Politikadaki Yanlışlar!.. |Makaleler

71

 

Dikkat ettiniz mi, her seçim öncesi yapılan kamuoyu araştırmaları şaşılacak derecede doğru sonuçlar verir.

Eğer denetleri doğru seçerseniz sonuç gerçekten doğrudur.

Bunu iki kez çok net bir şekilde yaşadım.

Birincisi Özal’ın ilk seçiminde. Zaten o zaman bütün karar son bir iki günde değişmiş, Paşalarımızın dayatması tam tersine bir sonuç doğurmuştur.

Ben bunu nasıl öğrendim. Ben o zamanlar Akbank Bursa Şubesi Müdürü idim. Bir akşam arabada şoförüm ve güvenlik memuru da vardı, onlara sordum.

Güvenlikçi önce, sonra da şoförüm; “Müdür Bey,” dediler, “Paşaya vermeyeceğiz.”

“Neden?” dedim.

“Bunlar memurun halinden anlamıyor,” dediler.

Önce acaba mı dedim ve sonra haklı olduklarını düşündüm. Bir iki gün sonra yapılan seçimde Özal ezici bir çoğunlukla geldi.

Sonraki seçimlerde de hep sıradan insanlara, gerçek halkımızı temsil edecek; esnaf, köylü, satıcı gibi kişilere hep sormaya devam ettim ve hiç yanılmadım.

Daha doğrusu onlar hiç yanılmadılar.

2002 yılında, seçimlerden aylar önce, Akhisar yolunda kavun satan Raşit Ağa’ya sordum:

“Seçim olsa kime rey vereceksin?”

“Beyim, Tantan ve Tayyip başta gider,” dedi.

“Neden?” dedim.

“Bak Bey,” dedi, “biz hep Ecevit’e rey verdik. Bizim köyümüz Halk Partilidir. Ama biz artık onlara da güvenmiyoruz. Bugün eğer köye bir Bakan gelsin, vallahi taşa tutarlar.”

Neden diyecek oldum, Raşit Ağa dertli: “Beyim,” dedi, “milletin o kadar parası çok mu? Bir tarafı çalıp çarpıyor, bir tarafı şatafat içinde. Geçenlerde şu Gelenbe’de bir Bakan duracak oldu da görüverdik, belki kırk tane koruma vardı. Bunlar da korkuyorlar demek ki halktan, ayrı bir şey olmuşlar.”

Aradan bir iki ay geçmişti, Raşit Ağa’ya yine uğradım. Bu sefer köyün muhtarı ve bir iki kişi de yanında oturuyorlardı. Beni görünce kalkıp koştu:”Gel allasen, otur bak, muhtar da burda bir çay içelim öyle git.”

Selamlaştık. Çaylar geldi. Ben sözü yine açtım: “Nasıl,” dedim, “Raşit Ağa, reyler yine Tayyip ve Tantan’a mı?”

“Yok Beyim,” dedi. “Tantan’a yok, Tayyip.”

Şaşırdım. “Hani,” dedim “geçenlerde ikisine demiştin?”

“Bak Doğan Bey,” dedi, “bu Tantan var ya bu Tantan, yanına eskilerden filan birilerini alıyor. Eskileri bizler istemeeyyoz vesselam.”

Bu minval üzere konuşmalardan sonra Raşit ağa ve muhtara veda edip yolumuza devam ettik. Arabada eşime; “Bak,” dedim, “bu konuşmaları unutma.”

Daha seçimlere iki aydan fazla vardı. Benim küçük anket yine tam doğru çıkacaktı. Ve öyle de oldu. Millet en iyisini biliyor.

AKP seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Neredeyse tek başına, anayasa değiştirebilecek bir çoğunlukta. Nitekim sonradan buna da kavuştu.

Tek bir problem vardı önce Parti Başkanı Meclis dışında kaldı. Sonra buna da formül bulundu. Siirt seçimleri yenilendi ve Başkan ezici bir çoğunlukla bu seçimleri kazandı.

Tayyip Erdoğan ve partisi, geçmiş dönemlerde Menderes’in, Demirel’in, Ecevit’in olduğu gibi, milletin umudu olmuştu. Bir farkla ki, burada artık yolsuzluklardan, hırsızlıklardan ve

bunların sanki çok normal bir gelişme gibi görülmesinden ve gösterilmesinden bıkmış olan millet, kesin bir ifade ile bir kararlılık gösteriyordu.

