Dikkat çekici bir döneme girdik. Dünkü sözde dost ve müttefiklerimiz, asker çıkarmadan, fiili işgal denemelerine girmeden, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere vatan topraklarında Türkiye’ye karşı psikolojik harekât ölçekli bir savaş açmışlardır. Bu psikolojik savaşta Türkiye’yi Türkiye yapan değerler yıpratılıyor, birlik ve bütünlük değil; parça ve ufalanma öne çıkarılıyor. Cumhuriyetle ve Devletle kavgalı, farklı görüşlere de sahip olsalar malum çevreler arasında bir işbirliği doğuyor.
Bu işbirliğinin bayraktarlığını TSK’ni hedef alan ve devşirilmiş, ilâveli ekli hale getirilmiş raporlar neşreden malum bir gazete alıyor. 1998 CIA raporundan esinlenerek balyoz plânları hazırlattırılıyor. Devlet kuruluşlarına alternatif bir kurumlaşma sağlanarak Devlette iki başlılık ve Devlete karşı alternatif egemenlik alanları yaratılıyor. Birkaç kişi uğruna kurumların bütünü engel görüldüğü için yıpratılmaya çalışılıyor. Dünkü Batı Çalışma Grubu paralelinde ve hiçbir ortak noktamız olmayan bir grup öne çıkarılıyor. Bazı siyasiler de bunu fırsat bilerek darbe karşıtlığını ve sözde demokrasiden yana olmayı kullanarak iktidarlarını sürdürmek istiyorlar.
Genelkurmay’ın bir biriminde ve kozmik oda ismi verilen alanda yapılan arama fos çıkmıştır. Ancak, büyük emeklerle hazırlanan, devlet sırrı olan raporlar, titizlikle hazırlanmış gizli belgeler arama dolayısıyla iptal edilmiştir. Bu arama kime yaramıştır? Aramayı yapan hakim, F tipi örgütlenmenin başındaki kişiyi beraat ettiren bir hakim olunca; konunun üzerine daha fazla gitmek gerekiyor.
Washington’un sesi olarak yayın hayatına giren ve açıkça taraf olan gazete, Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle kavgalıdır. Görevini yerine getirmektedir. Bunlar tamam da; 2009 Şubatında bu gazetede 68’liler Dayanışma Derneği ile Devrimci 78’liler Federasyonunun Ulaş Bardakçı’nın ölüm yıldönümü için bir ilân vermelerine ne demeli? Bu ilânın Taraf Gazetesi’nde çıkması oldukça düşündürücü olmuş ve zihinleri karıştırmıştı. 40 sene önce aynı yolda yürüyen, aynı devrimci eylemlerde yer alan herkesin tabii ki bu ilânı verenlerle bugün belirli bir oranda aynı şeyleri paylaşmadıklarını biliyoruz. Solun enternasyonelci, beynelmilelci, Leninleştirilmiş Marksizmin sorgu sualsiz emrine giren, milli olan her şeyi reddeden bölümleriyle; değişen Dünya şartları karşısında milli çıkarları öne çıkaran, milli kimliğinin farkında olan, önü açılmış milli devletlerin önüne etnik tuzakların dikildiğini gören, insanlık tarihini sınıf çatışmalarının tarihi olarak değil de; milli menfaat çatışmalarının tarihi olarak ele alanların bulunduğunu da biliyoruz. Az da olsa bu kesimin “Tam bağımsızlık, tam gaddarlıktır” manşetini atan bu gazeteyle ortak bir tarafının olmadığının da farkındayız.
İyi de; dün de bugün de farkında olarak aynı görevi değişik şekillerde ifa edenlere ne demeli? Meselâ dün hızlı aşırı solcu, bugün teslimiyetçi ve küreselci… Dün anti-emperyalist, tam bağımsızlıkçı, halktan yana olanlar… Bugün fikriyle, vicdanıyla, cüzdanıyla emperyal güçlerin önünde eğilenler, çirkin işbirliği örnekleri verenler, dönek ve devşirilmiş olanlar… Dün Lenin’e benzettikleri Atatürk posterlerine sığınanlar, bugün Kemalizmi modası geçmiş bir araba gibi görüp duvarlardaki resimleriyle uğraşanlar…
Aslında çözülmesi gereken denklem budur! Bu dönek ve devşirmeler sağın sadece anti-komünist, milliyetçi olmayan, milliyetsiz kesimiyle utanmadan ve sıkılmadan Türk kimliğine, milli devlete ve Cumhuriyete karşı operasyonlar düzenlemektedirler. Sahipleri adına…