Oyunun Adı Enerji (2)

84

 

Ortadoğu bölgesinde tarihsel süreci anlamadan bu bölgede olan ve gelecekte de olacak olan hadiseleri anlamamız mümkün gözükmemektedir. Bu bölgedeki aktörleri ve Türkiye ile ilgili ilişkilere bakmamız gerekiyor.

İngilizler..3 Mart 1924, halifeliğin kaldırılması son olarak Osmanlı Hanedanı elinde bulunan halifelik sıfatının, Türkiye Cumhuriyeti tarafından kaldırılması devletin laikleşmesi İngilizler bir yandan  laikliği ve devrimleri destekler görünürken doğu bölgesinde Türklerin dinini değiştirdiği propagandasını yaptığını görüyoruz..

19 Mayıs 1924 tarihinde Türkiye ve İngiltere arasında İstanbul Konferansı düzenlendi. Konferansta Türk tarafı Musul’un tarihi olarak daima Osmanlı toprağı kaldığını ve Birinci Dünya Savaşı sonunda da bu durumun değişmediğini, vilayetin nüfusunun üçte ikisinin Müslüman Türk ve Kürtlerden oluştuğu bu durumda tarihi, askeri ve etnik gerekçelere göre Musul’un Türkiye sınırları içinde olması gerektiğini savundu. İngiliz tarafı Türk Devletinin isteğini kesinlikle reddetmesi üzerine İstanbul Konferansı dağıldı. Anlaşmazlık, Milletler Cemiyeti’ne götürüldü. Burada Türk tarafı İstanbul Konferansındaki tezlerini tekrarladı ve referandum yapılmasını istedi. İngiltere bölge halkının bilinçsiz olduğunu bildirerek plebisit isteğini de reddetti. Konuyu araştırmak için Milletler Cemiyeti’nde bir komisyon kuruldu ve çözümlenemedi

Irak, 3 Ekim 1932’de bağımsızlığını kazanmış ve Milletler Cemiyeti’ne üye olmuşsa da İngiltere’nin Irak’taki hava üslerinin varlığı, Irak’tan asker ve silah sevkiyatı yapabilmesi tam bağımsız ve tarafsız bir Irak Devleti’nin varlığına imkân tanımamıştır.

Nisan 1941’de Irak’ta meydana gelen Alman yanlı Reşit Ali Geylani darbesi, Irak’taki İngiliz aleyhtarlığını gözlemleyen Almanya’nın Irak petrollerini denetimi altına alma çabasının bir sonucudur. Almanya’nın girişimi İngiltere’nin askeri desteğiyle bertaraf edilmişse de Almanların bölgeye girmesi İngiltere için Türkiye’nin önemini artırmış;

Almanya, Geylani hükümetine Türkiye üzerinden transit geçişle yardımda bulunmak istemiş ve Türkiye lehine Balkanlar’da ve Ege Adaları’nda birtakım düzenlemelerin yanı sıra; Alman-Türk yakın işbirliğinin kurulması şartıyla Suriye, Irak ve İran sınırlarında Türkiye lehine düzenlemeleri teklif etmiştir. Türkiye, Almanya’nın tekliflerini “herhangi bir toprak talebi” olmadığı ve “İngiliz İttifakına aykırı bir istekte bulunulmaması” gerektiği sözleriyle reddetmiş ve Almanya ile imzalanacak bir “saldırmazlık” antlaşmasıyla Türkiye’nin tarafsızlığını koruyacağını bildirmiştir

Türkiye, II. Dünya Savaşı’nda açıktan İngiltere yanında savaşa girmese de izlediği siyaset İngiltere’nin Ortadoğu’daki etkinliğini korumaya yardım etmiştir.

