Genel seçimler sadece siyasi sonuçlar doğurmaz. Bunun yanında toplumların sosyal yapılarının ve değişim eğilimlerinin resmini de bize verirler.
Seçim öncesi yapılan mitinglerde ve propaganda konuşmalarında iktisadi istikrarsızlıklara sebep olabilecek gerçekler gerektiği gibi işlenmemiştir. Oysa bir takım rakam oyunlarına ve saptırmalara karşı Türkiye her an ekonomik krizle karşı karşıya getirilebilir. Ancak işleyen düzen, pek fazla doğrudan yatırım yapmayan yabancı sermayenin menfaatlerine dokunmadığı sürece kriz beklenmeyebilir. Bugün durum budur. Türkiye doğrudan yatırım yapmayan, hazır verimli kuruluşları, bankaları satın almaya gelen, hiçbir yerde bulamayacağı faiz gelirine sahip olmak isteyen yabancı yatırımcılar Türkiye’ye akmaktadır. Dış ve iç borç son 4,5 senede %100 artmış, cari açık 35 milyar dolara dayanmıştır. Bankacılıkta yabancı payı %42’yi bulmuştur. Yüksek faiz düşük kur ekonomiyi kemirmektedir. %6-6,5 büyüyor gözüken ekonomi, ithalata ve tüketime dayalı olduğundan istihdamsız büyümedir. Türkiye, tüketerek tükenmekte, büyük alışveriş merkezleri tüketim mabedi olmaktadır. Üreterek var olmak unutulmuştur. Mutluluk sadece tüketimde aranmaktadır. Bu çarpıklık, davranış bozuklukları yaratmakta; aile yapılarını sallamaktadır. Gayri meşru ve gayri ahlâki eğilimler artmıştır. Vatandaş reyi ile bunu onaylamıştır.
Türkiye’nin değişen profili küresel rüzgarların da etkisiyle vatandaşlık duygusunun ve milli mensubiyet duygusunun zayıflatılmasına dönüktür. Parça bütünün önüne geçirilmektedir. Birliktelikler değil; farklılıklar öne çıkarılmaktadır. Etnik ırkçılık, milliyet şuurunun önüne geçirilerek farklılıklar kutsallaştırılmaktadır. Bazen de yapay farklılıklar yaratılmaktadır. Grup ve cemaat menfaatleri, toplum menfaatlerinin önüne geçirilmiştir. Büyük şehirlerde tekleşen ve yalnızlaşan insan, istikrar adına pek de olup bitenden habersiz olarak istikrarsızlığı seçmiştir. Fertçi, faydacı ve maddeci insan tipi, bilhassa büyükşehir saçaklarında dağıtılan kömür ve gıda maddeleriyle tatmin olabilmiştir.
Bir taraftan Türk milliyetçiliğine yani Türk Milletine mensup olmanın gerektirdiği hassasiyete ve bunun çok değişik alanlarda savunulmasına, korunmasına saldırılırken diğer taraftan marjinal eğilimler ve çevrelere mensup olmak prim yapmaktadır. Nitekim, önümüzdeki dönem eşcinsellerin sözde evlilik yoluyla aile kurabilecekleri kabul edilebilir. AB’den baskı olunca her şey değişir; çünkü, emir büyük yerden gelmektedir. Zinayı suç kapsamından bu sözde muhafazakâr ve liberalliğe özenen iktidar çıkarmadı mı? Cuma Hutbelerinden “Allah indinde hak din İslâm’dır” ifadesi çıkarılmadı mı? Bazı ayetler yasaklı hale gelmedi mi? Camiler tamirata muhtaçken kiliseler ihya edilmedi mi?
Etnik çatıştırma yoluyla toplum, yeni ve pek alışık olmadığı bir çatışmaya itilmektedir. Terör örgütü siyasallaştırılmış ve Meclise sokulmuştur. Siyasallaşma daha başka nasıl olabilir? Artık sözde dostlarımız PKK’yı dışlayabilir. Dün sınıf çatışması tezine sarılanlar ve devrimin stratejisini tartışanlar, bugün küreselleşme örtüsü altında ülkenin Washington ve Brüksel’e teslimiyetini savunmaktadırlar. Küresel sermaye tarafından devşirilmiş dünün bazı aşırı sol aydınları bugün Türk kimliğine, milli ve üniter devlete ve Cumhuriyete saldırıya geçmişlerdir. Cumhuriyet karşıtı her akımla işbirliği halindedirler. Orduyu sanki bir siyasi parti gibi görmektedirler. Nitekim, Washington kaynaklı haberler, seçimlerde Ordunun kaybettiğinden bahsetmektedir.
Türkiye’de komünizm tehlikesi ortadan kalktıktan sonra, ülkenin hiçbir tehlikeyle artık karşılaşmayacağı yanlışı yerleşmiştir. Bu yanlış, vatandaşın tehdit algılamasını da değiştirmiş; AB, ABD ve küreselleşmenin ülkemiz için yarattığı yeni hayati sorunları göz ardı ettirmiştir. Hiçbir tehlike ciddiye alınmaz hale gelmiştir.
Klâsik gayri milli ve manevi değerlerden uzak sermaye karşısında yıllardır kendi sermayedarının veya burjuvazisinin AKP tarafından şekillendirilmesi ve belediyelerden alınan destek, vatandaşla kurulan sosyal ilişki, seçim sonuçlarını etkilemiştir. Haziran 2007 başında açıklanan hububat alım fiyatlarındaki artış, geçici işçiye verilen kadrolar, SSK’lılara tanınan imkânlar, parasız ders kitabı aldatmacaları, mera ve yayla affının getirilerek kamu alanlarının ve kaçak yapıların ileride affedileceği mesajı ve etkin kampanyalar, Sayın Başbakanın Türkiyelilik tezinden “tek millet, tek devlet, tek bayrak” anlayışına çark etmesi, günlük düşünen seçmeni etkileyebilmiştir.