Önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi düşmanlık duyguları yerleştirilerek insanlarımız birbirine karşı tahrik edilmektedir. Etnik fitne, demokratikleşme ve çağdaşlaşma zannedilmektedir. Bölgecilik, aşırı hemşehricilik ve etniklik pirim yapmaktadır. Ülke çıkarları, birlik ve bütünlüğümüz bir tarafa atılmış; fert, grup ve cemaat odaklı düşünülür olmuştur.
Görüldüğü kadarıyla iktidarın etnik ölçekli politikaları esas alması ve küreselleştirmenin gereği olan parçayı bütünün önüne itici yönlendirmelere teslim olması, tehlikeli bir ortamı hazırlamaktadır. Türkiye’de Türk düşmanlığı yükseltilmekte ve ısrarla sürdürülmektedir. Ülkeyi yönetenlerin önemli bir bölümünün milli kimlik karşıtı bir tavır almaları, herhalde sadece bizim ülkemizde görülmektedir. Böyle bir yol en büyük tahrik ve fitnedir. Birlik ve bütünlük, huzur ve barış, milli kimliğe saldırılarak nasıl sağlanabilir? Bu önemli çelişkiyi ülkeyi yönetenler başta olmak üzere herkes düşünmelidir. Ordu ve Türk düşmanlığının bu derece şuur altına yerleşmiş olduğunu hiç kimse tahmin edemezdi.
Geçenlerde değerli meslektaşım Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, gazetemizdeki makalesine çok anlamlı bir başlık atmıştı: “ASKERE DÜŞMANLIK, DÜŞMANA ASKERLİK YAPMAKTIR”. Bu başlık her şeyi ifade etmektedir. Bugün, içinde bulunduğumuz ortam herkesin ipliğini pazara çıkarmakta; dönekleri, dönmeleri ve ihanet odaklarını da teşhir etmektedir.
Türk ve Türkçe düşmanlığı sadece iç siyasette değil; eğitim sektöründe de dikkati çekmektedir. Bilhassa yüksek öğretimde Dünya ve ilim dili olan Türkçe’nin devre dışı bırakılma gayretleri, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin İngilizce eğitim ve öğretime geçme özentisi dikkatten kaçmamaktadır. Yeni açılan, vakıf mı özel mi oldukları pek anlaşılmayan bazı üniversitelerimizde İngilizce eğitim ve öğretim öne çıkarılmaktadır. Bir gazete ilânı dikkatimi çekmişti. İstanbul’da bulunan Haliç Üniversitesi’nin gazetelere verdiği ilânda fakülte ve bölümler sayılırken Fen-Edebiyat Fakültesinin AMERİKAN KÜLTÜRÜ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜnün bulunması, TÜRK DİLİ VE EDEBİYATInın unutulmuş olması anlaşılır gibi değildir. Siz örgün eğitim yoluyla bölüm açmasanız dahi Amerikalılar kendilerini değişik vasıtalarla çok iyi tanıtmakta ve herkese kültürlerini öğretmektedirler. Hedeflerini de kabul ettirmektedirler.
Milletlerarası bazı toplantılarda toplantı isminin sadece İngilizce yazılması, Türkçesine itibar edilmemesi hiçbir ciddi devlette görülmeyen örneklerdir. Ama bizde son yıllarda bu yanlışlar oldukça artmaktadır. Bilhassa fen ve teknik dallarda yapılan milletlerarası toplantılarda bu yanlışlara daha fazla rastlamaktayız.
Sadece bunlarla da iş bitmiyor. Yeni anayasa taslağı dayatmalarında Türkçe’ye rakip bazı gecekondu diller ve kimlikler ortaya konuyor; ülke sanki açık arttırılmaya çıkarılmış gibi Devlete ve egemenliğe ortak aranıyor. İşte; 12 Eylül halk oylamasında bunu oylayacağız. Habertürk TV’deki bir programda İslâmcı etiketli bir yazar; “Anayasa değişikliklerine evet demeli; ancak, bunlar son derece yetersizdir. Bu değişiklikler, Anayasanın temel maddelerini değiştirebilme yolunu açması bakımından önemlidir.” şeklinde konuşmuştur. Aslında bu görüş, sadece bu yazarın değil; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna, Milli Mücadeleye karşı olan ihanet ittifakının görüşüdür. Bir ara Aydınlar Ocağı neden sağın bütün kesimlerini artık kucaklamıyor diye bize tenkit yöneltilirdi. Bugün daha açık görülmektedir ki; sağın Türk düşmanı ve milliyetsiz kesimini kucaklamamız mümkün değildir.
Halk oylaması yaklaşırken kendisini hâlâ ülkücü zanneden, ekranlarda gerdan kıvıran bazı siyasiler ve kendisine eski sıfatını yükleyen ülkücüler gerçeklerin farkında mı? Acaba farkında oldukları için mi bazıları “evet” diyeceklerdir ve TC’nin tasfiyesinden yana olacaklardır? Anlaşılan 12 Eylül sonrasının dağınıklığı ve şaşkınlığı hâlâ sürmektedir. Zihinler bulanıktır, yenidünya düzeninin getirdiği şartları ve tuzakları fark edecek durumda değillerdir. Ekranlara çıkma şansını yakalamak uğruna malum çevrelerin istediği gibi konuşmayı marifet sayanlar vardır. Üstelik kendilerinin ülkücünün eskisi olduğu sıfatını bilhassa vurgulayarak… İktidar mı onlara yaslanıyor, yoksa onlar mı iktidara malzeme oluyorlar, göreceğiz.