Özer Ravanoğlu, Kırgızistan’ı Anlatıyor.

87

Giriş:

Kırgızistan, 198.500 kilometrekare yüzölçümüne, 5.000.000 civarında nüfusa sahip bir Türk cumhuriyeti. Kişi başına millî geliri 1.000 doların altında. Gelir dağılımı dünya ölçülerine göre çok bozuk. Zengini sayıca az fakat varlık açısından çok zengin. Fakiri ise açlık sınırının altında.

Parlak bir görünüm oluşturmayan bu özelliklerine rağmen Kırgızistan’ın, önemli ölçüde  uranyum yatakları ve zengin su kaynakları bulunuyor. Son derece önemli jeostratejik konuma sahip. Bu özelliği sebebiyle Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Çin, Kırgızistan’ı etkileri altına almaya çalışıyorlar. Bu maksatla kirli eller, mütemadiyen Kırgızistan’ın yaralarını kaşıyor.  Bu sebeple ülke bir türlü huzura kavuşamıyor.

Kırgızistan, Issık Gölü ile Asya’nın orta yerinde bir küçük İsviçre’dir.

Turizm açısından göz kamaştırıcı bir potansiyele sahip olmasına rağmen tanıtımı yapılamadığından gelir getirmiyor.

Ülke, kuzeyden Kazakistan, batıdan Özbekistan, güneyden Tacikistan, güneydoğu ve doğudan Çin ve Çin işgalindeki Doğu Türkistan ile çevrili.

Nüfusun % 62’si Kırgız Türklerinden oluşuyor. % 38’i ise, aralarında kültür ve inanç farklılıkları bulunan 80’e yakın etnik grubun karışımıdır. Ülkenin, çok az olan verimli topraklarına, Çarlık Rusya ve Sovyetler Birliği döneminde; Ruslar, Ukraynalılar ve Almanlar yerleştirilmiş. Bu sebeple yerli halkın büyük bir bölümü; Afganistan ve Pamir bölgesi başta olmak üzere, komşu ülkelere göç etmek mecburiyetinde kalmışlar. Halkın başlıca gelir kaynağı, hayvan ve sebze yetiştiriciliği, göl balıkçılığı, arıcılık, ipekböcekçiliği gibi işlerdir.

Çin kaynaklarına göre en eski Türk kabilelerinden biri olan Kırgızlar, ilk devletlerini Milattan Önce İkinci yüzyılda kurdular. Sonra Hun İmparatorluğu yönetimi altında yaşadılar. Hakas Devleti de Kırgızlar tarafından kuruldu. 6. yüzyılda Göktürk Devleti hâkimiyeti başladı. İslâmiyet 8. yüzyılda. Karahanlılar döneminde bölgede yayılmaya başladı.  840 yılında yeni bir Kırgız Devleti kuruldu ise de Cengiz Han, Kırgızları yönetimi altına aldı. 1399’da başlayan kısa süreli bağımsızlıktan sonra Emir Timur hâkimiyeti başladı. 1856’da Ruslar Kırgız topraklarını işgal ettiler. Bu tarihten sonra da bölgede yaşayan Kırgız, Özbek, Kazak ve Türkmen grupları arasındaki eski anlaşmazlıkları diriltmeye başladılar. Günümüzde, kanlı çarpışmalara sebebiyet veren olaylar, o dönemde tohumu atılan ve geliştirilen kirli düşüncelerin ürünüdür.

Sovyetler Birliği’nin erken dönemlerinde Kırgızistan, Özbekistan sınırları içerisinde Muhtar Bölge idi. 1936 yılında, Moskova’ya bağlı Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine Kırgızistan bağımsızlığına kavuştu ve Kırgızistan Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilan edildi.

