Ülkemizde zaman zaman dikkat çekici şeyler oluyor. Her ne kadar
bunların bir kısmını komplo teorisi kapsamında düşünsek ve ciddiye
almamaya çalışsak bile; ateş olmayan yerden dumanın da çıkmayacağı bir
gerçektir. Son yıllarda ASELSAN ve TÜBİTAK gibi kuruluş mensuplarından
bazılarının şüpheli ölümleri dikkat çekiyor. Bu konuda TBMM’ne bazı MHP
milletvekillerinin soru önergeleri verdikleri görülüyor. Bu konu
mutlaka açıklığa kavuşturulmalıdır.
Geçenlerde Isparta’da düşen bir özel şirkete ait uçağın yeteri bakım
görmediği, hatta kara kutularının dahi arızalı olduğu basında geniş bir
şekilde yer almıştır. Devletin yerine getirmesi gereken birçok görev ve
sosyal fonksiyonların, ekonomideki devletin payının hafifletilmesi
gerektiği gerekçesi ile özel sektöre aktarıldığı görülmektedir. Aslında
birçok Batılı ülkede devletin ekonomideki payı bizden oldukça
yüksektir. Ancak, ülkemizde bilhassa son yıllarda devlet bir öcü ve
engel gibi gösterilmektedir. Birçok ülkede çok etkili olan “derin
devlet” sanki Türkiye’de çok etkiliymiş gibi takdim edilmektedir.
Özel sektörün kâr hırsının öne çıkması, kârı ençoklaştırmaktan öte;
zaman zaman sosyal sorumluluk duygusunu hesaba katmaması sorunlara
sebep olmaktadır. Özellikle eğitim, sağlık ve ulaştırma alanlarında
devletin sosyal sorumluluklarını ve kamu kaynaklarını devretme yanlışı;
eğitimin, sağlığın ve ulaştırmanın basit bir iktisadi mal arzı gibi
değerlendirilmesine sebep olmaktadır. Vatandaşın sadece basit bir
müşteri gibi görülmesi ve yolunacak bir tavuk gibi düşünülmesi ahlâk ve
gelenek dışıdır. Özellikle son senelerde iktidar, sosyal sorumlulukları
ve hizmetleri özel sektöre ve bazı belediyelere devrederek devlet
üstünden bunları zenginleştirmekle kalmıyor, bir ölçüde bütçe
açıklarını azaltıyor, ama olan vatandaşa oluyor. Devlete olan bakış
iktidarlar eli ile yıpratılıyor. Vatandaş kendini sahipsiz hissediyor.
Bir özelleştirme furyasıdır gidiyor. Üretim ve istihdamı arttırmak,
teknolojiyi yenilemekten çok borç ödemeye dönük bu sakat
özelleştirmeler; kamu kaynaklarını içerden veya dışarıdan birilerine
peşkeş çekme sonucunu doğuruyor. Önümüzdeki dönemde THY’nin
özelleştirilmesi, bazı özel şirket havayollarının sebep olduğu kazalara
benzer üzücü olaylarla acaba bizi karşı karşıya bırakmayacak mı? Sadece
kârı düşünen ve maliyeti en aza düşürmekle uğraşan bir anlayış; gerekli
bakım dahil birçok konuda ne ölçüde hassas olacaktır? Isparta’da düşen
uçak aslında bir alarm niteliğindedir.
Bilhassa mevcut iktidar döneminde ülkemizin “sosyal devlet”
özelliğini kaybettiği, işsizliğin arttığı, yoksullaşmanın yaygınlaştığı
ve bundan dolayı yeterli talebin oluşmadığı görülmektedir.
Yapılan bir araştırmaya göre; kamu yatırımlarının milli gelirdeki
payı AB ülkelerinde 2006 yılında ortalama %2.5 olmasına rağmen; bu
oranın ülkemizde 2007’de %1.8’e düştüğü görülmekte, 2008 için de
%1.6’ya çekilmesi gündemdedir. 2008’de eğitime yapılacak sabit sermaye
yatırımı kamuda %5.5 azaltılırken, özel sektör yatırımlarının bu alanda
kamu destekli olarak %26 artması, sağlıkta ise bu yatırımların kamu
için %1 azalırken, özel sektörde %15 artışı düşündürücü olmaktadır.
Eğitim ve sağlık alanları vatandaşın istismar edileceği bir pazara
dönüşmektedir. Devlet kaynaklarının, kamunun yerine getirmesi gereken
hizmeti yapıyor diye özel ve vakıf üniversitelerine aktarılması, devlet
üniversitelerinin ise yeterli kaynağı alamaması düşündürücüdür. Diğer
taraftan, mantar gibi biten ve sayıları patlama gösteren özel
hastahaneler ve bunlar yolu ile kamunun soyulması, iktidarı bile
harekete geçme zorunda bırakmıştır.
Henüz yeterli alt yapının tamamlanmadığı, gelir dağılımının oldukça
bozuk olduğu, iç ve dış borcun ekonomi ve dış politikada birer ipotek
olma özelliğini koruduğu, cari açığın büyük boyutlara ulaştığı, ihracat
rakamları ve artış oranı verilirken, ithalat rakamları ve artış oranın
nedense unutulduğu, her an ekonomik krizin ortaya çıkacağı bıçak
sırtındaki bir ekonomide devletin sosyal görev ve yükümlülüklerini bir
takım menfaat gruplarına ve bunların insafına, ihale ekonomisine teslim
edilmesi kabul edilemez. Kamu görevlileri ve memurları ile alay eder
gibi yapılan ücret artışları kamuda isteksizliği ve verimsizliği
arttırmaktadır. Bu yol kamudan kaçışı hızlandırmaktadır. Belki de amaç;
devlet üniversiteleri dahil kamu sektörünün içinin boşaltılmasıdır.
Bu görüşlerimiz özel sektör karşıtlığı değildir. Tam tersine özel
sektörü yıpratacak, onu yanlışlara sürükleyen, yozlaştıran bir
anlayışın çelişkilerini ortaya koymaktır. Türkiye’de özel sektörsüz bir
iktisadî hayat zaten düşünülemez. Bu şartlar altında istihdam yaratan
herkese saygı duyulur.