Prof. Dr. Yümni Sezen’e Armağan

73

Emekli olmuş kişilere, özellikle de öğretim elemanlarına
‘Armağan Kitabı’ hazırlanması, Türk milletine yakışır bir kadirşinaslıktır.

Dostları Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar, İlâhiyatçı-Yazar Sâdık
Güner, Yazar Râsım Ekşi, Dr. Musa Aksoy ve Emekli Albay Sedat İşgören’den
oluşan Hazırlama Heyeti’nin, Dr. Abdülkadir Yeler editörlüğünde meydana
getirdiği Prof. Dr. YÜMNİ SEZEN’e ARMAĞAN isimli eser, sözü edilen
kadirşinaslığın ürünüdür.

Millî Düşünce Merkezi İstanbul Şubesi’nce hazırlandığı
belirtilen eser, 16,5 X 21 santim ölçülerinde ve 329 sayfadır.

Dr. Abdülkadir Yeler imzalı ‘Editörün Önsözü’ başlıklı yazı
ile başlayan eser, Devlet Eski Bakanı ve Millî Düşünce Merkezi Genel Başkanı Sâdi
Somuncuoğlu’nun ‘Sunum’, Hazırlama Komitesi Başkanı ve Millî Düşünce Merkezi
İstanbul Şubesi eski başkanı Sâdık Güner’in ‘Prof. Dr. Yümni Sezen’i
Takdimimizdir’ ve Millî Düşünce Merkezi İstanbul Şubesi Başkanı Dr. Mehmet Âkif
Demir’in ‘Prof. Dr. Yümnî Sezen Hocama Atfen’ başlıklı yazıları ile devam
ediyor.

Gazeteci-Yazar, Turan Kültür Vakfı Başkanı Râsim Ekşi,
“Yümni Sezen’in Hayatı ve Eserleri” başlıklı yazısında geniş ve derin bilgiler
sunuyor. (s:15-53)

Eserde Yümni Sezen hakkında yazısı bulunanlar: (Alfabetik
sıra ile)

Abdülkadir Yeler, Ahmet Kahraman, Ali Coşkun, Ali Rıza
Kibrit, Arslan Bulut, Arslan Tekin,

Aynur Uraler, Bayraktar Bayraklı, Ekrem Özbay, Emel Süpürür,
Emin Gürses, Fatma Bahar Yağcı, Fatma Odabaşı, Halil Aydınalp, Hayrettin
Nuhoğlu, Hayri Özenli, İbrahim Coşkun, İbrahim Soylu, Mehmet Bayrakdar, Mehmet
Okay, Musa Aksoy, Mustafa Nazım Telli, Nebile Özmen, Neşide Yıldırım – Kâzım
Yıldırım, Nurullah Abalı, Rekin Ertem, Sedat İşgören, Süleyman Hayri Bolay,
Turan Çakıroğlu, Ünal Yılmaz, Zeki Aslantürk

Akademik Makaleler ve başlıkları:

*Musa Aksoy / Arapça’nın Dilimizdeki Yeri, Lisan ve Milliyet
Fikrinin Ortaya Çıkışı

*Rekin Ertem / Harf Devriminin 90. Yılında Alfabe
Tartışmalarında Hurûf-ı Munfasılacılar ve Başarısızlık Sebepleri

 *Rekin Ertem / Harf
Devriminin 90. Yılında Alfabe Tartışmalarında Ermeni Alfabesinden Kimler
Bahsetti?

*Sadık Güner / Hz. Peygamber’i Anlatmak 

*Zeki Arslantürk / Batı Emperyalizmi ve Ortadoğu.

Prof. Dr. Yümni Sezen hakkındaki yazılarından seçilmiş
cümleler:

Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay: Yümni Sezen benim tam tamına
65 senelik kadîm arkadaşım ve dostumdur. Kendisiyle fakültenin ilk yıllarından
itibâren başlayan arkadaşlığımız artarak bugüne kadar gelmiştir.