Aynı zamanda fizik bilgini olan Askar Akayev, Devlet Başkanı oldu. Akayev, son derece iyi niyetli, Türk Cumhuriyetleri içerisinde en demokratik olan liderdi. Ancak, Rusların eğitim politikaları sebebiyle ülkede kültür seviyesi düşüktü. Halk fakirdi. Böyle ortamlarda demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesi mümkün değildir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Askar Akayev, ülkeyi 14 yıl kimsenin burnunu kanatmadan yönetti. George Soros’un parmağının bulunduğu ayaklanma bastırılamayınca ülkesini terk etmek mecburiyetinde kaldı. Yerine gelen Kurmanbek Bakıyev de benzer bir ayaklanma neticesinde yönetimden uzaklaştırıldı.

27 Haziran 2010 tarihinde yapılan referandum ile yönetimi eline alan Roza Otunbayeva, mazlum ve mağdur, sefil ve perişan Kırgız halkına mutluluk getirebilecek mi?

Bu sorunun cevabını vermek için Kırgızistan’da 15 yıl süre ile, inşaat mühendisi olarak görev yapan, halkın arasında bulunan, devlet adamlarıyla, üniversite çevreleriyle yakın ilişkiler kuran, sosyal meseleleri mütefekkir dirayeti ile gözlemleyip yorumlayabilen, çözümler üretebilen, Türklük âşığı bir isimsiz kahraman, imanlı ve inançlı, yakın çevresi dışında pek tanınmayan ve fakat bilinenlerce sayılan ve sevilen bir insan olan halk filozofu Özer Ravanoğlu ile  konuştum.

Oğuz Çetinoğlu: Kırgızistan, problemli bir ülke. Problemler nereden kaynaklanıyor.

Özer Ravanoğlu: Fakirlikten, Rusların yanlış yönlendirmelerinden ve dış tahriklerden.

Asya’da söz sahibi olmak isteyen güçler Kırgızistan’ı kontrol alanları içinde bulundurmak istiyorlar. Kırgızistan Asya’nın kalpgâhı mesâbesindedir. Ülke birliğinin temini, işsizliğin önlenmesi, Çin tehlikesi ve misyoner faaliyetleri Kırgızistan’ın kanayan yaralarıdır.

Çetinoğlu: Konuyu detaylandırmanız mümkün mü?

Ravanoğlu: Tabii… Önce ve mutlaka ülke birliğinin temini şarttır. Kırgızistan beş milyon nüfusa sahip bir ülke olmasına rağmen birçok toplum bir arada yaşamaktadır. Kırgızlar, Ruslar, Özbekler, Uygurlar, Dunganlar (Döngenler), Ahıskalılar, Ukraynlar, Almanlar, ‘Tatarlar‘ olarak anılan Kırım, Kazan ve Çuvaş Türkleri, Çinliler, Koreliler, Taçikler, Türkler…

Çetinoğlu: Hangi Türkler?

Ravanoğlu: Sovyetler birliği dağılmadan önce pasaportlarına ‘Türk‘ yazılan ve Anadolu Türkçe’sini bilmeyen, yaşadığı ülkenin lehçesi ile yani Kırgızistan’da yaşıyorsa Kırgızca, Kazakistan’da yaşıyorsa Kazakça, Özbekistan’da yaşıyorsa Özbekçe konuşan topluluktan söz ediyorum.

Bunlar en azından seksen yıldır birlikte yaşıyorlardı. Kırgızlar, Kazaklar, Özbekler, Tacikler bu bölgenin kadim sahipleri olup asırlardan beri bu topraklarda yaşıyorlardı. Kırgızistan da yaşayan Özbekler, Kırgızistan’a dışarıdan gelmediler, bu insanlar Oş’ta, Celalabad’ta asırlardanberi yaşıyorlar. Yani onlar oranın yerli insanı.