Tayyip Erdoğan ve ekibi bu rüzgarı yakalamıştı. Çabuk toparlandılar, gerçeği çok çabuk gördüler. Zaten yapıları, oluşumları buna müsaitti. Seçimlere girerken parti içi demokrasi konusunda oldukça olumlu bir yol izlemişlerdi.

Aday tespitinde gerçekten titiz davrandılar. Parti hegemonyasını yıkacak tarzda olumlu davrandılar.

Adaylık başvurusunda bu rüzgarı önceden tespit eden kurtlar, siyasetin değişmez isimlerinden bazıları hemen tavır almış ve AKP saflarına sızmaya hazırlanmışlardı. Parti içinden de bazı hevesliler açıkça bir beklenti içine girmişlerdi. AKP bunları yıktı.

Bakın nasıl yıktı; adaylık için çok sayıda başvuru karşısında salt parti taassubu göstermeden, gelen başvurularda süslü vitrine kapılmadan, üç kademeli bir mülakat sistemi uyguladılar. Parti alt kurullarından tutun da, kurucular arasında yer alan ve halk nezdinde büyük sempatisi ve saygınlığı bulunan, Gül gibi, Arınç gibi, Şener gibi, Çiçek gibi, Prof. Yalçıntaş gibi ileri gelenler de son aşamada bu mülakat serisine devam ettiler ve gerçekten iyi bir ekip oluşturdular.

İlk defa bu tabloyu görünce, “İşte,” dedim, “500 pırıl pırıl insanı belki de bunlar tespit edecekler.” Gerçekten bu 500 pırıl pırıl insanı bir araya getirmek ve ülke yönetiminde söz sahibi kılabilmek için yeni bir parti çatısı altında bunları toplamak mümkün olmayacaktı.

İşte bunun geçmişte örnekleri vardı. Mehmet Yazar, Aydın Menderes, Erdal İnönü, Cem Boyner, İsmail Cem İpekçi ve başkaları da önce çok iyi niyetlerle meydana atılmışlar, fakat hemen etraflarında; siyasetin kurtları, siyasetin meslek sahipleri, gizli açık bu kuruluşlara sızmışlar ve milletin güvenini daha baştan yitirmişlerdi.

Hepsinin en büyük ortak hataları. Onlar zannediyordu ki; her kademede, ilde, ilçede, merkezde, tecrübeli politikacılar aralarına katıldıkça güç kazanacaklar, oysa tam tersine, bu anlamda her katılım onlara kan kaybettiriyordu. Bunu fark edemediler.

Partiye sızamamış olan böylesi politika kurtları, meslekleri açık-gizli politika olanlar, adaylık başvurusu ile bir şans denediler. İşte mülakatlar bunları da önlemişti.

Şimdi lütfen dikkat.

Buradan geldiğimiz noktada gündemde bir eski politikacı var, olay yaratmaya çalışıyor, belki gündem yaratmaya çalışıyor. Partisinden umudunu kesmiş olacak ki, bir başka yere gitmeye

hazırlanıyor. Belki de bir rastlantı.

Ama bizim şimdi söylemek istediğimiz şey, başta anlattığımız olay; politikanın meslek haline gelmesi!..

Birileri sanki bulunmadık Bursa kumaşı…

Bunları bırakınız, yoksa millet sizi bırakabilir.

Biliyorum, hayli ayıkladınız bu hevesleri, ama bakınız yine de var, ilk fırsatta sizi satarlar. Gelecek görmedikleri zaman çeker giderler. Eski partileri palazlandıkça gözleri çöplükte kalmışçasına göz kırparlar ve sonunda giderler. Bırakınız gitsinler ve artık bunları almayınız.

Çankaya’ya kimin, hangi kıyafetle çıkacağına bu millet karar verecektir. Raşit Ağa’yı unutmayınız.

Bu millet eskileri isteseydi iktidarda onlar kalırlardı. Kimse bulunmadık Bursa kumaşı değildir.

Politikanın meslek edinilmesi artık bitmiştir. Bu işte eskilerden medet ummak yok. Göreve layık olanlar, layık oldukları sürece kalırlar…

Herkese selam sevgi ve saygılar sunuyorum.