Yümni Sezen, Urfa’nnı yetiştirdiği nâdir şahsiyetlerden
birisidir. Kendisi çok değerli çalışmalar yapmış ve çok kıymetli eserler vücuda
getirmiştir. Eserleri sıradan yazılar olmayıp fikrî derinliği ve tefekkürü olan
eserlerdir. Ele aldığı meseleyi enine boyuna, derinliğine deşeler, münâkaşa
eder ve mutlaka bir neticeye ulaştırır. Bu sebeple ona boşuna ‘filozof’
demedim. Filozofların umumiyetle sistemleri olur. Gerçi sistemi olmayan
filozoflar da yok değildir. Yümni Sezen’in sistemi, eserlerinde gizlidir.
Dikkatlice eserlerini okuyanlar onu bulabilirler. Yümni Sezen’in son eseri ‘Var
Olma Sorumluluğu’ adını taşımaktadır. ‘Var olma’ tâbiri başlı başına felsefî
bir ifâde olup ‘varoluşçu’ bir felsefî anlayışı ifâde etmektedir. Yümni Sezen
‘varoluş’a bir sorumluluk yüklemiş. Sorumluluk zâten başlı başına felsefî ve
ahlâkî yükümlülüğü gerektirir.

Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar: Yümni Sezen Hocamızın, genel
olarak tasavvufa ve tarikata eleştirel bir yaklaşım içerisinde olduğu bilinir.
Sezen, eleştirilerini özellikle ve çoğunlukla Vahdet-i Vucûd ve kısmen de
Vahdet-i Şuûd anlayışları üzerinde yoğunlaştırmıştır; buna bağlı olarak
eleştirilerin odağına Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Mevlânâ Celâlettin-i Rumî ve
İmam-ı Rabbânî gibi sufîleri koymuştur. Eleştirilerini bu sufilerin
kullandıkları varlık, ilim, hak, hakîkat, akıl, nefs, velâyet, zâhir, bâtın,
zuhur, tecelli, şuhûd, tayyün, tahayyül, melekût, insan-ı kâmil ve benzeri
kavramlar üzerinden yapmıştır. İnsanların çoğunun tasavvufa ve tarikata
meyletmesinin ve girmesinin bir sebebi, bu yolla daha iyi Müslüman ve dindar
olacaklarını sanmalarıdır. Acaba böyle oluyor mu? Bilindiği gibi iyi Müslüman
olmak için, aklın kullanımı yanında Allah’ın Kitâbı Kur’ân-ı Kerim ve elçisi
Hz. Muhammedi anlamak ve onlara uymak yeter ve artar bile; başka hiç bir
rehbere veya kaynağa ihtiyacı yoktur. Tasavvufa ve tarikata giren, Sezen
Hoca’nın eleştirileri dikkate alındığında iyi Müslüman olması şöyle dursun,
İslâm’ını bile kaybedebilir.

Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı: Efendim, Prof. Dr. Yümni Sezen
Bey ismi bize birkaç şeyi hatırlatıyor. Birincisi çok çok güçlü bir imana
sâhip, ikincisi çok kültürlü, üçüncüsü de çok milliyetçi bir kimlik.

Arslan Bulut: Yümni Hoca, Türk târihinin şeref kitabında yer
alır…

Dr. Fatma Odabaşı: Sohbetlerinde sıkça konuşulan mevzulardan
biri milliyetçilik meselesiydi. Hocamın araştırma alanları arasında yer alan bu
konu, hem genel olarak hem de İslâm’la ilişkisi açısından önemli tartışmalara
sebep olmuştur. Kendisi yaptığı çalışmalar vesilesiyle, bu meselenin
zihinlerimizde netleşmesine büyük katkı sağlamıştır.

Dr. Abdülkadir Yeler: Sezen Hoca, Yahya Kemal’in şiirindeki;
‘Endülüs üç defa kırmızı…’ ifâdesindeki kırmızıları: ‘Rakkasenin şalı, şarap ve
batmak üzere solan güneşin kızıllığı’ olarak açıkladı.

