Doğan Medya Grubunun Ziraat
Bankası kredisi ile Demirören Grubuna satışının bir kısmını biliyorduk. Şimdi Sedat Peker’den öğrendiklerimizle
beraber olayı özetleyelim:
Türkiye’de “merkez
medya” dediğimiz alanın en büyük grubu Doğan
Medya idi. AKP iktidarından sonra, bu grubun
sahibi Aydın Doğan sürekli tehdit
altında çalıştı. Bir yandan büyük vergi
cezaları, diğer taraftan kendisi ve ailesi
fertlerinin hapse atılacağı tehditleriyle
AKP’ye yakın bir yayın politikasına doğru yönlendirildi. Fakat tiraj ve reyting
kaybı yaşamamak için zaman zaman gerçek bir merkez medya gibi davranmak
durumunda kalıyordu.
****
AKP yönetimi bu grubu tamamen
ele geçirmek istediği için baskılar artırıldı. Bu kapsamda Hürriyet
Gazetesi, AKP Gençlik kolları tarafından,
basıldı. Bu baskına AKP Milletvekili
Metin Külünk’ün isteğiyle Sedat Peker’in adamları dâhil oldu.
Aydın Doğan o kadar korktu ki Kanal
D, CNN Türk, Hürriyet, Posta, DHA, D&R dahil bütün medya grubunu gerçek
değerinin dörtte biri kadar bir fiyatla Demirören Grubuna satmak zorunda kaldı.
(21 Mart 2018)
****
Ziraat Bankası tarım ve
hayvancılığı desteklemek üzere kurulmuş bir devlet bankası. Fakat Demirören
Grubuna medya grubu satın alması için 750 milyon dolar kredi verdi. Hem de 2 yıl ödemesiz, 10 yıl vadeli özel bir
krediydi bu. Buna rağmen (şimdi Peker’den öğreniyoruz ki) Demirören
Grubu bu krediyi ve faizlerini
ödememiş. “Çiftçinin ödenmeyen borçları için
traktörlerini haczedip sattıran” Ziraat Bankası Demirören’e bir işlem yapmamış.
Kredi, faizleriyle
beraber 1 milyar doları aşıyor. Ziraat
Bankası’nın Türkiye’de mevcut 10 milyon çiftçi ailesine verdiği kredi
toplamı kadar büyük bir meblağ. Bu para
çiftçimize destek amacıyla kullanılsa idi tarım ve hayvancılıkta yaşadığımız
sıkıntıların çoğu çözülmüş, çiftçimiz ekonomik açıdan güçlü bir hale gelmiş
olurdu. Ziraat Bankası da daha sağlam bir mali yapıda olurdu.
****
Sedat Peker, Demirören’in medya grubunun “emanetçisi” olduğunu
iddia ediyor. Demirören Medya grubunu da,
Sabah/ A Haber Grubu gibi, gerçekte Serhat ve Berat Albayrak kardeşlerin
yani Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı ve
kardeşinin yönettiğini iddia ediyor.
Bütün bu işleri Albayrak
kardeşlerin kotarması mümkün değil. Bu yüzden Sedat Peker medya
gruplarını emanetçilere emanet eden kişi olarak yukarıları işaret ediyor.
****
Sedat Peker’in bahsettiğim iddiaları dehşet verici. “Emanetçilik” konusu bir yana ama diğer iddiaların dayanaksız olduğunu ispatlamak
çok kolay.
Bu kadar ağır ithamlar
olduğuna ve bu ithamlara vatandaşların büyük çoğunluğu inandığına göre,
muhataplarının yerinde kim olsa uykularının kaçması gerekir. Her gün uykuları
kaçacağına iddiaların doğru olmadığını belgeleriyle birlikte açıklanması daha
mantıklı değil mi?
Metin Külünk Hürriyet baskını
için “Sedat Peker’den adam istemedim, kamera görüntüleri incelensin, olayda
Peker’in adamları yoktu” diyebilir. Ama günler geçti böyle bir açıklama
yapmadı.
Ziraat Bankası, “verdiğim
kredinin şu kadar taksiti ödendi” diyebilir. Demirören de “aldığım kredinin şu kadarını ödedim” diye
makbuzlarını gösterebilir. Ama yapılmadı.
****
Sedat Peker’in olayın bundan
sonrasına dair yine çok ciddi bir iddiası var.
Peker, Demirören’in
Ziraat Bankası’na kredi borcunu ödemesi için
Kemerburgaz Göktürk’te olan büyük bir arazide imar değişikliği ile 1
milyarlık bir rant yaratılacağını anlattı.
Böylece iddiasına göre, Demirören
(daha doğrusu O’na bu işi emanet eden) Türkiye’nin en büyük medya grubunun
sahibi olurken, cebinden hiç para çıkmamış olacak.
Demokrasilerde medya 4.
Kuvvet olarak anılır. Kuvvetler birliği
içerisine 4. Kuvveti de dahil etmek, bu antidemokratik eylem için hukuka
aykırı ve tasavvuru güç yöntemler
kullanmak ciddi iddialar.
Demokrasi tarihimizde
unutulmayacak vakalar bunlar.
****************************
Sistem Metin Külünkler Üretiyor
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu
“Sedat Peker bir siyasetçiye her ay 10 bin dolar maaş veriyor” demişti. Soylu açıklamak görevi olduğu halde bu
siyasetçinin kim olduğunu söylemedi. Ancak ipuçlarından bu kişinin AKP eski
milletvekili ve MKYK üyesi Metin Külünk
olduğunu dile getirenler oldu. Metin Külünk “bu kişi ben değilim” diyemedi.
Sedat Peker 9. Videosunda “Metin
Külünk’e 10 bin dolar maaş vermediğini, daha fazla paralar verdiğini” anlattı.
Seçim kampanyalarında Külünk’ün arabasına yüklü miktarda paralar koyduğunu
söyledi. Hatta başka milletvekillerine de para verdiğini ima etti.
Külünk’ün bir akrabasının
tefeciye olan borcu için Peker’in devreye girmesini istediği iddiası da ilginç.
Bir milletvekilinin hukuki ihtilaf için çözümü “yargı” yerine “mafyadan”
araması demokratik bir ülkede büyük olaydır.
Ama olay bundan ibaret değil. Sedat
Peker isminin lekelenmesini istemediği için
devreye girmediğini ve Külünk’ün akrabasının, bugünkü değeri 1,5 milyon TL olan, borcunu kendisinin ödediğini anlattı.
Sedat Peker ile Metin Külünk ilişkisi anlaşılan çok yönlü ve çok
derin. Peker, Hürriyet Gazetesinin
basılması, Eski Milletvekili Feyzi
İşbaşaran’ın karakolda dövdürülmesi olaylarını
Külünk’ün ricasıyla yaptığını itiraf etti.
Külünk’ün bu eylemleri kendi iradesiyle yaptırmış olması mümkün
müdür? Bilemiyorum.
Türkiye’de zerre demokrasi
kaldıysa bu olaylar soruşturulur, ilgililer yargılanır.
Metin Külünk sadece bu kirli
ilişkilerle anılmayacak. 17/25 Aralık yolsuzluk tapeleri çıktığında
söyledikleri de unutulmazdı: “İnsanların günah işleme özgürlüğüne
müdahale edilmiştir. 17 Aralık operasyonu Allah’ın hududuna
müdahaledir” diyebilmişti.
Anlaşılan kendisi “günah
işleme özgürlüğünü” doyasıya yaşamış.
Sistem bu gibi adamları
üretiyor ve ödüllendiriyorsa sıkıntı büyük demektir.