Türkçesi modern-ötesi olan klasik modernleşmeyi tenkit eden,
bazılarının çok şey beklediği bir kavramı sizinle görüşmek istiyorum. Gerekli
açıklamalar sosyoloji ders kitabımın ilaveli 18. baskısında ve Etnik Tuzak
Kimlik ve Açılımlar kitabımda yer almaktadır.
Küreselleşme
gibi post-modern kavramı da uzun süre maskeli olarak ortada dolaştırılmıştır.
Bu akım modernleşmeye ve onunla özdeşleşmiş fikir akımlarına, kurumlara, sosyal
değer ve milli normlara Batı’dan yükselen tenkittir ve bir protestodur. Bazı
aydınların boşluğu doldurmaya dönük seçkinci bir tavrıdır. Bilimsellik,
rasyonellik, faydacılık, determinizm, Lâiklik ve çöken ideolojileri tenkit edilmektedir.
Önemli tarafı; bütüne karşı marjinali, parçayı, sapma davranışları
savunmaktadır. Batı’da fikri kargaşa doğuran bu hareket; sanat, estetik ve
mimaride başlasa da diğer sahalara da sıçramıştır.
Milli
kimlikleri ve önü açılmış milli devletleri hedef alan, işbirlikçilerini kendi
devletleriyle hesaplaşmaya yönlendiren küreselleştirmenin yakın akrabasıdır. Bilindiği
gibi küreselleşme çok uluslu şirketlerin ideolojisidir. Küreselleşmenin
ideolojisi de çok kültürlülük tezleridir.
Modernleşmeye
karşı olmak birtakım sorunları ortaya koymayı ve bunlara karşı çözüm
projelerini de getirmeyi gerektirir. Bu hareket sanayi toplumunun sosyal
hastalıklarını, ferdin yalnızlaşması ve topluma yabancılaşmasını, emeğin
istismar edilmesini, adil gelir dağılımını, yüksek intihar ve boşanma
oranlarını, uyuşturucu bağımlılığını, şiddet ve terörü, manevi tatminsizliği,
insanların sadece ürettiği ile hatırlanmasını, insanı bir makinenin maddi bir
parçası gibi görmeyi ortaya koyarak çözümler getirmemiştir.
Asıl
çözülmesi gereken; maddi tatmine ve geniş sosyal güvencelere rağmen manevi
tatminsizliği giderici politikaların uygulanabilmesidir. Ferde toplumun bir
parçası olduğunun fark ettirilmesidir. Bu büyü de tutmamış gerçekler bütün
çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır.
Çözüme
gidecek olan yol küreselleşmenin yarattığı sorunları aşabilmek, etnik taassup
ve federalleşme değil; milletleşme sürecinde mesafe alabilmektir. Farklılıklar
yaratmayı zorlamak ve onları kutsallaştırmak kimseye yaramaz. Tekrar
emperyalizmi besleyici ve iç bünyede kavga ve çatışmalarla milletleri
zayıflatıcı bir yol çözüm olamaz. Bu gerçekler hesaba katılmadan içten içe
çöken Batı’nın modern toplumunu tenkit etmenin ne anlamı kalır ki? Bu hareket,
sadece lokomotifi değiştirip aynı yanlış hatta israrla devam eden bir trenden
farksızdır. Günümüzde çözümü eski ve pratiği olamamış ideolojilerde aramak da
zaman kaybetmektir. Soyut ve gerçeklememiş iddialı tezler, izim’ler sadece
gençlik döneminde insanları oyalayabilmiş; gençlik hastalığı olarak
değerlendirilmiştir.
İnsanlık
tarihi içimize sindirsek de sindirmesek de, milli menfaat çatışmalarının
tarihidir. Milletleşme, millet düşmanlığı olan etnik ve mezhep taassubunu ve
ırkçılığı da aşmadır. Miletleşmeyi zayıflatacak açılımlar, o coğrafyayı emperyal
amaçlara daha da açık hale getirmektir.