Doç. Dr. Neşide Yıldırım Doç. Dr. Kâzım Yıldırım: Hocamızı
yakından tanıyanlar O’nun; Ziya Gökalp, Mümtaz Turhan, Erol Güngör ve Seyit
Ahmet Arvasi hocalarımız gibi sosyal alanlarda ilim insanlığının yanında tevâzu
sâhibi ve pozitif enerji dolu biri olduğunu bilirler.

Prof. Dr. Ali Coşkun: Yazarlığa erken başlamış, doktorasını
dışarıdan vermiş ve akademiyaya geç intisap etmiş olmasına rağmen çalışkanlığı
ve gayreti ile kariyer basamaklarını bir bir tırmanmıştır.

Prof. Dr. Emin Gürses: Prof. Sezen, günümüz şartlarında
diyalog mecbîridir diyenlere karşı, diyaloğun direksiyonunun Hıristiyanların
elinde olduğunu vurgulamaktaydı. … Vatikan tarafından başlatılan Dinlerarası
Diyalog çabalarının aslında misyonerliğin farklı bir versiyonu olduğuna dikkat
çekmektedir.

Emekli Öğretmen Mustafa Nâzım Telli: Yazılı imtihan günü geç
kalmıştım. ‘Kar yağıyor, hava soğuk. Sen taaa… Pendikten buraya geldin. Aferin
sana’ diyerek yorgunluğumu unutturdu. Yumuşak huylu, babacan bir adamdı.
İslâm’ın emri ‘Zorlaştırmayınız, kolaylaştırınız’ Düsturunu yaşıyor ve
yaşatıyordu.

***

Duygulu fakat duygularını disiplin anlayışının ve
prensiplerinin önüne geçmesini şuurla önleyen Yümni Hoca, öğrencilerinin ve
meslektaşlarının, hakkında yazdıklarını okurken, gözpınarlarına gönderilen
ısrarlı davetiyelerden herhalde etkilenmiştir. Asıl önemlisi de, vazifesini bi
hakkın yapmış olduğunun tescil edilmesinden huzurlu olmuştur.

İlminden sık sık faydalandığım aziz ve muhterem dostuma,
sağlık ve huzurla yaşayacağı uzun yıllar diliyorum.

Esere sâhip olmak isteyenler için: Dr. Mehmet Âkif Demir.
0.532-502 02 38

 

 

Prof. Dr. YÜMNİ SEZEN

1938 yılında Urfa’nın Birecik ilçesinde doğdu. Aynı yerde
ilk ve ortaokul öğreniminden sonra 1957’de Gaziantep Lisesini bitirdi. 1961’de
Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Millî Eğitim
Bakanlığı’na bağlı çeşitli okullarda öğretmen ve yönetici olarak çalıştı.
1975’de İstanbul Ortaköy Eğitim Enstitüsünde öğretmenlik yaptı. 1976-1978
İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Müdürlüğü görevinde bulundu. 1985’de Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne öğretim görevlisi olarak geçti. Bir yıl
sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme
Anabilim Dalı’nda doktorasını tamamladı. Sırasıyla Yardımcı Doçent, Doçent ve
sonra Profesör unvanlarını aldı. Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde
Din Sosyolojisi öğretim üyeliğinden emekli olarak çalışmalarına devam
etmektedir.

