Paradigmayı Anlamak

7

Olan biten, konuşulan, daha da önemlisi konuşulmayan; hepsi bana tuhaf geliyor. Bir ben mi anlamıyorum? Herkes “paradigma”yı anlıyor da bir ben mi aval aval bakıyorum?

Hadi hep beraber anlamaya çalışalım.

Önce Bahçeli konuştu. “Öcalan gelsin, DEM grubunda ‘PKK’yı lağvettim.’ desin. Biz de onu umut hakkından faydalandıralım.” dedi. Umut hakkına mukabil PKK lağvedilecek. Acaba hangi PKK? İçişleri Bakanlarımızdan birinin birkaç ay önce yaptığı açıklamaya göre Türkiye’de 85 PKK’lı kalmıştı. Onlar mı lağvedilecekti? Vallahi makul geldi. 85 kişi dağdan inecek. Ya Öcalan? Öcalan’ın ne yapacağı belli değil. Umut Hakkı tahliye demekti ama bu gide gide villada ikamete döndü.

Hangi PKK?

Sonra dediler ki Türkiye’deki PKK değil. Suriye ve Irak’taki PKK. O iş daha karışık. Sadece Suriye’deki eğitimli eleman sayısı bir epeymiş. Eh bizim 85 kişi de “Biz artık PKK değiliz, Rojava’nın YPG’siyiz.” deyip oraya geçer. Ama sanki bunu sağlamak için DEM grubunda sadece Öcalan’ın konuşması yetmeyebilir. Başkalarının da konuşması gerekiyor. İlk akla gelenler Fransa’nın ve ABD’nin Başkanları, Alman Şansölyesi ve benzeri barışsever, demokratik; lütfedip bizim gibi ilkel toplumlara medeniyet sunan kişiler. Niçin onlar? Çünkü onlar, Suriye’deki DEAŞ’a karşı YPG’nin müttefiki olduklarını art arda açıkladı.

Zaman içinde parça parça açıkladıkları ve tekrarladıkları da şu: “Biz, bizim kuklamız bir yeni devlet yaratacağız. Bu devlete de yeni bir millet yaratacağız. Bu yeni millet/devlet, Bulgaristan’la Japonya arasında en Batı yanlısı ülke olacak.” Sonra bir saftorik çıkıp sorar: “Peki Suriye’nin, Irak’ın, Türkiye’nin, İran’ın toprak bütünlüğü, üniter devleti, ulus devleti ne olacak?” Cevap: “Bunlar zaten gereğinden büyük devletler. Bunları kesip biçip makul boya getirmek lazım.” Ne kadar küçük, o kadar iyi. Ne kadar küçük o kadar barışçı. Ne kadar küçük o kadar demokratik. “Peki, siz o kadar küçük değilsiniz. Ne iş?” derseniz alacağınız cevap şudur: Ama biz Batılı milletleriz. Biz üstünüz. Üstünlük başa bela. Üstün olduğumuz için üstün olmayan sizleri çekip çevirmek, sizlere medeniyet ve demokrasi getirmek, sizlerin sınırlarını yeniden tasarlamak bizim sorumluluğumuz. Zaten çoğunuzun sınırlarını da daha önce biz çizmiştik. Yanlış çizmişiz. Şimdi tekrar çizeceğiz.”

Şimdi bizim paradigmanın yürümesi için Donald Trump, Emanuel Macron, Olaf Scholz gelsin, DEM grubunda onlar da bu “ideallerinden” vazgeçtiklerini açıklasın!

PKK nece konuşur?

Gelelim yerlilere. Hani iş yanlış yöne kırılırsa her yer Gazze olur diyenlere. Onlara sorulacak soru çok basit: Türkiye Cumhuriyeti’ni, üniter, millî Türk Devleti’ni kabul ediyor musunuz? Yoksa “Şimdilik ana dilde eğitimle başlayalım, sonra ana dilde mahkeme, ana dilde bürokrasi, ordu, donanma ile devam ederiz. Federasyondan konfederasyona, oradan Batılı dostlarımızın dost devletine açılırız.” mı diyorsunuz?

Abarttığımı mı sanıyorsunuz? Hayır. İşin aslı budur. Fakat piyon sekizinci sıraya çıkıp vezir olana kadar bunları söylemek siyaseten yanlıştır. Ancak bu girmek istedikleri yol, tek yönlü bir sokaktır. Ana dilde eğitim ana dilde üniversiteyi, o da ana dilde devleti, o da ana dilde orduyu getirir.

Ama bu iş o kadar kolay değil. Önce ana dili yaratmak lazım. Çünkü dilci Max Weinreich’ın dediği gibi “Lisan, ordusu ve donanması olan bir lehçedir.” Yani devletsiz lisan olmuyor, lisansız devlet de… Bu yüzdendir ki PKK kendi arasında Türkçe konuşur. Osman Öcalan, “PKK’nın resmî dili Türkçedir.” diyor ve devam ediyor, “PKK, Kürtçe konuşanlar için ‘ilkel milliyetçi’ tabirini kullanırdı. PKK’de baştan beri Türkçe resmi dildi. Kürtçe televizyon ve radyoları olsa da, yüzde 90’ı Türkçe dilini kullanır.”

Etnik federasyon mu?

Millet devletlerinin aksine, etnik federasyonlar nadiren kalıcı olabiliyor. O yüzden yüzlerce millet devletine karşılık ancak bir elin parmaklarından az etnik federasyon var. Geçtiğimiz yüz yılın tarihi etnik federasyonken parçalanmış devletlerle dolu. 2017’de vefat eden ABD ve İngiliz Bilimler akademileri üyesi, Columbia Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Alfred C. Stepan, şu uyarıda bulunuyor:

“Bir zamanların komünist Avrupa’sını oluşturan dokuz devletten altısı üniter, üçü federaldi. O altı üniter devlet şimdi beş devlettir (Doğu Almanya Federal Cumhuriyet’le yeniden birleşti), üç federal devletse — Yugoslavya, Sovyetler Birliği ve Çekoslovakya – şimdi 22 bağımsız devlettir. Komünizm sonrası Avrupa’daki etnokrasilerin ve etnik katliamların çoğu bu federasyon sonrası devletlerde meydana geldi.” (Stepan, Alfred. “Federalism and Democracy: Beyond the U.S. Model.” Journal of Democracy 10.4 (1999): 19-34)

Ben galiba paradigmayı yine kaçırdım. Yakalayan varsa bir zahmet bana da anlatsın.