Yakın tarih sohbetleri-2 Yeni Bir Döneme Doğru/1950

73

Tek Rumeli Televizyonu’ndaki programımız devam ediyor. Ben sordum, hatırlattım; Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş anlattı, değerlendirdi.

İkinci Dünya Savaşı ile yıkılan Avrupa’nın bazı kent ve bölgelerinde taş üstünde taş kalmamış, milyonlarca masum insan da hayatını kaybetmişti. Savaşın sona ermesi(1945) bütün imkânsızlıklara rağmen insanların yüzüne ilk defa tebessüm getirmişti. Türkiye savaşa girmemişti ama sıkıntıları da yok değildi.

Uzun yıllar savaşın sürmesi hesaba katılarak Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Sümerbank ve Toprak Mahsulleri Ofisi’ni adeta sağlıklı giyinmeleri ve iyi beslenmeleri için askeriyeye ayırırken, halka ekmek ise karne ile veriliyordu. Geçim sıkıntısı ve hayat pahalılığı içinde sırtında ancak çulu bulunan vatandaş ise ayakta durmaya çalışıyordu. Hala evlerde gaz lambası yakılıyor, yamalı giysiler, çoraplar, pençe vurulmuş yemeniler, ayakkabılar giyiliyordu.

1946 seçimlerindeki hile İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerde gerektiği gibi hissedilmemiş ama, taşrada vatandaş bunu konuşuyordu. Kuzu Partisi diye bilinen kuruluşun lideri işadamı, ilk uçağı yapan Nuri Demirağ’ın Milli Kalkınma Partisi’nin ardından Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü’nün öncü olduğu Demokrat Parti de siyasi hayata girmişti.

Resmi açıklamaya göre 1946 seçimlerinde CHP 395 milletvekilliği kazanarak büyük bir fark atmış, Demokrat Parti 64 milletvekilliği ile parlamentoda temsil edilecekti. Bağımsızlar ise sadece 4 milletvekilliğini kazanmıştı. Devlet de Ulus semtinden toplanmıştı. Bütün kamu kurumları hemen hemen Ulus’ta bulunuyordu.

 

Mevhibe Hanım, Hasan Ali Yücel’e Kur’an Okutuyor

Başkent Ankara’da seçime hile karıştırılması büyük bir tepki toplamış, TBMM açılırken halk parlamento önüne toplanarak milletvekillerinin meclise girmesine engel olmuştu. İkinci Meclis olarak da biline TBMM için milletvekilleri ancak arka kapıdan içeriye girebilmişlerdi. Halkın tepkisi büyüdükçe güvenlik güçleri müdahale ederek bazı kişileri gözaltına almış, Adliye yakınlarındaki Anafartalar Karakoluna götürmüşlerdi. Aileler tedirgindi. Gözaltına alınanlar arasında TBMM zabıt kâtiplerinden Vehbi Koç’un arkadaşı ve komşusu DP mensubu ve ticaret erbabı Hasan Yalçıntaş da bulunuyordu. Eşi Şair Lebibe Hanım Karakoldaki Polislerle tartışıyor, kocasının serbest bırakılmasını istiyordu. Lebibe Hanım ısrarlı takibi ve tepkisi ile Hasan Yalçıntaş serbest bırakılıyordu.

CHP yönetiminin dini özgürlükler konusundaki baskıcı tutumu da devam ediyordu. Oysa İsmet İnönü’ün eşi Mevhibe Hanım dindar biriydi. Zaman zaman evlerine gelen ve daha sonra Milli Eğitim Bakanı olacak olan Mevlevi, Garp ve Şark Klasiklerini ülkemizde tanıtan Hasan Ali Yücel Kuran ve mevlit okuyor, hatim indiriyordu.

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş konuda şöyle bir katkı verdi:

-Mevhibe Hanım İsmet Paşa vefat ettiğinde cenaze sırasında çırpınıp durdu, herkesi cenaze namazına camiye davet etti. Mevtanın göğsüne amentü yazılı bir dua koydu.

 

Nevzat Başkentte Türkçe Ezan İçin Minarede

Din adamları İnönü döneminde Türkçe ezan, kamet okumakta tereddüt ediyorlardı. Bu görevi yerine getirmeyenler cezalandırılıyordu. Hacıbayram’da evlerinin yanındaki mescide sürekli giden Tüccar Hasan Yalçıntaş’ın oğlu Nevzat’ı, müezzin efendi görünce sevindi.

-Nevzat minareye çık da bir ezan oku bakalım?

Nevzat Yalçıntaş hemen minareye çıktı ve Türkçe ezan okumaya başladı “Tanrı Uludur, Tanrı Uludur/ Şüphesiz Bilirim Bildiririm Tanrıdan Başka Yoktur Tapacak/ Şüphesiz Bilirim Bildiririm Muhammet Tanrının Elçisidir/ Haydin Namaza/ Haydin Kurtuluşa/ Tanrı Uludur” Sonra hep birlikte cemaatle namaza durdular. Türkçe Kameti de Nevzat Yalçıntaş okudu.

Atatürk’ün rızası ve Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’nin emri üzerine 1933 yılında yayınlanan tamimle ezan ve kamet hala Türkçe okunuyor ve okumayan görevliler hakkında 3 ay kadar hapis cezası veriliyordu.