Çalışmaları felsefe, sosyoloji, din sosyolojisi ve İslâmî
sosyoloji çalışmaları üzerinde yoğunlaşmıştır. 1-Günümüzde İslâmiyet ve
Milliyetçilik (1978), 2-Sosyolojiye Göre Halk-Millet-Devlet (1982), 3-Târihî
Maddeciliğin Tahlili ve Tenkidi (1984), 4-Hayatın Mânâsı, Gerçek ve Ötesi
(1984-2004), 5- Sosyoloji Açısından Din (1988, 1993, 1998, 2003), 6-Sosyolojide
Temel Bilgiler ve Tartışmalar  (1990,
1997), 7-Türk Toplumunun Lâiklik Anlayışı (1993), 8-İslâm Sosyolojisine Giriş
(1994), 9-Maddeci Felsefenin Çıkmazları’ (1997, 2000, 2004, 2008), 10-Çağdaşlaşma,
Yabancılaşma ve Kimlik’ (2003), 11-İslâm’ın Sosyolojik Yorumu’ (2004),
12-Kur’ân Işığında İnsan, Akıl ve Toplum (2004) 13- Kurban ve Din’ (2004),
14-Dinlerarası Diyalog İhaneti (2006), 15-Evrenselden Özele Kültür
(Fransızca’dan tercüme 2009) 16-Kültür ve Din (2011), 17-Osmanlı’dan
Cumhuriyete İki Devrin Müftüsü Mustafa Sırrı Sezen (2011), 18-Kapitalizmin
Zulmü’ (2017), 20- Kapitalizmin Zulmü. Marksizmin Muhasebesi, İslâm’ın İlke ve
Hedefleri / Yanlışlara Kurban Edilen Doğrular (2017), 21-Aldatılmamak İçin
Anlamak (2019), 22-Aşk Sarhoşu Dervişlerin Dini: Tasavvuf’ (2020), 23-Var Olmak
Sorumluluğu (2021) isimli kitapları, çeşitli dergi ve gazetelerde makaleleri
yayımlandı.

Evli ve üç kız babası, dört torun dedesidir.

 

 

İSLÂM’I BÖYLE KATLETTİK

Sâdık Güner 15,5 X 23,5 santim ölçülerindeki 386 sayfalık
eserinde Hakk’tan yana görünüp ifsat edici (bozucu) işler yapmaya
çabalayanların, dinimiz İslâm’a vermek istedikleri zararları açıklıyor. Halk
arasında buna ‘suret-i Hak’tan görünmek’ deniliyor. Doğrusu ‘suretâ Hakk’tan
görünmek’tir. Çabalar, iki iddia ile temellendiriliyor: ‘Dinimizin %80’i hadis
kaynaklıdır, %20’si Kur’ân.’ ve ‘Hadisin Kur’ân’a ihtiyacından çok, Kur’ân’ın
hadise ihtiyacı vardır.’

Yazarın tespitlerine göre tahrif edici işlemler İslâmiyet
öncesi alışkanlıkların, gelenek, örf ve âdetlerle kültür unsurlarının, İslâm
hükümlerine dâhil edilmesiyle başlamıştır. İkinci sebep olarak Abdullah İbn
Sebe’nin kasıtlı tahrifatını gösteriyor. Bâzı İslâm târihçileri bu isimde bir
şahsın hiç yaşamadığını iddia ediyorlarsa da, Abdullah İbn Sebeler târih
boyunca İslâmiyet aleyhinde çalışmışlardır. Hâlen de devam etmektedirler. Bu
sebeple Sayın Güner’in ikazları son derece önemlidir. İkazları birer cümle ile
şöyle özetlemek mümkündür. *Bâzı tarikat şeyhleri, müritlerini, mutlak itaate
mecbur ediyorlar. (‘Şeyhin önünde mürit, ölü yıkayıcısının önündeki mevta gibi
olmalı’ deniliyor) *Peygamber sözü olarak oluşturulan hadis külliyatı,
Kur’ân’ın birçok hükümlerini devre dışı bırakabilmiştir. (Çözüm:
Peygamber’imizin söyledikleriyle amel etmek dinde en tabîi akide olarak kabul
edilebilir. Ancak O’na aidiyetinden emin olmak gerekir.) *Allah adına konuştuğu
için tebliğ etiği vahiyden etkilenen insanlar, sâhibini değil, vahyi tebliğ
eden peygamberi yücelterek ilâhî mertebelere taşımalarıdır.

Dikkat çekici iki bilgi: 1- “Allah’ın; ‘sen olmasaydın
kâinatı yaratmazdım’ buyurduğuna inanmak … gibi yaklaşımlar şirk gurubundadır.”
2-Allah’tan başka kimsenin gaybı bilemeyeceği âyetlerde apaçık belli iken…
Hazret-i Muhammed’in aşere-i mübeşşere hakkındaki sözlerine inanmak, kusursuz
şirk olmaktadır.’

