Sığırlar Aynı Yerde Otluyorlardı…

63

“Manzum öykücük!”

 

Köy
çocuğuydu Nedim Çakmak.

 Yedi yaşında tanıştığı traktörle çift
sürüyordu kara kuru Nedim.

Birinci Dünya Savaşı’nı unutamayan
insanlar, ikincisinden korkuyorlardı.

Yokluk yıllarıydı.

Sığırlar, aynı merada otlardı o köyde.

 

Traktör ve makine ekipmanlarına
meraklıydı Nedim.

Öğretmen okuluyla birlikte meslek
lisesinin elektrik bölümünü de bitirmişti.

Lisenin elektrik-radyo kolunu kurmuştu
müdür Tevfik Bey’in teşvikiyle.

On dokuz yaşında köy öğretmeni olarak
ışıdı Anadolu’nun bir dağ köyünde.

O köyde de sığırlar aynı merada
otlardı.

 

Grundig marka radyolar öğretmen
maaşının tam iki buçuk katıydı o yıllarda

Milleti soymaktı, bu.

Nedim Öğretmen bir ışıktı, ses
olmalıydı milleti için, duvar olmalıydı sömürgenlere karşı.

Şehirdeki hurdacılara gitti.

Kondansatör, radyonun kalbidir,
bilirdi o bunu.

Hesabını yaptı, bir radyo otuz liraya
mal oluyordu.

Ancak, sığırların aynı merada
otladığının hesabını yapmamıştı.

 

Marangozluk işleri elinden gelirdi köy
muhtarı İrfan’ın.

Ona bir çalışma masası yaptı muhtarlık
binasında.

Öğretmen Nedim, radyonun parçalarını
monte etti, en sona hoparlörü bıraktı.

Sürprizi vardı muhtara.

“Tut şu kablonun ucunu, hoparlöre
değdir.” dedi. ı

Değdirdiği gibi, oyun havaları
patladı,

Ankara radyosu çalıyordu.

O ülkede, Nedim Öğretmen bilmese de,
sığırlar aynı yerde otluyordu.

 

Muhtar, radyoyu kapıp sevinçle dışarı
fırladı:

“Öğretmenimiz radoyu icat etti!” diye
bağırıyordu.

Köylü merakla kahveye doluştu.

“Uleen dokuz yüz gaymelik iş buymuş.”
diyordu her biri.

Sığırlar
aynı yerde otluyordu.

 

“Ben
icat etmedim, imal ettim.” dese de anlatamıyordu Nedim Öğretmen.

Önce
muhtara, sonra köylülere radyo yapmaya başladı.

İçi
öğretmenin işiydi, kasası muhtarın.

Kimseden
para almasa da köylüler onu hediyesiz bırakmıyordu.

Herkes
pek mutluydu bu işten.

Sığırlar
aynı yerde otluyordu.

 

Radyo;
ses, ışık, medeniyet demekti.

Köyün
Uzun Memet’i de pek sevmişti radyoyu.

Tarlaya
radyosuz gitmezdi,

Ağaca
asar, acans dinler, memleket havasına eşlik ederdi

Bir
gün, gök gürlemesine benzeyen bir sesle irkildi.

Devriye
gezen jandarma başçavuşunun kibirli sesiydi o:

-Nedir
ülen bu?

-Radyo,
başefendi.

-Böyle
radyo mu olur, ulen?

-Öğretmenimiz
icat etti.

– Neee, kaçak radyo yapmış, tut onbaşı, zabıt tut! 

Zabıt tuttular.

Sığırlar aynı yerde otlamaktadır, o köyde.

 

Öğretmenlerin, mebuslar gibi dokunulmazlığı vardı o yıllarda.

Jandarmaya da karakola da çağrılmazlardı.

Milli eğitim müdürü ifade alır, gerektiğinde savcılığa sevk
ederdi.

Müdür Ahmet Bey, “Öğretmenimiz makama uğrasın.” diyecek kadar
kibardı.

Nedim
Öğretmen’le birlikte kaymakama çıktılar.

“O
muhteşem mucit bu mu?” dedi kaymakam.

Suçunu
yüzüne tebliğ etti.

Vergi
kaçakçılığı ve izinsiz radyo imal ederek casusluk yapmıştı Öğretmen.

Hapisti,
cezası.

Sığırlar
aynı yerde otlamaktadır, o beldede.

 

Önce
tekdir, sonra sürgün cezası ile kapatır kaymakam bu işi.

Soruşturma
kapanmıştır, lakin yurdumun geri kalmışlık yaraları açıktır.

Bozdağlar’a
gelir Nedim Öğretmen, Karakeçili burası, buradan öteye köy yok.

 

Köyü
gezerken pabucu dama atılmış su değirmenini görür Nedim Öğretmen.

Tribünden
çıkan su, çarpsa insanı parçalar.

Boşa
akmaktadır, yazık.

Hiçbir
köyde elektrik yoktur.

Hafta
sonu gelmez Nedim Öğretmen için.

Şehre
gider, derdini anlatır, bir tanıdığına.

Gerekli
parçaları birlikte toplarlar sanayiden.

Alternatör,
kolektör kondüktör, kayış ve diğerleri …

Birkaç
günde montaj tamamlanır.

Köy
kahvesine, okula, camiye, köy meydanına kablolar çekilir.

Açılış,
akşam olmalıdır.

Suyun
kapağı açılır, ortalık gündüz gibi…

Neredeyse
on beş köyü aydınlatacak elektrik üretilmiştir.

Sevinç
çığlıkları sarar köy semasını.

Öğretmen: “Sakın öğretmen
icat etti, diye kimseye söylemeyin, başıma iş açarsınız.” tembihinde bulunur.

Çünkü o memlekette de
sığırlar aynı çayırda otlamaktadır.

 

Sabaha kadar efeler zeybek
oynar, kimisi dua eder, herkes kendi lisanınca müteşekkirdir.

Her yeniliğe karşı olan
“istemezük”çüler memleketin kaderi.

İki gün sonra köyü
jandarma basar.

Emir kesindir:

-Sökün bunları, yoksa fena
olur”

Sökülür.

Sökülen makine değil,
memleketin geleceğidir, çocukların umududur.

Nihayet anlar Nedim
Öğretmen bunu.

İnekler, aynı yerde
otlamaktadır.

 

Kasabaya iner,

“Sizin mevzuatınıza da,
palavra eğitiminize de, kafanızın içine de…” diyerek istifasını verir.

Öyle ya

Bu ülkede,

Önceki İçerikAtsız’da zaman
Sonraki İçerikİki Ayı ile Aynı Yatakta Yatmak