Genel seçimler sonrası dikkat çeken gelişmelerden birisi de dış politika alanında olmuştur. Türkiye zikzaklar çizmiş, dolayısıyla itibar kaybetmiştir. Libya, Tunus, Mısır ve Suriye’deki Batı çıkarlarına daha fazla hizmet edecek yönetimlerin işbaşına getirilme çabaları karşısında Türkiye devamlı rol değiştirmiştir. Önce mevcut rejimlerden yana bir görüntü verirken, daha sonra rejim karşıtı ve Batı tarafından desteklenen grupların yanını seçmiştir. Kendine özgü milli çıkarlardan yana bir politika izleyerek Ortadoğu’da siyasi etkinliğini arttırması gerekirken, Batı ve ABD güdümlü bir politika eksenine teslim olmuştur. Suriye ve İran’la ilişkiler bozulmuş ve gerilmiş, bu ülkeler Türkiye’ye açık tepki göstermişler, hatta ABD ve NATO üslerinin vurulabileceğini ihtar etmişlerdir.
Türkiye’ye Batı tarafından dayatılan “Yeni Osmanlıcı” rol, tamamen iflas etmiştir. Zaten bu rol sadece Irak’ın Kuzeyi söz konusu olduğu zaman gündeme getirilmiştir. Diğer siyasi coğrafyalarda ise, seslendirilmemiştir. Aslında amaç, Irak’ın Kuzeyine Suriye’nin Kuzeyini ilave etmek ve bunu daha sonra İran ve Türkiye ile irtibatlandırarak Ortadoğu’da yeni bir İsrail yaratmaktır. Dış politikanız dış güdümlü ve pazarlık bile yapılamaz hale sokulursa, ancak emredileni yaparsınız. Ondan sonra da utanmadan “komşularla sıfır sorunlu politika” diye ortaya düşersiniz. Ortadoğu’da kazan kaynatma ve dostlukları kaybetme görevi, BOP eşbaşkanlığı ile bize verilmiştir.
Anayasayı değiştirme ve Türkiye’yi tanınmaz hale getirme çabaları, süper gücün Ortadoğu’yu şekillendirme gayretlerinin bir parçasıdır. Kukla ve uydu bir Kürt Devletinin farklı parçalarla kurulabilmesi, Türkiye’nin Anayasasını değiştirmekten geçmektedir. Aslında Anayasanın değişmeye ihtiyaç duyulan maddeleri de pek hesaba katılmamaktadır.
Var mı yok mu ilk dört madde ve onlarla ilgili birkaç madde… Bu durumda iktidar demokratik rejimin şeffaflığını bir tarafa atarak terör örgütü ve örgütün siyasi kolunu teşkil eden çevrelerle yaptığı görüşme ve uzlaşmaları açıklamalıdır. Çirkin ve ülkenin geleceğini bağlayacak olan gizli görüşmeler ve sözde mutabakatlar dışarıdan öğreniliyor. Partiler arası bir mutabakat olabilmesi için önce iktidarın tekliflerini, daha doğrusu dış telkinleri ortaya koyması gerekir. Bu durumda ülke çıkarları, iktidarın tekliflerini ciddiye alıp görüşmemeyi bile gerektirebilir.
Türkiye 12 Haziran Genel Seçimleriyle sorunlarını çözer bir noktaya gelmemiş, tam tersine; mevcut sorunlar önüne daha da güçlendirilerek çıkarılmıştır. Bunda hür ve bağımsız olmayan basının da rolü olmuştur. Genel seçimler, sorunları daha da büyütmüştür. Son 8-9 senedir sırtı sıvazlanan, açılım ve sözde demokratikleşme oyunlarıyla teröre prim veren, “silâha sarılma, isteklerini yerine getireyim” diye ortaya çıkan, terörle mücadeleyi daha fazla demokrasiyle çözeceğini düşünen çarpık anlayış; Türkiye’de maalesef olmayacak şeyleri tartışılır ve konuşulur hale getirmiştir. Batı demokrasileri, demokratikleşme ve sosyal bütünleşme diye çözülmeyi ve ufalanmayı tartışıyor mu? Demokratikleşme adı altında kendi kendine ihanet senaryoları kuruyorlar mı?
Geçenlerde Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 17. Türk Dünyası Çocuk Şöleni’ni düzenledi. Değişik faaliyetlerle 20 gün süren bu şölen ses yarışmasıyla bitti. Bu Şölen’de ortak nokta Türk Kimliği ve Türk Kültürü idi. Bu Şölen, bazılarının yaptığı gibi, Türkçe kullanılarak Türkçenin seçimlik ders olduğu sözde Türk okullarından gelenleri kapsamıyordu. Başta Prof. Dr. Turan Yazgan Hocayı ve hizmeti geçen herkesi tebrik ediyoruz.