(Bilinmektedir ki Aşere-i Mübeşşere rivâyetinde yer alan
isimler üzerinde mutabakat yoktur. O halde, hadis olduğu iddia edilen söz
üzerinde de mutabakat olduğu söylenemez. Olumsuzluklara sebebiyet vereceği için
konu hakkında yeni bir tartışma açılmasından kaçınılmalıdır.. O. Ç.)

Bir başka tahrif yolu; ‘İnsanın arzularını tapılası konuma
yerleştirmesidir.’ (Bu batağa saplananlar hakkında Casiye Sûresi 23. âyette
bilgi vardır.)

Asıl büyük tehlike, insanın, Allah ile arasına aracılar
koymasıdır.  Yazar bu konudaki
sapkınlıkları; Yatır ziyâretleri, Allah’ın sıfatlarını kullara isnat etme ve
gizli şirk başlıkları altında inceliyor. (s: 50-56)

Kitapta ele alınan ikinci bahis ‘Şefaat’tir. (s: 57-65)

Üçüncü bahis başlığı: Hassas bir konu olan ‘Büyü ve
Falcılık.’ ‘Rukye’ de bu bölümde ele alınıyor. (s: 66-90) (Peygamber efendimiz,
belli şartlar altında rukye’ye ruhsat vermiştir. (O.Ç.)

Kader konusundaki bilgiler (s: 90-107)’dedir. Kader
konusunda insanlarımız kaba softa-ham yobaz şeyhlerin, şıhların verdiği
bilgilerle ümitsizliğe kapılmaktadır. Hadid Sûresi 22. Âyetini kısır görüşlerle
tefsir edenler; kaderin önceden belirlendiğini değişmezliğini iddia ederler. Bu
iddiaya inananlar; ‘Mâdem ki insanın kaderi, önceden belirlenmiştir,
değişmeyecektir… yapılabilecek bir şey yok demektir…’ noktasına ve ümitsizliğe
götürür. Oysa ki Hâlik-i Zülcelâl Hazretleri’nin rahmetinden ümit kesilmez.

Sâdık Güner’in telif ettiği eserin ikinci bölümünde; Savaş
kuralları, esirler, ganimet, bir başka hassas konu olan ‘fey’ ileaynı durumda
‘nefel’, kölelik ve cariyelik, kabile asâleti-ırkçılık, hakkında bilgiler var.

260-300. sayfalar arasında ‘Kadın’, 301-339 sayfalarda
‘Nikâh’ başlığı altında muta nikâhı, talâk, çok evlilik gibi tartışmalı ve netâmeli
konular ele alınıyor. Son bölümde ise netâmeli bir başka konu olan ‘fâiz’ ve
‘riba’ hakkında derin araştırmaların ürünü olan bilgiler var. Fâiz konusunda
bütün görüşler açıklanmakta ise de, net bir hüküm verilemiyor.

Yukarıda belirtilen bölümlerde bütün meseleler; İslâm
öncesi, İslâm sonrası, Kur’ân’a göre, Hadislere göre tahlil ediliyor. Bu
özellikleri sebebiyle Sâdık Güner’in büyük emeklerle hazırladığı eseri, İslâm
İlmihal’i olarak kabul edilebilir. Her evde bulunması gereken, her Müslüman’ın
başucu kaynağı, el kitabı olma özelliklerine sâhiptir.

İslâm’da tartışılmayan ve hükme bağlanmayan hiçbir mesele
yoktur. Azınlığın kabul ettiği rivâyetleri, ‘hüküm’ diye öne çıkaranlar ve
onlara karşı çıkanlar var. Böylece bir tartışmadır başlayıp devam ediyor. İşin
doğrusu bilinse bile Müslüman halkımıza yansıtılamıyor ‘Kütub-i Sitte’ olarak
anılan eserlerde, ‘mevzu hadis’ olarak anılan uydurma sözler var. (Hadis
konusu, ilâhiyat fakültelerinde ana bilim dalıdır. Buna rağmen sahih olan ve
olmayan hadisler hakkında net bir tespit yapılamamıştır. O.Ç.)