Stalin’in istibdat devrinde bu toplulukların bir kısmı sürgünlerle gelmişti. Stalin zamanında doğudan batıya, batıdan doğuya kitleler halinde birçok sürgün gerçekleştirilmişti. Ülke etnik bakımdan karmakarışık hâle getirilmiş, yeni bir Sovyet vatandaşı tipi meydana getirilmeye çalışılmıştı. Sovyetler zamanında yetişmiş bir Türk aydını: ‘Seçim vakti gelince Moskova’dan gelen talimata göre milletvekili adayı bulmakta çok zorlanırdık. Gelen talimatta kırk yaşlarında bir kadın olacak, ziraat mühendisi olacak, evli olacak, iki çocuklu olacak, kocası Kırgız olacak, kadın Rus olacak. Yani karışık olacak. Karı-koca ikisi de Ermeni veya Gürcü olsa olmaz. Böyle bir insanı bulmakta çok zorlanırdık. Her aranan şart yerine gelir ama mesela kadın ziraat mühendisi olmazdı veya yaşı tutmazdı. Netice böyle bir insan güçlükle bulunur ve Moskova’ya milletvekili olarak gönderilirdi.’ Diye anlatıyor.

Sözlerine şöyle devam ediyor: ‘Hiç bir şeyden anlamayan bu zavallı kadıncağız hiç bir şey anlamadan Komünist partinin yetkilileri ile birlikte elini kaldırır, indirirdi ve biz bunlara ‘koyun milletvekilleri’ derdik.’

İnsanların soyu, sopu böyle karışık hale getirilirken bu insanlar kendi dillerini de ikinci plana atmak mecburiyetinde kalmıştı.

Çetinoğlu: Klasik Rus taktiği: Önce dillerini, sonra milletleri ayır. Böl ve yönet, sonra da yut, yok et…

Ravanoğlu: Burada seçilen hedef yeni bir vatandaş tipi meydana getirmekti. Sovyet düşüncesi bir taraftan da, kendi varlığına karşı bir tehdit oluşmasın diye etnik guruplar arasındaki itilafları körüklüyordu.

Çetinoğlu: Bir müddet önce de Kırgız – Ahıska Türkleri kavgası yaşandı…

Ravanoğlu: Dünya kamuoyuna yansımayan, Türkiye’de bizler tarafından bilinmeyen küçük çaplı kavgalar hep oluyor.

Bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin sınırları da devamlı kavga, ihtilaf çıkmasına imkân verecek şekilde düzenlenmiştir.  Tacikistan’ın, Kırgızistan’ın ve Özbekistan’ın Fergana Vâdisi’nde birbiri içine girmiş sınırlarına bakıldığı zaman meselenin özü açıkça görülür. Fergana Vâdisi’nde, Özbekistan’a ait barajının gölalanı Kırgızistan’da bulunmaktadır. Çok yakın zamana kadar Kırgızistan’ın iki şehri olan Oş ve Celalabat şehirleri arasındaki karayolu Özbekistan topraklarından geçiyordu. Yetmiş kilometrelik yolun ortasında kalan beş-altı kilometrelik kısmı Özbekistan’a aitti.

Zaman zaman çıkan mevzii kavgalar bile hep Özbek-Kırgız kavgası şeklinde yorumlanmış yara hep kaşınmıştı. Zaman zaman kendi aralarında yapılan konuşmalar veya tabirler de hep husumeti arttıracak şekilde oluyordu.

Kırgızlar; bir toplulukta sevilmeyen bir adam kalkıp gitse, geride kalanlardan biri; ‘Artık rahat konuşabiliriz‘ mânâsına; ‘Özbek gitti öz kaldık…’ der.

Kırgızlar arasında başka bir söz daha var: ‘Kırgız, Kazak  bir doğan ,Özbek kim doğan.’ Denilir

Çetinoğlu: Ne demek oluyor?

