2007’nin önemli olaylara gebe olduğu anlaşılıyor. Irak ve bilhassa Irak’ın Kuzey’indeki gelişmeler, Kıbrıs sorunu, Türkiye – AB ve ABD ilişkileri önemli bir yol ayrımına geldi. Dün Musul petrolleri üzerindeki haklarımız tartışılırken Güney Doğu’da dıştan kumandalı isyanlar çıkarılmıştı. Bugün de, Kerkük, Kıbrıs ve Irak’ın bölünmesi, AB dayatmaları gündemde iken; Hrant Dink isimli bir Ermeni vatandaşımız 19 Ocak 2007 tarihinde öldürülmüştür. ABD’nin, 2006 yılı sonunda Irak’ta 29’u Türk, 34 kişinin bulunduğu nakliye uçağını düşürmesi de ikinci çuval olayı gibidir.
Dink’in ne dünkü aşırı sol çizgisine, ne de öldürüldüğü ana kadar sürdürdüğü Türkiyelilik anlayışına katılamayız. Ancak, inancımıza göre Allah’ın verdiği ömrü yine Allah alır. İnsan öldürmek en büyük insan hakları ihlâlidir. Dink, görüldüğü kadarıyla Ermeni sorununu, diaspora veya dış ülke ve odaklarla birlikte çözmekten yana değildi. Ancak ne gariptir ki; cenaze törenine diaspora, Fransa’daki Ermeniler ve Erivan Yönetimi masrafları karşılanarak resmen davet edildi. Bu büyük bir gaflettir. Bu yanlışla Türkiye, bir kısım vatandaşlarını Ermenistan’a, Ermeni diasporasına terk etmiş görünümü vermektedir. Bu yanlışı kim yapmış ve siyasetçilere yaptırmıştır? Bunun üzerinde bilhassa durmak gerekir. Dink, sorunun içeride Türkiyelilerle birlikte çözülmesinden yanaydı. Agos’un yanında Zaman Gazetesinde de yazıları çıkıyordu.
Milliyetsiz sağ ile milliyetsiz sol kesimlerin Cumhuriyet ve milli devlet karşıtı eylemlerine ve ülkemize karşı açılan psikolojik savaşa karşı bizim milliyetçi, bazılarının ulusalcı dediği milli uyanış ve direniş bu çirkin cinayetle bastırılmaya çalışılmakta, milliyetçilik suçlanmakta, emperyalizme alanlar açılmaktadır. Ermenistan Kapısının açılması, soykırımın kabulü yolunda mesafe alınması, Azerbaycan ile aramızı açma çabaları, 301. Maddenin kaldırılması dahil birçok taviz bu suikaste bağlanmıştır. Yasalar içinde kalarak demokratik tepki gösterenler suçlanmakta, aşağılanmakta ve hedef gösterilmektedir. Bilhassa Avukat Kemal Kerinçsiz’i hedef alan çirkin yayın ve yargısız infaz dikkati çekmiştir. Özellikle Haber Türk TV kanalında kişilik haklarını hiçe sayan tehdit ve hedef göstermeler, politbüro sorgulamaları; aklı selimin ve sosyal sorumluluğun kaybolduğunu göstermiştir. Burada da TRT’nin özel bazı kanallardan kalite farkı ortaya çıkmıştır.
Dış destekle Boğaziçi Üniversitesi’nde tek taraflı, bağnaz, ırkçı görüşlerle düzenlenmek istenen Ermeni Konferansına tepki gösteren yüzlerce vatandaşımız suçlanmış, açılmış davalara müdahil olanlar kınanmıştır. Toplumu gerenler, tahrikçilik yapanlar kendilerini demokrat sanmaktadırlar. Onlara göre; protesto gösterisinde bulunmak, dava açmak ve müdahil olmak neredeyse bir suçtur ve ayıptır. Şehitlerle ilgilenmeyen, terör olaylarını ve H. Dink’in cenaze töreninde olanlara tepki koyan eylemleri (Gelibolu’daki arabalı vapur olayı) yeri geldiği zaman sansürleyenler hedef göstermekte yarışmışlardır.
Patrikhane’nin Avukatı bir hanım da çok renklilikle, hoşgörü ve dinlere saygı ile biz değil; Osmanlı övünmeli demektedir. Aklı sıra Cumhuriyet düşmanlığı yapmaktadır. CNN- Türk haber spikeri de cinayet olayını “katliam” olarak vermiştir. Kısaca herkes içindekini ortaya dökmüştür. Cinayeti protesto için toplanan bazıları Devlete olan düşmanlıklarını sergilemişlerdir. Milliyetçiliğe karşı mekân ağırlıklı bir yurtseverlik tırmandırılmaktadır. Farklılıklar bir zenginlik değil; ötekileştirici ve ayrımcı yolda malzeme yapılmaktadır. Bir arada yaşama kültürü, milli devleti ve milli kimliği reddetmeyi mi gerektirir? Yoksa büyük çoğunluğu marjinal gruplara mahkûm etmek midir?
Hırant Dink’in cenazesinde “Hepimiz Ermeniyiz” diye bağırtılanlar, katil zanlısının doğduğu şehri, Trabzon’u suçlayanlar, Türk Bayrağının taşınmasına müsaade etmeyenler ve bunu utanmadan açıklayan cenaze tertip komitesi toplumu germiş ve kamplaştırmıştır. Bu komite cenazenin amacı dışında kullanılmasına ve devlete meydan okumaya ön ayak olmuştur. Bundan sonra olabilecek olayların da sorumlularından birisidir.
Son senelerde Türkiye’de gasp, hırsızlık, soygun ve öldürme olayları neden bu kadar artmıştır? Yasalar dış baskılarla neden kuşa çevrilmiş, güvenlik güçlerinin eli kolu bağlanır hale getirilmiştir? Bunun da sebebi 301. madde midir? 301. Maddeye karşı olmak Türkiye’ye karşı olmak ve Türkiye’yi Türkiye yapan değerleri benimseyememektir. Son yıllarda düğünlerde vurulanlar artmış, Hac’dan dönenler mutluluktan vurulmuştur. Filmlerimizde ellerde tabancalar insanlar vurulur, gündüz TV programlarında kavga, gürültü, argo- küfür tavan yapar. İstanbul’dan Hatay’a dört-beş kişi seri cinayetlere kurban gider. Toplumla yabancılaşma doğuran ve aidiyet duygusunu zayıflatan işsizlik ve sahipsizlik duygusu, komşuluk ve akrabalık ilişkilerinin zayıflaması, sosyal kontrolün yitirilmesi ve yoksullaşma, Internet kafelerinin tek rehber haline gelmesi, yolsuzlukların tavan yapması en az psikolojik faktörler kadar önem taşıyan sosyolojik gerçeklerdir. İnsanlarımız geleceğe güven duygusunu kaybetmekte, siyasetteki boşluk, dış ilişkilerdeki itibar kaybı, dayatmalar, Türk kimliğine, Bayrağa, milli devlete ve Cumhuriyete karşı açılmış savaş, çok kimliklilik arayışı tepkiyi ve şiddeti tetiklemektedir. Herkesten protesto ve tepkisini yasal ve normal yollardan koymasını beklemek yanıltıcı olabilir.
Bir ülkede demokrasi ve özgürlükler, milli güvenliğe ve ülke bütünlüğüne tehdit haline dönüşürse; dış güçlerin çıkarlarına uygun yayın politikaları sürerse; bunları yapanlar demokrasi ve özgürlüklerin de altını oyuyor demektir. Bu yolda en önemli engel görüldüğü için TCK’nın 301. Maddesi ile uğraşılmıştır.