Bir başka ıstırap konusu da mahalle aralarında ‘Hoca
Efendi’, ‘Efendi Baba’, ‘Şeyh’, ‘Şıh’, ‘Molla’, ‘Pir’ ve sâir adlarla anılan
üç-beş uyanık, kendisine imtiyaz sağlayabilmekte, çevresindeki insanları
sömürmektedir. Aklını kullanan her Müslüman doğru yolu bulur. Fakat aklını
kullanamayan saf insanlar olmasa, ‘uyanık’ geçinen sahte softalar asla ‘yolunu’
bulamaz. (O. Ç.)

Bir dokun bin ah dinle bu kâse-i fağfurdan…  

İslâmî konular, okyanuslar kadar derin, deryalar kadar
engindir. İslâmî hassasiyeti olan müminler, öğrenmek istedikleri bilgileri,
İslâmî hassasiyeti olan ve fakat sâdece bilen değil, bildiklerini öğretebilen
insanların eserlerinden ve konuşmalarından öğrenebilirler. İlâhiyatçı yazar
Sâdık Güner’in eseri okuyucuya her konuda olmasa bile okuyucuya doğru bilgiler
vermektedir. Diğer konuları eserin 2. Ciltte yer alması ümit edilir. 

KİTAPYURDU DOĞRUDAN YAYINCILIK:                                                                                                  Yenibosna
Merkez Mahallesi, Cemal Ulusoy Caddesi Nu: 43 Bahçelievler, İstanbul. Tel:
0.212-519 87 20 Belgegeçer: 0.212-529 15 84 e-posta: kdy@kitapyurdu.com  // 
www.kitapyurdu.com 

 

SÂDIK GÜNER

1950 yılında Düzce’nin Akçakoca ilçesi Kalkın (Karkın)
köyünde doğdu. İlkokulu köyünde bitirdikten sonra Düzce İmam-Hatip Lisesinde
okudu. 1972 yılında İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsüne girdi. 1976’da bu okuldan
mezun olduktan sonra kısa bir süre bazı orta dereceli okullarda öğretmenlik
yaptı. 1979 yılından bu yana serbest ticâretle meşgul olmaktadır. Aynı zamanda
mezun olduğu günden bu yana ilmİ çalışmalarına devam etmektedir. ‘Hangi
Müslüman?’ ve ‘Bu İslâm Kur’ân’da Yok’ isimli araştırma eserleii ile ‘Cariyenin
Aşkı’ ve ‘Çığlığımı Duymadınız’ adlı iki romanı bulunmaktadır.

 

DERKENAR:       

KATLETMEK?!

OĞUZ ÇETİNOĞLU

‘Katletmek’ ‘katil’ kelimesinden türetilmiştir. ‘Öldürmek’
demektir. İslâm’ı katletmeye çalışanlar, yeldeğirmenine saldıran Don
Kişotlardır. Zafer, er-geç İslâm’ındır. Çünkü Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerîm var
oldukça İslâmiyet de var olacaktır. Kur’ân, Cenâb-ı Allah’ın koruması
altındadır. O’na bir şey olmaz, İslâm’a da…

İslâm; arsız kemirgenler tarafından kısmen tahrif
edilebilir. Hurâfeler karıştırılarak, nifak çıkartılarak şüpheler
uyandırılabilir. Münâfıklar her devirde vardı. 1443 yıldan beri ancak bir arpa
boyu ilerleyebildiler.

İslâm’ın katledildiğini söylemek, katletme çabasında
olanlara moral vermek olarak düşünülebilir.

‘İslâm’dan sapmalar’ tâbiri, ‘katletmek’ kelimesine nazaran
daha uygun bir tercihtir. 

‘Katlettik’ kelimesi bir başka yönden de dikkat çekiyor:
Kelimeyi kullananın bizzat kendisi de katil olayına iştirak ettiğini
düşündürüyor. Bir meşhurun iki cümlede üç defa kullandığı tekerlemeyle sorayım:
‘Böyle bir şey olur mu?’

Önceki İçerikYorulduk! Tekrar Bir Virüs Yazısı
Sonraki İçerikFaiz sebep “nas”ından ne çıkar?
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.