Ravanoğlu: Yâni Kırgız- Kazak kardeş. Bu Özbek de nerden çıktı. Buna benzer daha birçok tâbirler var. Ruslar Kırgızlara, Özbeklerin yabancı, hatta düşman olduğu fikrini aşılamışlar. 1998 yılında Ruslar aya bir astronot heyeti göndermişti. Bu heyette Özgen şehrinden Kırgız vatandaşı Özbek asıllı Salican  Şaripov da bulunmuştu. Bu şahıs Oş devlet Üniversitesini ziyârete gelmişti veya üniversite tarafından davet edilmişti. Toplantıya ben de katılmak ve Türk olduğum için bu soydaşımla tanışmak istedim. Kırgız dostum, nereye gittiğimi sordu. ‘Salican Mirza’yı görmeye gidiyorum‘ deyince; ‘Boş ver ağabey Salican, Özbek’tir.  Gitmeye, görmeye değmez.’ dedi.

Bu şahıs ilahiyat tahsili yapmış iki sene de Türkiye’de okumuştu. Salican Şaripov dünya ansiklopedilerine, internet sitelerine hep Kırgız olarak girmişti. Fakat Kırgızlar O’nu dışlıyorlardı.

Oş sehrinde bir resim atölyesine gitmiştim. Yaptığı resimlerden de Kırgız ressamın çok maharetli bir kimse olduğu belli oluyordu. Kırgız ressamla biraz sohbet ettik. Söz nasıl oldu bilmiyorum Özbeklere geldi. Ressamın rengi değişti. Özbeklerin ne kadar kötü insanlar olduklarını anlatmağa başladı.   Ben de; Bu söylediklerin doğru olabilir ama bütün Özbekleri suçlamak doğru değil her toplumda iyi insanlar da olur kötüler de…’ Dedim, adam ben Özbek olmadığım, günde ancak bir iki tane gelebilen ziyaretçilerden biri olduğum halde beni azarladı ve hükmünü kesin olarak ifade etti: ‘Özbek’in iyisi olmaz.’

Çetinoğlu: Ruslar propaganda işlerinde, beyin yıkamada çok başarılılar…

Ravanoğlu: Evet. Bu anlattıklarım yıllardır devam eden belli odaklı propagandanın tabii neticeleri. İş bununla da kalmıyor.  Bu bölgeler de yaşayan Türk topluluklarının tamamı Kiril alfabesi kullanmasına rağmen birbirlerinin yazdıklarını okumakta güçlük çekiyorlar. Kazak’ın kullandığı Kiril alfabesi ile Kırgızın kullandığı Kiril alfabesi aynı değil. Bu farkları birisi incelemiş. Türk dünyasında 30 ayrı alfabe kullanılıyor. Dünyada hiçbir dilin bu kadar çok alfabesi yok.

Her şey bu kadar planlı, programlı.

Çetinoğlu: İnsan, Kırgızlara da Özbeklere de kızamıyor. Ancak acıyor…

Ravanoğlu: Hepimizin bir millet olduğunu, kanımızın, dinimizin bir olduğunu anlatacağız. Aslî işimiz bu.

Çetinoğlu: Siz yapıyorsunuzdur. Resmî görevliler de yapıyor mu?

Ravanoğlu: Kırgızistan’a Manas Üniversitesi’ni bu maksatla kurmuşuz.

Çetinoğlu: Olumlu gelişmeler sağlanamadı mı?

Ravanoğlu: Ortak olarak kurulan üniversitenin iki adı var dersem ne düşünürsünüz?

Üniversitenin Kiril alfabesi ile adı ‘Kırgız-Türk Manas Üniversitesi‘ şeklinde yazılıyor.  Latin alfabesi ile ‘Kırgızistan- Türkiye Manas Üniversitesi.’ Birinci ifadede iki millet var. İkinci ifade ise iki devlet var. Yani üniversitenin kapısında ki tabela da Kırgızca yazılan da Türkçe yazılan birbirinin aynı değil.

Aksaklık burada bitmiyor, başlıyor. Bir misal daha vereyim:

Üniversitenin ders kitapları olarak yayınları var. Bunlardan biri de Kırgız dili ders kitabı. Dil öğreten her ders kitabın da olduğu gibi bu ders kitabı da alfabe ile başlıyor. Sonra ekler, takılar, fiil çekimleri filan ve diyaloglar başlıyor.  Diyalog kısmında iki kişi konuşuyor:

Sınıfınızda köp (çok) millet var mı?