İngiltere, Türkiye’nin coğrafi, tarihi ve askeri öneminden dolayı Ortadoğu’da yapılacak her türlü antlaşmada yer almasını istemekteydi. İngiltere, Ortadoğu’nun güvenliği için, Ortadoğu Komutanlığı’nın kurulmasını ve Türkiye’nin İngiltere’nin çıkarlarına hizmete edecek bu kuruluşun içinde ve başında bulunmasını istemiştir. İngiltere, Mayıs 1950’de müttefiklerine NATO modelinde “Ortadoğu Komutanlığı” kurulması fikrini açıklamış; ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye tarafından 13 Ekim 1951’de Mısır’a eşit haklarla ve kurucu üye niteliğinde katılabileceği bir Ortadoğu Komutanlığı kurulmasını öngören bir ortak tasarı sunulmuştur.

Mısır, Süveyş Kanalı sorunu çözülmeden İngiltere’nin içinde bulunacağı bir askeri pakta girmeyi kabul etmemiştir. Mısır’ın bu tutumu üzerine Ortadoğu Komutanlığı projesi uygulanamamış ve Türk-Mısır ilişkileri zarar görmüş;İngiltere’nin yanında görüntü veren Türkiye, Arap dünyası tarafından eleştirilere maruz kalmıştır.

İngiltere 18 Haziran 1952’de ABD’ye verdiği bir memorandumda, “komutanlık” deyimi yerine “savunma örgütü” kavramının benimsenmesini teklif etmiş ve bu da Amerika tarafından kabul edilmiştir. Bu değişiklikle konu, askeri bir komutanlıktan çıkarılıp, daha geniş kapsamlı ve siyasal nitelikli bir savunma sistemi örgütüne dönüştürülmüştür. “Ortadoğu Savunma Organizasyonu” hakkındaOrtadoğu bölgesinden yükselen sesler olumsuz ve aleyhte olup, özellikle bir Asya ülkesi olan Türkiye’nin Batı’yla hareket etmesi çok eleştirilmiştir. Bu girişimde başarılı olmamıştır.

ABD’de iktidara gelen Eisenhower yönetiminin Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, 1 Haziran 1953’te ABD Ulusal Konseyi’nde yaptığı konuşmada; Ortadoğu Savunma Organizasyonu’nun kurulmasının çok uzak bir ihtimal olduğundan hareketle, Sovyet yayılmasına karşı acil olarak “Kuzey Kuşağı Projesi” adıyla bir savunma paktının kurulması gerektiğine dikkati çekmiş ve bu çerçevede Türkiye, Suriye, Irak, İran ve Pakistan’a özel önem verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Türkiye-Irak görüşmeleri sonucunda 24 Şubat 1955’te Türkiye ile Irak arasında Bağdat’ta bir Güvenlik Savunma Antlaşması imzalandı. Bu Antlaşma 4 Nisan 1955’de İngiltere, 23 Eylül 1955’de Pakistan ve 3 Kasım 1955’de İran’ın da katılmasıyla Bağdat Paktı’na dönüştürüldü. Türkiye-Irak İşbirliği Antlaşması, Türkiye ve Irak’tan ziyade, İngiltere’nin çıkarlarına hizmet etmiş görünmektedir. İngiltere’ye Irak’ta üs bulundurma hakkı tanıyan 1930 Antlaşması 1956 yılında sona erecekti ve bu antlaşmanın yenilenmesiihtimali pek zayıftı. İngiltere’nin Süveyş bölgesinden çıkmak durumunda olması kesinleştikten sonra bir de Irak’taki üslerinden ayrılmak İngiltere’ye çok güç gelecektir.

İngiltere’nin katılması, paktın niteliğine önemli bir değişiklik getirmiş; başlangıçta bu paktın hazırlanması ve imzalanması büyük ölçüde Amerikan teşebbüsü ve liderliği ile mümkün olduğu halde, bundan sonra liderliği İngiltere ele geçirmiştir. Süveyş’teki üslerin terk edilmesinden sonra İngiltere, Ortadoğu’daki, özellikle Basra Körfezi’ndeki çıkarlarını, bu arada ekonomisi için hayati önemde olan petrolün ancak Bağdat Paktı ve Irak’la yaptığı ikili anlaşma sayesinde sağlamak ve korumak imkânına sahip olabilecekti.