu kesin beyan karşısında düşüncelerini değiştirdiler ve Kurultay’ın ittifak kararıyla Hakan’ın atı, Çin’den gelen elçiye teslim edildi.  
Ancak, Mete Han’ın bu hareketi düşmanın cür’etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han’ın hizmetinde bulunan ve O’nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler. 
Durum Kurultay’da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi: 
-Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için fedâ etmekten çekinmem doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime fedâ ediyorum! 
Kurultay üyeleri tatmin olmuşlardı. Karar değiştirdiler ve Hakan’ın fikrini onayladılar. Kadın, Çinlilere teslim edildi. 
Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler. 
Mete Han konuyu Kurultay’a getirdi. Durum görüşüldü. Kurultay üyeleri istenilen araziyi incelediler ve küçük, önemsiz-verimsiz bir bataklık olduğunu, verilmesinin uygun olacağı kararına vardılar. 
Mete Han söz aldı ve dedi ki:  
– Ey güngörmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler şahsıma aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Milletimin her bir ferdinin rızâsı olmadan, onlara ait bir çöpü bile vermeye yetkimiz yoktur. 
Kurultay bu sözlerden sonra tekrar toplandı ve Hakan’ın haklı olduğunu, toprak parçasının verilmemesini kararlaştırdı.  
Çinliler, istediklerini alamayınca, önceden bildirdikleri gibi savaş ilan ettiler. 
Kurultay toplanıp Çinlilerle savaşa girme kararı aldı. Hakan kararı onayladı ve hazırlıklara başlandı. 
Mete Han, kısa zamanda savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi: 
– Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyelim! 
Bu, Mete Han’ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. 
Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han’ın daha önce Çin’e gönderdiği atı ve kadını geri aldı.
TÜRKÇEMİ ÖZLEDİM
Asya bozkırından dörtnala gelip
Ruhuma can veren yeli özledim
Özgürlük denince dağları delip
Türküler söyleyen dili özledim

‘Şafak vakti doğup akşam ölmeyen’
Millet kan ağlarken kendi gülmeyen 
Kölelik, esirlik nedir bilmeyen
Bükülmez bileği, beli özledim

Kim sırt çevirirse bil ki dününe
Sonu uçurumdur baksın yönüne
Türk’e has ne varsa katıp önüne
Coşup getirecek seli özledim

Türk dili davamın düştüm peşine
Ata’nın sözünü herkes düşüne!
Bu boyunduruğun bende işi ne?
Uykumu bölecek zili özledim

Hey! Koca Yunus’um, Dedem Korkut hey!
Selam sana Karamanlı Mehmet Bey
İstemem, istemem başka hiç bir şey
Türkçe konuşulan ili özledim