Evet, köp millet var.

Hangi milletler var?

– Bizim sınıfta Türk var. (Türkiye’den gelenler kastediliyor.) Kırgız var, Özbek var, Uygur var, Rus var. Kazak var. v.s….

Gördünüz mü Kırgızistan’da kaç millet varmış?

Çetinoğlu: Çok acı… çok…

Ravanoğlu: 1994-1995 yılında tedrisata başlayan üniversitemiz 2003 yılında bile bu ders kitabını kullanıyordu. Şu anda bu kitap kullanılıyor mu? Bilmiyorum ama değiştirildiğini sanmıyorum.

Bu durumda en azından şunu söyleyebiliriz.

Kırgız – Ahıskalı, Kırgız – Özbek çatışması olmasın diye üniversitemizin hiç bir katkısı, hiç bir gayreti olmamıştır. En azından dışarıdaki propagandaya seyirci kalmış, sırtını dönmüştür.

Üniversitemiz, hiç olmazsa okuttuğu talebelerine bari; Kırgız’ın , Özbek’in kardeş olduğunu, aynı atanın balaları olduğunu anlatabilmiş olsaydı…  acı olayların hiçbiri yaşanmazdı. Çok eski değil, birinci dünya savaşında omuz omuza dedelerinin vatan müdafaası yaptıklarını, binlerce, on binlerce Kırgız’ın, Özbek’in, Kazak’ın, Türkmen’in birbirlerinin kucağında şehit olduğunu anlatabilmiş olsaydı…

Bizim kurduğumuz üniversite de okuyan her talebe Türkistan tarihini hiç olmazsa ana hatları ile bilmelidir. Hocalarımız bunları öğretmelidir. Bunları bizim kurduğumuz üniversite anlatmaz ise kim anlatacak?

Üniversitemizin, görevli hocalarımızın, elçiliğimizin ve konsolosluğumuzun böyle bir çalışmanın gerekliliği hatta şart olduğu aklına bile gelmemiştir.   Böyle bir çalışma olmayınca, gruplar arasındaki çatışma karşısında ancak avaz-avaz, bağırarak ağlamak gerekir.  Ağlayamayanlar da, ağlayamadıkları için ağlamalılar.

Ötekileştirmenin, ayrışmanın bu kadar büyüdüğü, husumetlerin bu kadar keskinleştiği bir ortamda hükümet kuvvetlerinin tarafsız olması kesinlikle mümkün değildir.

Hiç itfaiyeci yangın karşısında tarafsız olabilir mi?

Kırgızistan’da ortam o kadar bozuk ki… Bir kışkırtıcı; ‘Bir Özbek, bir Kırgızı öldürmüş…‘ deyince,

bir anda onbinler yollara dökülüyor. Kimse sormuyor ‘Ölen Kırgız nerede‘ diye. Önüne geçilemeyen öfkelerle Özbekler katlediliyor, evleri yağmalanıyor, sonra da yakılıyor. Ölenlerin haddi hesabı yok. Binlerce yaralı var, imkân yetersizliğinden yaralıların birçoğu kaderlerine terk ediliyorlar.

Zavallı Kırgız kardeşim! Sen Özbek’le birlikte kendini de yakıyorsun, sen elinle ülkeni, Kırgızistan’ı yakıyorsun. Çok yakın bir zamanda karıştığın hadiselerin ülkeye nasıl zarar verdiğini göreceksin.

Çetinoğlu: Muhtemel zararlar neler olabilir?

