Amerika İran’a Saldıracak mı?

128

Bu da nerden çıktı, böyle bir şey mi var, diyorsunuzdur eminim birçoğunuz. Ben bu yazıyı merak ettiklerimi öğrenmek ve öğrendiklerimi paylaşmak için yazıyorum. Uzun bir yazı diyenler için söyleyeyim, vakit ayırdığınıza değecek. Başlayalım mı?

Ne diyor ABD. İran terörizme destek veriyor, nükleer silah elde etmeye çalışıyor, insan hakları karnesi çok kötü vs. Tüm bunlar zaten ABD’nin bir ülkeye saldırması için savaş sebebi değil mi? Bunların en bariz örneklerini Irak ve Afganistan’da yaşamadık mı? İran’da zamanlamayı doğru yaptı mı bu gerçekleşecek. Gerçekleşirse ne olur, sebepleri nelerdir? Türkiye ve diğer devletlerin tutumu ne olur işte tüm bunlar yazımızın konusu olacak.

ABD, Soğuk Savaşın sona ermesiyle Yeni Dünya düzeninde artık tek küresel güç. Bu gücünü genellikle de yanlış kullanmaktadır. Bildiğiniz gibi 11 Eylül saldırılarını bahane edip Afganistan ve Irak’a saldırdı. Irak’a ise girmekle kalmadı, diğer ülkelere ders olsun diye yerle bir etti. Hatırlarsanız, 2002‘de Bush ne demişti? “İran, Irak ve Kuzey Kore Şer üçgeni ülkeleridir.” Buna göre, Irak gitti sıra İran’a da mı?

İran’ın bir Irak olmadığını ABD Dışişleri Bakanı Rice’da söylüyor. “İran bir Irak değil.” Neden değil. Çünkü;

  • İran’ın yüzölçümü 1.648 km 2 olup , Irak’ın 4 katı büyüklüğündedir.
  • Irak’ta Saddam döneminde, % 20 civarındaki Sünni Müslüman Arap ülkeyi yönetiyordu. Şimdi ise ülkeyi % 55 Şii Müslüman nüfus yönetiyor. İran’da ise %89 Şii Müslüman nüfus var ve buna göre yönetiliyor. Ortak dil olan Farsça, fazla erozyona uğramadığı için 1000 yıllık eserleri rahatlıkla okumak mümkün.
  • İran, ABD’nin tek taraflı ambargosuna rağmen, diğer ülkelerle ticaret yapmayı sürdürüyor. Bu nedenle tüm dünyanın kullandığı modern teknolojiye sahip.
  • İran halkı Irak’taki gibi kolay teslim olmayacaktır. Bunun ayrıntısına “ABD, İran’ a saldırırsa neler olabilir” kısmında anlatacağım.

Peki, ABD daha doğrusu İsrail neden İran’a saldırmak istiyor. Çünkü, İran’ın Hizbullah’ı desteklediğini biliyor ve bölgede kendisine rakip olacak kimseyi istemiyor. ( 400 adet nükleer silahı var)

ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni biliyorsunuz. İslam dünyasında siyasi, ekonomik, sosyal ve dini reformları ön gören dönüşüm projesi olan BOP çerçevesinde İran 22 ülkeden birisi. Ama en önemlilerinden. Çünkü İran, zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip. Dünyada rezervlerin yüzde 9,2’si (93 milyar varil) İran’da mevcut… Dünyanın 4’ncü petrol ihraç eden ülkesi konumunda. Doğalgaz rezervinde Rusya’dan sonra ise dünyada ikinci.

Türkiye Ne yapıyor?

ABD gözünü Ortadoğu bölgesine dikmişken ve sıranın İran’a geldiğini konuşuyorsak, Türkiye ve diğer önemli ülkeler neler yapıyor? Türkiye, İran konusunda İsrail’e yardım ediyor. Mesela, Azerbaycan’da konuşlanmasına yardım ediyor. ( Kaynak: Scott Rıtter, Hedef İran, Yakamoz Yayınları, Mart 2007, İstanbul) İsrail bölgeden casuslarını sokuyor ve dinlemeler yapıyor. Tabiki biz İsrail’e bu yardımı yaparken onlarında bize Apo’yu teslim ettiği aklıma gelmiyor değil. “Kazan – Kazan” bu olsa gerek. Bu arada Türkiye ABD’nin, İran’a saldırısını tabiki onaylamaz. Özellikle İran’la yapılan doğalgaz mutabakatından sonra(13 Temmuz) , Türkiye ABD’ye bölge politikalarından rahatsız olduğu mesajı da vermiş oluyor. Yani, Türkiye Denge Politikası’na devam ettiğini gösteriyor.