 

Mustafa Kemal’den Muhteşem Bir Hutbe

Mustafa Kemal Paşa Balıkesir Zagnos Paşa Camii’ndeki hutbesinde ise şöyle diyordu;

” Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selâmeti, sevgi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri,  Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur edilmiş ve resul olmuştur. Temel nizamı, hepimizin bildiği Kur’ân-ı Azimüşşan’daki açık ve kesin hükümlerdir.
İnsanlara manevi mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir, mükemmel dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer ilâhî tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenab-ı Hak’tır.
Arkadaşlar! Cenab-ı Peygamber çalışmalarında iki yere, iki eve sahipti. Biri kendi evi, diğeri Allah’ın evi idi. Millet işlerini Allah’ın evinde yapardı. Hazret-i Peygamber’in mübarek yollarını takip ederek bu dakikada milletimize ve milletimizin şimdiki ve geleceğine ait konuları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde, Allah’ın huzurunda bulunuyoruz. Beni bu şerefe kavuşturan Balıkesir’in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu vesile ile büyük bir sevaba nail olacağımı ümit ediyorum.
Efendiler! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, söylenenleri dinleme ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması lazım geldiğini düşünmek, yani birbirimizin görüş ve düşüncelerini almak için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihninin başlı başına faaliyette bulunması lâzımdır. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz için her şeyden önce hakimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.
Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşüncelerini anlamak istiyorum. Millî emeller, millî irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil, millet fertlerinin tamamının arzularının, emellerinin birleşmesinden ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim”

 

İsmet Paşa Döneminde Neler Yaşandı? İşte 4 Olay

Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş TEK RUMELİ TELEVİZYONU’daki Yakın Tarih Sohpetlerinde okudu bu belgeyi. Ancak ülke genelindeki uygulamalar farklı farklı oluyor ve halk da bundan mutazarrır bulunuyordu. Öte yandan da Rıfat Börekçi gerek Hindistan’dan gelen İstiklal Savaşımız için gönderilen ve gerekse halkın katkıda bulunduğu paraları bir zabıtla Mustafa Kemal’e veriyordu. Atatürk dönemi ile İnönü döneminde aynı parti CHP iktidarda olmasına rağmen İsmet Paşa ciddi aykırılıklar, yanlışlar yapılıyordu.

İsmet İnönü Döneminde Türk milliyetçileri tabutluklara yatırılıyor, üzerlerine gözleri etkileyecek biçimde yüksek voltajlı ışıklar yakılıyor, işkence yapılıyordu. Aralarında Alpaslan Türkeş, Nihal Atsız, Orhan Şaik Gökyay, Reha Oğuz Türkkan, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sancar, Fazlıoğlu Cemal Oğuz Öcal gibi aydınların, milliyetçilerin bulunduğu onlarca memleket sever aylarca tutuklu kaldılar.

Boraltan Köprüsü olayı da öyle. Sovyet mezaliminden kaçarak Türkiye’ye sığınan 146 Azerbaycan Türkünün iltica haberi, üç vilayetimizi isteyen Sovyetlerce duyulur duyulmaz iadesi isteniyor. İsmet Paşa Moskova’yı ters düşmemek için iade kararı veriyor. Ancak 146 Türk “Bizi komünistlere teslim etmeyiniz. Daha bizi sınırda kurşuna dizeler. Teslim edecekseniz bizi siz öldürün, siz kurşuna dizin.” demeleri de İnönü’yü kararından vazgeçirmiyor. Bu olay üzere halk ağıtlar yakıyor “Boraltan bir köprü aşar geçer Aras’ı/ Yuğsan Aras suyuyla çıkmaz yüzün karası” Bununla Moskova’ya mesaj verilmek isteniyordu.

1940-1950 arasında sadece milliyetçi, Turancılar değil, sosyalist görüşlü olan aydınlar da tutuklanıyor, gazeteleri toplatılıyordu. Halkın üzerinde baskı her kesimde hissediliyordu.

Bardağı taşıran damla ise Mareşal Fevzi Çakmak’ın cenazesinde yaşandı. İstiklal Savaşı Kahramanı ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın yasını halk tutarken, hükümet radyolardaki programını değiştirmedi, vur patlasın çal oynasın eğlencelere devam edildi. İstanbul’da üniversite gençliği Harbiye’deki radyoevine yürüyerek olayı protesto etti ve kınadı. Olaylar büyüyünce polis gözaltına almak cihetine gitti.

 

Bayar’daki Liderlik İradesi

Sokaktaki vatandaş bu hususları çok iyi biliyordu. Bu şartlarda 14 Mayıs 1950 seçimlerine gidildi. 12 Mayıs günü Demokrat Parti merkezinde toplanan halk Atatürk’ün Başvekili Celal Bayar’a sordu:

-Seçim günü yine oylarımızı çalarlar mı Celal Bey?

Celal Bayar’ın lider iradesi kuvvetliydi ve bunu yansıttı:

-Oylarımızı çalamayacaklar ve bunu asla yapamayacaklar. Reylerimiz yerini bulacak. Açık tasarruf yapılacak. CHP’nin hassa memo dedikleri vatandaşımız, esnafımız, çiftçimiz, köylümüz, dağdaki çobanımız bile reyine sahip çıkacak.

Bir lider ve devlet adamı konuşmasıydı bu muhteva. Halkın morali düzeldi ve 14 Mayıs’ta oyunu kullanmaya giderek, Demokrat Parti’yi iktidara taşıdı. DP iktidara geldi ama belki o da iyi şeylerin yanında hatalar yapacak, güç zehirlenmesine uğrayacaktı.