Ravanoğlu: Her yıl yalnız Türkiye’den Kırgızistan’a bine yakın talebe gelmekteydi bu sene hangi ana baba çocuğunu Kırgızistan’a okumağa gönderir. Öğrenciler Kırgızistan’ın ekonomisine belli ölçüde katkı sağlıyorlardı. Bu kaynak kurudu. Karışıklıklar sebebiyle bir arkadaşım geçen yıl iş yerini Afrika’ya taşıdı, yüz altmış işçisi vardı.  İş yerini kapattı, işsizler ordusuna 160 kişi daha katıldı.

Benim zavallı Kırgız kardeşim sen kendini yaktın. Özbek gitti öz kaldın öyle mi?  Özbek’in malını mülkünü elinden aldın. Ağlayanın malının gülene fayda vereceğini mi sanıyorsun?

Çetinoğlu: Kırgızistan’da halkın yaşayışı hakkında bilgi verir misiniz?

Ravanoğlu: 1991 Yılında bağımsızlığına kavuşan Kırgızistan karmaşık ortamdan bir türlü kendini kurtaramadı. Sosyalist ekonomiden serbest ekonomiye geçiş birçok sıkıntıyı beraberinde getirdi. İşsizlik ve onun neticesinde doğan sefalet çoğalmış buna ilave olarak insanlar dış dünyayı tanımış ve yaşayış tarzı süratle değişmeye başlamıştı. Artık eskisi gibi kimse iki ‘samsa‘ denilen Kırgızlara mahsus üçgen şeklinde börekle öğle yemeğini geçiştirmiyor. Yeni açılan lüks lokantalara gitmek oralarda yemek yemek istiyor.  Hırpanî kılıklarla dolaşmak istemiyor.

Ülkeye yeni bir hayat tarzı geldi. Artık hiç kimse eskisi gibi yaşamak istemiyor. Artık demir perde yok. Herkes her şeyi biliyor, görüyor. Bu yeni ortamda çok az miktarda insanların geliri anormal derecede arttı, büyük kitleler eskisinden de fakir duruma düştü. Ülkede orta direk yok veya yok denecek kadar azaldı. Çok fakirler ve çok zenginler var.

Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bu yeni düzen sebebiyle halk, eskiyi arar hâle  geldi. Eskiden hiç olmasa herkesin bir işi vardı ve çok az da olsa bir maaşı vardı.

Çetinoğlu: Çok uzun bir konu.  Kırgızistan’ın selâmete ulaşmasını nerede görüyorsunuz? Özetleyebilir misiniz?

Ravanoğlu: (Bir müddet düşündükten sonra) Çok zor. Fakat imkânsız değil.

Önce ülkede birlik, beraberlik, bütünlük sağlanmalı. Kardeş kavgaları önlenmeli.

Kırgızistan’ın bağımsızlığına kavuşmasından sonra yalnızca Türkiye’den gelip yatırım yapan, istihdam kaynağı oluşturan binlerce firma, işadamı vardı. Günümüzde bunların sayısı iki elin parmakları ile sayılabilecek durumda. Kırgızistan’ı terk edenlerin,  neden terk ettikleri araştırılır, olumsuzluklar giderilirse işsizlik kısmen de önlenir.  Diğer ülkelerden gelen işadamlarının durumu da aynıdır. Fakat önce Türklerin gelmesi ve kalması sağlanmalı. Çünkü bizim insanımızın, soydaşımız dindaşımız olan Kırgızlar hakkında hiçbir art niyetimiz, kötü hesabımız yoktur. Olamaz.

Bölgenin en güçlü ülkesi Kazakistan’dır. Kırgız yönetimi kendisine bir müttefik arıyorsa, ABD, Çin ve Rusya ile değil, Kazakistan ile diyalog kurmaya çalışmalıdır.

Çetinoğlu: Kırgızistan’ın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Ravanoğlu: (İnandırıcı, gür bir sesle) Ümitliyim. İyi olacak.

Çetinoğlu: İnşallah.

 

 

Önceki İçerikMevlânâ’nın Mesnevîsi (2)
Sonraki İçerikMevlâna’nın Mesnevîsi (3)
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.