Diğer Devletlerin Tutumu

Diğer önemli ülke Rusya. Kesinlikle bir ABD saldırısına karşı. AB’de karşı. Çünkü Rusya ile AB’nin İran’la ticaret anlaşmaları mevcut. İran’la ilgili bir müdahaleye Çin’i de kesinlikle katabiliriz. Küresel güç olma yolundaki Çin’in, İran’la büyük miktarda petrol ve doğalgaz anlaşmaları var.( Çin, İran’ın petrol ve gaz alanlarındaki arama ve çıkarma faaliyetleri konusunda 25 yıl içerisinde 100 milyar dolarlık yatırım yapma kararı aldı. Kaynak; Hedef İran) Dolayısıyla Çin’in, İran enerjisine bağlı bir ekonomik gelişim planı çizmesi, İran konusunda Çin’in kırmızı çizgilerinin kendiliğinden belirmesine yol açtı. ABD’nin ,İran’ a yönelik sert tutum içine girmesi Çinliler tarafından “ hayati ekonomik çıkarlarına yönelik” bir saldırı olarak yorumlanacaktır.

AB İran konusuyla ilgili kendi içinde bir birlik oluşturamadı. İngiltere, İran’a saldırıya kesinlikle karşı. Almanya ise Hitler dönemindeki yapılanlardan kendisini İsrail’e ezik hissediyor. Ayrıca denetçilerin İran’a yaptığı faaliyetlerde Alman malzemelerine rastlanması onları mecburen İsrail’le işbirliğine itiyor. Onlarda İran aleyhine bilgileri İsrail’e aktarıyor. Genel olarak bakıldığında AB de İran’a yapılacak bir harekete karşı. Rusya’nın da İran’la birçok ekonomik çıkarı var. Askeri satışlar ve nükleer enerji pazarı onlara çok cazip geliyor. Dahası, giderek gelişen Çin-Rusya işbirliği, ortak bir ulusal güvenlik politikası belirlenmesini gerektiriyor. Onlar, ABD’nin kontrol altına alınması; İran’ın da bu kontrolün sağlanması için en uygun yer olduğu konusunda fikir birliği ettiler. Tabiki tüm devletler İran’la olan çıkarlarına rağmen, ABD’nin tutumunu görmezden gelme ihtimalleri yok. Bu nedenle şu ana kadar hep çelişkili tavır benimsediler. Bundan sonra da yapacakları o gözüküyor. Yani en bariz örnek şudur. Bir yandan İran’ın uranyum zenginleştirmeye hakkı olduğunu savunurken; öte yandan İran’ın uranyum zenginleştirmesine asla izin verilemeyeceğini söylüyorlar. Elbette bu çelişkinin İran’da farkında.

ABD neler yapıyor?

Bu çerçevede ABD neler yapıyor? ABD ilk önce baba Bush’un yapamadığını oğul Bush’la Irak’ta gerçekleştirdi.( Ama daha en az 5 yıl daha Irak gündemi meşgul edecektir.) İran konusunda ise Irak’taki gibi ortamı hazırlaması lazım. ( Gerçi Irak’a saldırırken de BM onayını almamıştı.) Dediğim gibi ortamı hazırlamak için şu ana kadar bunu IAEA (Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu) aracılığıyla yaptı, yapıyor. IAEA’ya İsrail tarafından denetlenmesi gereken yada şüpheli gözüken yerlerin listesi veriliyor, onlarda bu bölgelere gidiyor. Ama şu ana kadar nükleer faaliyetlerin varlığına dair bir bilgi bulunamadı. Ancak IAEA’nın raporlarında, İran’da bulunanlar yerine bulunamayan şeylerden söz edilmektedir. Sürekli olarak İran hükümetinden, iddiaların gerçek olup olmadığını kanıtlaması istenmektedir. Tıpkı Irak konusunda olduğu gibi, İranlılar işbirliği yaptıkça, IAEA ve diğer çevrelerdeki spekülasyonlar artmaktadır. Dünya yine silahsızlanma çabalarının rejim değişikliği politikalarının hizmetinde kullanılması tehlikesiyle karşı karşıya. Bu arada ABD Mart 2005’te “ Ortak Nükleer Operasyonlar Doktrini” başlığını taşıyan raporunda; ABD’nin elinde nükleer güç bulundurmayan taraflara karşı, direnişi bastırmak için ya da sırf ABD’nin zaferini güvence altına almak amacıyla, tek taraflı olarak, önleyici nükleer saldırılar düzenleyebileceğini belirtmektedir.

