Seçimin Kaybedeni Vatandaş mı?

95

29 Mart mahalli seçimleri sonuçlandıktan sonra hiçbir şey değişmedi. Yine adaylar, partilerin il, ilçe başkanları sonuçların hemen ardından arka arkaya açıklama yaptılar.

“Seçimin galibi biziz.”

Siyasette iki kere ikinin kaç ettiğinin bilinmediği doğrudur. Yalan boldur. Hatta siyasette kural haline gelen bir söz vardır. “Siyaset büyük görünme sanatıdır.” diye söylenir.

Milletimizin unutkan hafızası, siyasilerin bir bölümünün her dönem desteksiz atmalarına sebep olmaktadır. Hep bir ağızdan “seçimin galibi biziz ” demenin de tutacak tarafı yoktur.

Yenilgiyi hiçbir taraf kabul etmediği gibi, kaybetmenin nedenlerini de araştırma, kendilerini eleştirme ihtiyacı duymamaktadırlar. Defineciler gibi hedefleri %100 kazanmaktan geri değildir. %2 den öte oy alamayacağını bilen aday bile kendisini seçim öncesi Başkan ilan edebilmektedir. Sonuç %2 den öteye gitmediğinde mahcubiyet duymadan kedisinin seçimin galibi olduğunu söyleyebilmektedir. Milletin önüne geçerek, millet adına göreve talip olanlar bu söylemleri ile nasıl güvenilir olacaklardır. Göz göre göre yalan söyleyenlerin dürüstlüğü inanılır olabilir mi? Aynı kişiler gelecek sefer yine meydana çıkıp kaldıkları yerden devam edeceklerdir. Acaba bu kişiler milletin sırtından kendilerini mi tatmin ediyorlar. Bariz yalanlarla kendilerini mi, yoksa milletimi kandırıyorlar. Ben söylenenleri cidden yorumlayamıyorum. Dürüstçe çıkıp ta millet bize ders verdi. Hatalarımızdan yararlanacağız. Kendimizi öz eleştiriye tabi tutacağız.”diyeni çok az gördüm. Bu durum karşısında kaybeden adaya oy vermiş olan, hem oy kullanıyor. Hem de kullanılıyor olmuyor mu?

Aslında millet tüm adaylara oy verirken kimin kazanabileceğini de biliyor. Kazanması mümkün olmayan adaya oy vermekle tepkisini sandığa yansıtıyor. İlkelerine sahip çıktığını, kendi tarafında dik durduğunu anlatıyor. Aday kaybetse de bu inceliğin farkına varmalıdır. Ortaya çıkmak illa kazanmak değildir. Kaybetmekte dünyanın sonu değildir.

Oyunu oynayanın üç şansı vardır. Yenmek, yenilmek, berabere kalmak. Üçü de onurlu bir sonuçtur.

Aday olanlar kendilerini yenilmeye de alıştırmalı, bilahare seçmenin karşısına eksiklerini anlatmak için çıkmalıdır.O zaman seçmen gözünde değeri artmış olur.

Yukarıda söylediklerimin sonucu olarak adayların hiç biri kaybetmeyince, seçimi sadece vatandaş kaybetmiş oluyor.

NEDİR BU BAŞÖRTÜLÜLERİN ÇEKTİĞİ?

Yıllardır. kendi ülkelerinde mazlum yaşar bu insanlar. Hiç birinin nineleri bu denli mağdur olmadı. Hatta belki de hiç olmadı. Ülke kurtuldu. Başörtüsü sorun olmadı. Yıllarca örtülü örtüsüz herkes dost oldu. Örtünün ayırımcılık  sebebi olacağını hiç kimse düşünmedi. Çok badireler atlattık. Cephede örtülü de örtüsüzde hizmet etti. Yaşamını riske attı. Hatta can verdi. Ne değişti ise! birden bire dışlanır oldu bu insanların torunları. Oysa önceleri bu çocuklar, evde durur  iken, ” Dinciler çocuklarını okutmuyor. Onları cahil bırakıyorlar.”  diyorlardı. Şimdi evden dışarı çıktılar. Okula gittiler. Eğitimli olmalarından korkulmaya başladı. Bu insanlar kapıcı iken, odacı iken, merdiven temizleyicisi iken sorun yoktu. Eğitimli, sosyal vasıflı, maddi imkanlı olunca sorun oldular. Aslında sorun pastadan pay alma meselesi. “Bu parti zamanında jipe binen başı örtülüler çoğaldı.” diyorlar. Ne sinir bir laf. Ne olmuş çoğaldı ise? Sıkıntınız ne? Helalinden kazandılar ise sana ne? Çalma çırpma ile bu jiplerin bedeli ödendi ise devlet yok mu? Bırakın hesabını o sorsun. Bu hazımsızlık niye?

Yoksa bu telaşe pasta başkalarınca da paylaşılıyor. Payımıza düşen azalıyor telaşesi mi?

Asıl problem kamusal alan dayatmasında.

Söyler misiniz? Evinizin ve bahçenizin dışındaki hangi yer kamusal alan değil? Kamusal alanın bir tarifi var mı?”Kafasına esen burası kamusal alan giremezsin.” diyor. Öyleyse tarifi yapılmalı. Bu insanlar önünü görebilmeli. Çünkü bu gidişle bu kıskaç giderek daralacak. Aklına esen durumdan vazife çıkaracak. “Başörtülü sokağa çıkamazsınız. Çünkü orası kamusal alandır.” diyebilecektir. Gücü eline geçiren ahkam kesecek. Laikliği kullanacaktır.

Artık bu çile bitmelidir. Bırakın insanları kendi haline. Öküz altında buzağı arayıp, devlete baş kaldıran başörtülü görünümlü, güdümlü hainlerle mutedil Müslümanları bir tutmayın.

Başörtüsüne karşı olmakla yürütülen siyaset artık kimseye cazip gelmiyor. Vazgeçin bu tavırlardan. Mütedeyyin insanlar rahat etsin. Vaktimizi, kalemimizi sık sık bu konuya ayırmayalım.

Bizde rahat edelim.