Öğretmen, seven ve sevmesini bilen birisi olmalıdır. Seven öğretmen, sevilen öğretmen demektir. Sevilen öğretmen ise; öğrencisine en güzel “sevgi eğitimi”ni sunar.
Tersi düşünüldüğünde ise; sevmeyen öğretmen, sevilmeyen öğretmendir. Sevilmeyen öğretmen, eğitim adına yalnızca kin, nefret, korku ve ilgisizliği verebilir.
Bakışlarında tatlı pırıltıyı, dudaklarında sıcak tebessümü ve davranışlarında ilgi ve alakayı eksik etmeyen bir öğretmen, okulunu ve sınıfını sevgi bahçesine çevirmiş demektir.
Öğrencinizin, “nasılsınız” diye saçlarını okşamanız, ona güler yüz göstermeniz, onun elini sıkmanız ve problemlerini dinlemeniz, gönlünü fetheder ve öğrenciniz size sımsıkı bağlanır.
Unutmayınız! Kelebeklerin ışığa koşuştuğu gibi, çocuk yürekler, genç kalpler de sevgiye koşar. Sevgi dolu bir öğretmen ışık demektir. Öğrencileri onu arar, onu sorar. Öğrencileri öylesine bağlıdır ki, “öğretmenim” deyince, gözlerinde sevinç ışıkları yanar. Ona kavuşmak, elini tutmak, ne kadar anlamlıdır.
Bir bayram günü mezarlığa giden bir eğitimcinin, bir mezarın başındaki kalabalık dikkatini çeker. Yanlarına yaklaştığında bir öğretmenin mezarı olduğunu ve kalabalığın da onun öğrencileri olduğunu anlar. On yıl önce ölen bir insana bu kadar ilginin nedenini sorunca; “O sevgi doluydu”(Karlı, 1996). cevabını alır. Hâlâ öğrencileri ona koşup, onun sevgisini paylaşmaktadırlar.
Öğretmen yalnızca bir insan yetiştirmiyor. O bir dünya büyütüyor, bir dünya yetiştiriyor. Çünkü insan bir dünyadır.
Cismiyle, ruhuyla, hayaliyle, idealiyle ve beklentileriyle bir dünya. Çok zaman kâinata sığmayan bir dünya. Sevgiyle temeli atılan, sevgiyle örülen, sevgiyle kurulan bir dünya. O dünyada her güzellik bulunacak. Saygı, sevgi, hoşgörü dayanışma ve fedakârlık. Kaybedilen, aranılan değerler bulunacak.
Sevgi eğitimi, sevgiyle eğitmek demektir. “Öğrenci bir emanettir; onu sevgiyle, şefkatle ve merhametle koruyun” (Ülgen, 1964) diyen eğitimciler, çok büyük bir gerçeğe işaret etmişlerdir.
Evet, öğrenci bir emanettir. Hayatını, hayatına feda eden ve onun için yaşayan anne ve babanın emanetidir. Bu fedakâr insanların emanetini sevgiyle korumak, sevgiyle büyütmek kadar önemli bir görev var mı?
Öğrenci bir emanettir. Vatan ve millet; sevgi, fedakârlık, yardımlaşma ve dayanışma ruhu almış insanlarla ayakta durmaktadır. Bir öğrenciyi sevgi ile büyütmek, vatanı sevgiyle korumak demektir. Bir öğrencinin heder olması, vatanı için bir ihanet demektir.
Gerek fizyolojik, gerekse de psikolojik anlamda en mükemmel cihazlarla donatılan ve en mükemmel nimetlerle beslenen insandan önemli görevler beklenmektedir. O görev “sevme, sevdirme” görevidir. Yani insan olmak görevi.
Bu değerli varlık, sevgi eğitimiyle hem aile, hem de vatana layık hale getirilebilir. Eğer sevgisiz, ilgisiz eğitilirse; toplum için en zararlı bir insan olur. Ruhunda sevgiyi yitirmiş insanların açtığı yaralar, bütün dünyanın en önemli problemidir.
Sevgi eğitimi unutulunca, insanlar da sevgiyi unuttu. Menfaat için yaşama anlayışı olan pragmatizm felsefesi Amerika’dan; her şeyi maddede arayan materyalizm felsefesi Rusya ve Doğu Avrupa’dan ülkeye yayıldı ve eğitim felsefelerini etkiledi(Kongar, 1981).
Bu şekilde, ülkemizde ve dünyada menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyen insanlar ise sevgiyi, ilgiyi, dayanışmayı ve yardımlaşmayı unuttu. Kendisi de sevgisiz ve ilgisiz kaldı.
Bir Örnek:”Cahil, okuma yazma bilmeyen dağdaki bir çoban, kuru ekmeğini aç bir yabancı ile paylaşıyor da neden okumuş bir aydın, menfaati uğruna birçok insanın hayatını göz ardı ediyor?” (Karlı, 1996:51).
Öyleyse, burada bir yanlışlık ve eksiklik vardır. Çünkü okumak, cahilliği gidermeli, insan ilişkilerini, sevgisini ve dayanışmasını arttırmalıdır. Birçoklarına göre bu eksiklik, insanı yalnızca ceset ve madde olarak görmenin; manasını, sevgisini, inancını unutmanın eksikliğidir(Cordon, 1996).
Çünkü bu konuda daha çok şikâyetler, okumuş ve bilen kesimle ilgili gelmektedir. “Cahil” diye bilinen insanlar, daha itaatli ve daha saygılıdır.
İnsan hem madde, hem de manadır. İki yönüyle ele alınıp geliştirilmelidir. Bilim ve teknolojiyle donatılırken, sevgi, insanlık, akrabalık, dostluk gibi değerler ihmal edilmiştir. Bugün Amerika, Avrupa, Rusya ve Çin, kaybettiği insanlık değerini aramaktadır. Bundan dolayı birlikte yaşama, birlikte paylaşma ve aile değerlerini (Sert, 1995:90) ön plana almaktadırlar.