ABD niye politika değişikliğine gitti?

Şu an itibarıyla ABD-İran arasında doğrudan görüşmelerin başlayacağı sözünün İran tarafından da destek görmesi sebebiyle gerilim azalmış gibi görünüyor. ABD’nin bu politika değişikliğine gitme nedenleri şunlar olabilir.

  • Cumhuriyetçilerin kontrolündeki Beyaz Saray’ın ulusal güvenlik sorunu nedeniyle seçmenlerin ağır eleştirisiyle karşılaşan Senato ve Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçiler üzerindeki baskıyı azaltmak amacıyla, kullandığı bir yöntem olabilir.
  • Irak’ın ABD halkı ve dünya üzerindeki izleri halen silinmedi. Böyle bir ortamda Ortadoğu’daki çatışmaları İran’a ve ötesine taşıyacak bir ABD politikası hoş karşılanmaz.

ABD samimi mi?

Ancak ABD’nin bu girişiminin İran’a yönelik herhangi bir güvenlik garantisi vermemesi, bu sürece gölge düşürmektedir. İran’a yönelik bir güvenlik garantisi taşımadığı sürece, ABD’nin İran’daki rejim değişikliğine hizmet edecek bir oyalama taktiğinden öte bir anlam taşıması olanaklı görünmemektedir. Zira ABD’nin, İran da bir rejim değişikliği politikasının Bush yönetiminin en üst düzey yetkililerince gündemdeki yerini göz önünde alındığında, İran’da kapsamlı bir denetime izin vermesi (güvenlik sırlarını ortaya dökmemek için) pek olası gözükmemektedir.. Kısaca Bush yönetimi, Irak Savaşı’na giden süreçte sıkça kullandığı söylemi tekrarlayarak, İran’ı silahsızlandırmanın tek yolunun molla rejiminin, oluşturulacak “gönüllüler koalisyonu” aracılığıyla iktidardan indirilmesi olduğunu söyleyecektir.

ABD’ nin politik hedeflerinde bariz bir değişim yaşanmadığı, İran’da rejim değişikliği hedefinden vazgeçmediği ve Bush yönetimi İsrail’i; İran konusunda ( ister Demokrat, ister Cumhuriyetçi hiçbir ABD yönetimi böyle bir girişimde bulunmadı) sürece, görünen o ki; olabilecekleri tahmin etmek güç değil. Bu arada İsrail’de, İran’ın nükleer zenginleştirme kapasitesine sahip olmasının, İsrail’in ulusal güvenliği açısından aşılmasına kesinlikle göz yummayacakları kırmızı çizgi olduğunu söylemektedir.

Tüm bu oluşumlar bize ABD’nin İran’a saldıracağını göstermektedir. İran’ın, Irak olmadığını bilen ABD, ülkelerinin bombalanması yada işgal etmesi durumunda sessizce oturacağını düşünmek saflık olur. İran, topraklarına yönelik herhangi bir saldırıya tüm gücüyle direnecektir.

ABD, İRAN’A SALDIRIRSA NELER OLABİLİR?

İran‘ın bombalanması, İran füzelerinin İsrail’deki hedeflere anında saldırıya geçmesine yol açacaktır. Ardından, Hizbullah roketleri Kuzey İsrail ‘e büyük bir saldırıya başlayacaktır. Amerikan ordusu, İran’a saldırı aralığındaki herhangi bir ülkenin topraklarında konuşlanırsa, bu kez o ülke de İran saldırılarından nasibini alacaktır.