İyi seç Obalı, kim dost, kim hasım
Dilim parça parça, diner mi yasım?
Sen ey güzel Türkçem kutsal mirasım
Seni avuçlayan eli özledim.
OZAN OBALI  –  (MUSTAFA BİLİR – Samsun)
TÜRK DÜNYASININ SEVİLEN İSMİ: 
ENVER PAŞA
İttihat ve Terakki Partisi’nin üç paşasından biri olan Enver Paşa, 04 Ağustos 1922 tarihinde  Türkistan’da şehit oldu. Doğumu: İstanbul, 22 Kasım 1881. 
Türkistan Cumhuriyetleri’nde ve sürgün yıllarında büyük bir bölümü Özbekistan’da yaşadıkları için Kırım Türkleri arasında, Enver adı çok yaygındır. Bu durumun sebebi, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde adından sıkça söz edilen Enver Paşa’nın Türkistan sevdâsıdır. Enver Paşa, bu sevdâ ile başta Azerbaycan olmak üzere, Türk Cumhuriyetleri’ndeki soydaşlarımızın sevgilisi olacak şekilde çalışmıştır. 
Enver Bey, Osmanlı Sarayı’nın dâmâdı ve geleceği parlak bir askerdi.  Politik hatâları ve frenleyemediği ihtirasları bir kenara bırakılabilecek olursa, şuurlu her Türk subayı gibi, katıksız bir vatanperverdi.
1894’te Manastır Askerî Rüştiyesi’ni, 1899’da Mekteb-i Harbiye’yi, 1902’de Kurmay Okulu’nu bitirdi. Kurmay Yüzbaşı olarak merkezi Selânik’te bulunan 3. Ordu’ya tâyin edildi. Makedonya’da Balkan komitacıları ve eşkıyalarının zararlı çalışmalarının önlenmesi için görevlendirildi. Bu görevinde başarılı oldu. O tarihlerde İttihat ve Terakki Cemiyeti, Selânik’te gizli olarak faaliyet gösteriyordu. Enver Bey, bulunduğu noktada kalmayı düşünmeyen hareketli bir insandı. Asker olmasına rağmen, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi. Beraberindeki pek çok subayın da üye olmasına öncülük etti. Zaman içerisinde de cemiyetin önde gelen liderlerinden biri durumuna geldi. Sultan İkinci Abdülhâmid Han’ın tahttan indirilmesi maksadıyla çıkartılan karışıklıklarda aktif rol oynadı. 
1911’de, İtalya’nın Trablusgarp’a saldırması üzerine,   gönüllü olarak Trablusgarb Savaşı’na katıldı. İttihatçı Mahmut  Şevket Paşa başkanlığında hükümet kurulduğunda, Enver Bey, albaylığa terfi ettirildi. İstanbul’a gelmişti. Şehzâde Süleyman Efendi’nin kızı, Pâdişah Sultan Mehmet Reşat Han’ın yeğeni Naciye Sultan ile evlenerek saraya dâmât oldu. Enver Bey, İttihatçılar tarafından, paşalığa terfi ettirildi. Daha sonra da Harbiye Nâzırlığı’na getirildi. Kendisini devlet idaresinde daha etkili ve yetkili yapacak adamlardan oluşan bir kadro oluşturdu.  İşte bu kadro ve Paşa’nın Alman hayranlığı, Osmanlı Devleti’ni sebepsiz yere, Birinci Dünya Savaşı’na soktu. Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti’nin mağlubiyetiyle sonuçlanınca, diğer ittihatçılar gibi Enver Paşa da ülkeyi terk etti. Önce Odesa’ya, sonra Berlin’e ve oradan Moskova’ya geçti. 
Enver Paşa, Moskova’dan aldığı izinle, Batum’da, İkinci İslâm Konferansı’nı topladı. 1921 sonbaharında Türkistan’a geçti. Buhara’da, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği  (SSCB)’nin komünist rejimine karşı ayaklanan ve Basmacılar denilen hürriyet ve bağımsızlık taraftarı vatansever grupları teşkilâtlandırarak komutanlığını üstlendi.  Buhara ve Fergana bölgesinde SSCB kuvvetleri ile savaştı. Karşılaştığı her askerî birliği yenerek bölgede denetimi eline aldı. 1922 yılı başlarında Moskova’ya bir nota göndererek kurduğu hükümetin tanınmasını istedi. Moskova, cevap olarak Enver Paşa’ya Kızıl Ordu’yu gönderdi. Kızıl Ordu çok güçlüydü. Girdiği her yeri kontrolü altına aldı. 
Paşa, Kızıl Ordu ile çarpışırken, günümüzde Tacikistan sınırları içerisinde bulunan Belh-i Cevan şehrinde, 41 yaşında iken 4 Ağustos 1922 tarihinde şehid oldu. Cenaze namazına yüz binlerce Türk katıldı. Musalla taşındaki tabutunun ayak kısmını öpebilenler, kesilen sakalından bir küçücük tel alabilenler… kendilerini dünyanın en mutlu ve en zengin insanı sayıyorlardı.
Türkistan Türklerinin efsâne kahramanı Enver Paşa’nın ölümü ile hürriyet mücâdelesi yavaşladı fakat sona ermedi.  Basmacılar, Paşa’ları gelmeden önceki gerillâ savaşlarını devam ettirdiler. Yâveri İbrahim Bey,  Paşa’sının intikamını almak için en şiddetli çete savaşlarını yönetiyordu. Kızıl Ordu’ya büyük kayıplar verdirdi.  Tam on iki yıl,  Paşa’sının ulaşamadığı zaferi aradı.  Sonunda esir düştü, işkence ile şehit edildi.  
Türk Cumhuriyetleri’nde yaşayan Türklerin gönlündeki vatan sevgisini pekiştiren âmillerden biri  Enver Paşa,  diğeri İbrahim Beydir. 
HAİN Mİ, KAHRAMAN MI ?  
Enver Paşa’nın büyük bir Türkçü ve Türk milliyetçisi olduğunu çoğumuz bilmeyiz. Hatta O’nun, Türkçülerin ve Türk milliyetçilerinin ilk şehidi olduğunu da bilmeyiz. O’nun bu yönünü bilen Marksistlerin gözünde Enver Paşa bu sebeple haindir! Aslında Osmanlı Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na sokarak batırdığı için değil, savaştan sonra kaçtığı Berlin’den Kafkasya ve Tacikistan’a giderek, orada topladığı 30.000 kişilik orduyla Kızıl ordu birliklerine kan kusturduğu için haindir. Kendini; Türkistan, Buhara ve Hive Milliyetçi Orduları Başkomutanı ilan ettiği, Türkistan ve Kafkasya’da millî kahraman olarak görüldüğü için haindir.
