Sonraki Seçim Gelsin

40

4-5 yılda bir seçim yaparken 2015 yılında 5 ay arayla birlikte iki seçim yaptık. Seçime katılım oranı da 84 – 87 bandı gibi yüksek seviyelerde gerçekleşti. Sonuç itibariyle de İktidar Partisi mevcut oyların yarısını, kalan partiler de diğer yarısını aldılar.

2002‘den beri iktidarda olan ve doğal olarak yıpranan, eğitimden ekonomiye ve hukuktan teröre birçok konuda çıkmaza giren, dahası defalarca kandırıldığını ve hata yaptığını beyan eden bir Siyasal Hareketin hem de 13 yıl sonra yüzde 49,5 oy alabilmesi gerçekten manidardır.

Ömrünün son çeyrek asrını “iyiliği yaymak ve kötülüğü engellemek” gibi bir kodlamayla iyi – kötü yaşamış biri olarak en öndekileri sıklıkla eleştirdiğim için bu kez sıra arkadakilerde.

57 milyon seçmenin 48 milyonu geçerli oy kullanmış ve bunun ancak yarısını muhalefet partileri alabilmiş. Ekonomi verilerinin olumsuz sinyaller verdiği hengâmede Cumhuriyet Halk Partisi, ciddi ekonomik projelerle halkın karşısına çıktığı halde oyunu yarım puan dışında arttıramamış.

Türkiye’nin iç ve dış güvenlik noktasında en netameli zamanlarından birine denk gelen bu seçimde Milliyetçi Hareket Partisi gibi halkın genelde güvenlik temelli baktığı bir siyasî yapı 4-4,5 puan oy kaybetmiş. Ve dahası 7 Haziran Seçimlerinde kazandığı 80 milletvekilinin yüzde 50’sinde tenzilat görmüş.

Halkların Demokratik Partisi‘nin yüzde 10 barajı sınırına yaklaşmasına rağmen daha az milletvekili kaybıyla meclis aritmetiğinde 3’ncü parti pozisyonuna yükselmesi kısmî bir kazanç addedilebilir. Fakat daha PKK’yla bağını koparamayan bir HDP’nin Türkiye’de iktidar alternatifi olması zaten muhal.

Bu dört parti dışındaki siyasal yapıların minimize / un ufak olduğu bir ortamda CHP ve MHP’nin iktidar adaylığının da halkta ciddi anlamda kabul görememesi hususunda bazı şeylerin daha iyi irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ben de dâhil olmak üzere kendisini Türk Milliyetçisi olarak niteleyen kimselerin davasını güttükleri milleti daha iyi tanımaları lazım. Sanki bizim milliyetçiliğimiz biraz nostaljik, hâl-i hazırdaki Türk Milleti’yle çok da örtüşmüyor. Millet sosyolojisini ve ondaki değişmeleri gözlemleyerek kanaatlerimizi güncellememiz gerekir.

İçinde yaşadığımız toplumun sosyo-ekonomik talepleri, siyasetten beklentileri ve hayata dair tercihleri ile bunların gerekçeleri bilgi bilincimizin ve muhayyilemizin dışında olabilir. 78 milyon insanı aynı ideal eşiğine taşımak yerine gitgide küreselleşen toplumumuz hangi alanlarda hizmet alımına açık; buna bakmak lazım.

CHP’nin hem adında hem de altı okunda olan Halkçılık ilkesi bütün vatandaşlarımızın ancak çeyreğinde karşılık bulabiliyor. Oysa sosyal adalet temelli bir hareketin bu haksızlık ve adaletsizlikler çağında ve bu kan ve savaş kuşağında su sebili gibi iş görmesi beklenirdi.

Sonuç olarak istatistiklerdeki oy yüzdelerinin dışında kimin ne kazandığını ve ne kaybettiğini 2016 itibariyle görmeye başlayacağız. Memnuniyetsizlik başlarsa 2017‘ye, memnuniyet varsa 2019‘a kadar sürer bu süreç. Zaten o tarih de hem Genel, hem Yerel, hem de Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir köprülü kavşak niteliğinde.

Cumhuriyeti kuran kadroların Kızılelmalarından biriydi 2023; hasbelkader başa gelenlerin elinde kaldı. Şimdiden iyi dersler çıkarmak gerek; yoksa bir seçim daha alan 100’ncü yılı da kutlar.