İran, Irak’taki Amerikan güçlerini yoğun füze bombardımana tutacak; Irak’taki İranlı milisler ve şu an iktidarda bulunan İran yanlısı Şii Iraklılar aracılığıyla, koalisyonun işgal güçlerine karşı geniş çaplı bir savaş başlatacaktır.( Hatırlarsanız bu yılın başında, Irak’taki Şii lider El Sadr “ ABD Irak’a daha fazla asker gönderirse evlatları tabutla döner” demişti.) Amerika’nın hareket yeteneği, bir gece içerisinde ortadan kaldırılacaktır. Amerika’nın Kuveyt ve Ürdün’deki lojistik üsleriyle iletişimi kesecektir. Tek iletişim hattı olarak kalan ve zaten hassas bir bölge konumunda bulunan Kuzey Irak üzerinden Türkiye yolu da savunulmaz hale gelecektir. Amerikan güçleri havadan ikmale bağımlı hale gelecek, bu da Amerikan helikopter ve uçaklarının İran ‘ın karadan havaya füzelerinin hedefi haline gelmesine yol açacaktır. Amerikalılar güçlerini toplayabilmek amacıyla birtakım üslerini terk etmek zorunda kalacak ve sonunda Amerika, ağır kayıplar verdiği Irak’ı tümden terk etmek zorunda kalacaktır (İran’ın savaşı Irak’a yayması, ölü ve yaralı sayısının Vietnam Savaşı düzeyine ulaşmasına yol açacaktır).

Petrol

İran petrol kozunu da masaya sürecek, doğalgaz ve petrol ihracatını kesmekle kalmayacak; Irak, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın üretim kapasitelerini de füze saldırılarıyla, İran yanlısı Şii milisler ve İranlı komandalar aracılığıyla tehdit edecektir. İran Körfezinde bulunan Amerikan deniz güçleri riske girecek, İran’ın bölgedeki uçak gemilerinin de savaş gemilerini batırma, en azından ağır hasar verme tehlikesi belirecektir. İran’ın Hürmüz Boğazı’nın kapatarak küresel çapta bir petrol krizi yaratması da büyük olasılıktır.

İran‘ın tepkisi dünya geneline yayılacak, İranlı ajanlar ve bağlantıları; Amerikan, İsrail ve müttefik ülkelerin diplomatlarına ve sivillerine yönelik terör saldırıları düzenleyecektir. Avrupa’da gerçekleşmesi kesin olan saldırıların Amerikan topraklarına yayılma ihtimali de ortaya çıkacaktır.

Kara Harekatı

Amerika’nın İran’a yönelik bir kara harekatı da başarısızlığa mahkumdur. Amerikan ordusunun, İran Körfezi kıyılarındaki Bender Abbas’tan, Azerbaycan ya da Irak’ta başlatacağı bir kara harekatında önemli kazanımlar elde edeceğinden şüphe yoktur. Ancak bu harekat da kısa süre içersinde durdurulur.Amerika , Irak’ta uzun süreli bir kara savaşını sürdürecek konvansiyonel muharebe gücüne sahip değildir.

Nükleer Silah

Amerika’nın böyle bir felaketle yüz yüze gelmesi durumunda çatışmanın kapsamını genişletmekten, yani nükleer silah kullanmaktan başka çaresi kalmayacaktır. Bu noktadan itibaren yaşanabilecekleri, ölü sayısını ve dünya tarihinin gidişatını tahmin etmenin olanağı yoktur. Amerika’nın küresel lider rolünü sürdürebilmesi bile olanaklı olmayabilir. Nükleer silah kullanma kararının, Amerika’ya doğrudan ve dolaylı yollardan vereceği zarar korkunç boyutlara ulaşabilir. Irak’ta yaşananlardan dolayı zaten sarsılan Amerikanın saygınlığı ve teröre karşı küresel savaş kılıfı altında sunulan ‘dünyayı baskı altında tutma’ stratejisi ağır hasar görebilir. İran Savaşı, dünyanın Amerika’ya yönelik zaten azalmış durumda olan iyi niyetini tamamen ortadan kaldırmakla kalmaz.; ekonomik ve fiziksel zararlara da yol açabilir.

Ekonomi

Amerikalılar, küresel enerji pazarının ince ve hassas sınırlar çerçevesinde hareket ettiğini akılda tutmalıdır. Artan petrol talebi ve yeni petrol kaynaklarının bulunmaması nedeniyle, sektör şu an yalnızca talebin yüzde 2 fazlasını üretebilmektedir. Yani günde 100 birim petrol tüketiliyorsa, sektör sadece 102 birim petrol üretmektedir. Sadece bu sayılar bile, ekonomik faaliyetlerdeki en ufak bir artışta, Amerika’nın bitmek bilmez petrol talebiyle, Çin ve Hindistan’ın patlayan ekonomilerden kaynaklanan talebi karşılamakta dahi sıkıntıda olan sektörün nelerle yüz yüze geleceğini göstermektedir. İran tek başına dünya petrolünün yüzde 4’ünü üretmektedir.Yalnızca İran’ın petrol pazarından çıkışı; petrol üretiminin, talebin yüzde 2’si düzeyinin de altında kalacağı ve küresel ekonominin petrol talebinin karşılanamayacağı anlamına gelir. İran Savaşı’nın Irak, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ‘ın petrol üretimini de olumsuz yönde etkileyeceğini hesaba katarsanız, dünyanın petrol talebinin yüzde 20’ sinin karşılanamaz duruma gelme riskinin yüksekliği ortaya çıkar.