Enver Paşa, Kızıl ordu birliklerinin Duşanbe ve Balcuvan’ı ele geçirmelerinden sonra, dağılan kuvvetleriyle birlikte dağlara çekilmişti. 4 Ağustos 1922’de, Kurban Bayramı’nın ikinci günü, adamlarıyla bayramlaştıktan sonra, atını Çegan tepesine sürdü. Rusların makineli tüfek ateşine karşı yalın kılıç yürüyordu. Her zamanki gibi pervasızdı. Rus askerleri şaşkına uğramışlardı. Silahlarını atıp teslim olanlar bile vardı. Tekrar makineli sesleri duyuldu. Biri kalbine olmak üzere Enver Paşa’ya beş kurşun isabet etmişti. Ziya Şâkir, trajik öykünün bundan sonrasını şöyle anlatır:
Enver Paşa’nın sadakor gömleği, haki renkteki avcı biçimi ceketi kıpkızıl olmuştu. Beş kurşun deliğinden sürekli kanlar sızıyordu. Onun bu kanlı cesedi yerden kaldırılırken, savaş alanı acı feryatlarla sarsılıyor, herkes hıçkırıktan boğuluyordu.
Kanlı ceset, Çegan köyünün küçük mescidine getirildi. Kanları yıkanmayarak ve üzerindeki elbiseleri çıkarılmayarak, sadece değerli örtüler serilmiş bir tabuta yerleştirildi. Üzerine Türk bayrağı serilerek, mescidin önündeki musalla taşına kondu.
Enver Paşa’nın naaşı, 30.000 kişinin katıldığı törenle, Çegan tepesindeki bir çınarın altında toprağa verilmişti. 1996’ya gelininceye kadar, yani tam 74 yıl orada kaldı.
Enver Paşa’nın naaşı, 4 Ağustos 1996’da yurda getirilerek, zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de katıldığı görkemli bir törenle Hürriyet-i Ebediye Tepesi’nde hazırlanan anıt mezarda toprağa verildi.
KISA SÜRELİ TÜRK DEVLETLERİ:
Aras Cumhuriyeti (Günümüzdeki Nahcivan’da): (1918),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCneybat%C4%B1_Kafkas_Ge%C3%A7ici_Milli_H%C3%BCk%C3%BBmeti” o “Güneybatı Kafkas Geçici Milli Hükûmeti” Güneybatı Kafkas Geçici Millî Hükûmeti: (1918-1919),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/wiki/Bat%C4%B1_Trakya_Ba%C4%9F%C4%B1ms%C4%B1z_H%C3%BCk%C3%BBmeti” o “Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti” Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti: (31 Ağustos 1913-29 Ekim 1913), Türkistan Millî Devleti: (1917-1918),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/wiki/Ala%C5%9F_Orda” o “Alaş Orda” Alaş Orda: (1917-1920),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0dil_Ural_Devleti” o “İdil Ural Devleti” İdil Ural Devleti: (1918-1919),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/wiki/Azerbaycan_Demokratik_Cumhuriyeti” o “Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti” Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti: (1918-1920),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/wiki/Azadistan” o “Azadistan” Azadistan: (1919-1920),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Buhara_Sovyet_Halk_Cumhuriyeti&action=edit&redlink=1” o “Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti (sayfa mevcut değil)” Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti: (1920-1924),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Fu_T%C3%BCrkistan_%C4%B0sl%C3%A2m_Cumhuriyeti” o “Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti” Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti: (12 Kasım 1932 – 6 Şubat 1934),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Harezm_Sovyet_Halk_Cumhuriyeti&action=edit&redlink=1” o “Harezm Sovyet Halk Cumhuriyeti (sayfa mevcut değil)” Harezm Sovyet Halk Cumhuriyeti: (1920-1925), Tuva Halk Cumhuriyeti: (1921-1944), Hatay Cumhuriyeti: (1938-1939),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Fu_T%C3%BCrkistan_Cumhuriyeti” o “Doğu Türkistan Cumhuriyeti” Doğu Türkistan Cumhuriyeti: (12 Kasım 1944-20 Ekim 1969),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/wiki/Azerbaycan_Milli_H%C3%BCk%C3%BBmeti” o “Azerbaycan Milli Hükûmeti” Azerbaycan Millî Hükûmeti: (1945),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1r%C4%B1m_Halk_Cumhuriyeti” o “Kırım Halk Cumhuriyeti” Kırım Halk Cumhuriyeti: (1917-1918),  HYPERLINK “http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1br%C4%B1s_T%C3%BCrk_Federe_Devleti” o “Kıbrıs Türk Federe Devleti” Kıbrıs Türk Federe Devleti: (1975-1983), Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti: (1918-1924) (Bugünkü Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan topraklarını kapsar.) Harezm Sovyet Halk Cumhuriyeti: (Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti toprakları üzerinde kurulmuştur.) Tatar-Başkurt Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti: (1919-1921 yılları arasında Bugünkü Tataristan ve Başkurdistan topraklarında kurulmuştur), Kırgızistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti: (1920-1925 yılları arasında bugünkü Kazakistan’ kapsar. Kırgızistan ÖSSC daha sonra Kazakistan ÖSSC adını almıştır. 1920 öncesi, bugünkü Kazakistan toprakları üzerinde Türkistan Genel Valiliği kurulmuştu.)

Önceki İçerikPkk, Milletvekilleri İle Buluşuyor
Sonraki İçerikGençlere Uyuşturucu Tuzağı
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.