Amerika’nın İran’ı işgal etmesi durumunda, petrol fiyatları kontrol edilemez şekilde yükselecek, Amerika’nın nükleer silah kullanması, dünya enerji piyasalarında beliren istikrarsızlığı kalıcı hale getirecektir. Şirketlerin hayatını sürdürmesi için, her şeyden önce petrol fiyatlarını hesaplamak zorunda olduklarını bilen tüm işadamları, petrol fiyatlarının uzun bir süre boyunca varil başına 150-200 dolar civarında dolaşmasının, kısa süre içerinde yaratacağı ekonomik hasarı anlayabilmesi gerekir. Tabi bu durum en çok petrolü kontrol edenlerin işine yarayacaktır.

Sonuç olarak, şu an İsrail, Amerika’yı savaşa sürüklemek için , ABD kongresindeki çalışmalarını tam kapasiteyle sürdürmektedir. Şu an dünyada böyle bir savaşı isteyen, İsrail dışında tek ülke yoktur. Şunda şüpheniz olmasın: ABD, İran’la savaşa girerse, bu İsrail’in eseri olacaktır.

Sonuç olarak dedik ama çok önemli bir konuya bahsetmeden bitirmek istemiyorum. Bu konuya , ABD tarafından hiç bakmadık. Bütün bunlar olabilecekken ABD (yada İsrail) bunu peki sadece İran’ın bir nükleer tehdit olmaması için mi istemiyor? Tabiki cevabı hepimiz biliyoruz. Hayır. Cevap sadece ENERJİ. (petrol, doğalgaz vs.) Sadece enerji mi diyeceksiniz? Evet. Çünkü, 78-79 dolarda seyreden petrolün fiyatının artırılması lazım. Neden mi? 10-15 dolarlara elde ettiğin petrol, 40 dolarlardan bu rakamlara yükseldi. Siz olsaydınız istermiydiniz fiyatların düşmesini. 1980-2001 arasında 39-40 dolar aralığını geçmeyen petrol fiyatları 79 doları test etti. Bu yükseliş dünya piyasalarına para olup aktı ve dünya borsalarında gördüğümüz rekor seviyeler ortaya çıktı. 11 Eylül sonrası başlayan bu yükseliş artık bir süredir durdu. İşte bu durumu devam ettirmek için yeni bir şeyin yapılması lazım. Gerginlikler devam etmesine rağmen (her gün Irak’ta patlayan bombalar) piyasa artık bunlara tepki vermiyor. İşte bu durumda petrol fiyatlarını arttırmak için, ortaya çıkabilecek iki senaryo var.

  • ABD’nin İran’a operasyonu.
  • Türkiye’nin Irak’a girmesi ve krizin büyümesi.

Askeri-endüstriyel (ağır sanayi-petrol) kompleks neden Irak’ta kalmakta ısrar ediyor? Bush’un en büyük destekçileri ne iş yapıyor? Bunların cevabını bulunca bulmacayı da çözmek zor olmuyor.

Son söz; Türkiye neler yapmalı? Türkiye ve diğer ülkeler denge politikasında devam etmelidirler. Bu savaşın olması sadece Ortadoğu’da değil, tüm dünyada dengeleri değiştirecektir. Demokrasiyi benimsemiş, Müslüman, komşularıyla iyi niyet çerçevesinde ilişkiler kuran, AB ile ilişkileri kuvvetli, kendi kendisine yetebilen güçlü bir Türkiye bölgede çok daha fazla söz sahibi olacaktır. Bu aralar Türkiye’yi bölgeye sokmak istiyorlar. Çünkü; ABD’nin sözleri hep vaadde kalıyor. Yapmamız gereken Türkiye olarak kendimizi kullandırmayalım.