Öyle Bir Kur’an ki,

47

     Öyle bir Kur’an ki, öyle hakikatli / gerçek bir halâvet / tatlılık
göstermiş ki, en tatlı bir şeyden bile usandıran çok tekrar; Kur’an’ı tilâvet
edenler / usûlüne uygun olarak okuyanları asla usandırmıyor. Bırakın
usandırmayı; kalbi çürümemiş ve zevki bozulmamış adamlara tilâvetin / okumanın
tekrarı; halâvetini / tatlılığını ziyadeleştirdiği / artırdığı, eski zamandan
beri herkesçe  tasdik  olunmuş. Hatta bu husus, darbımesel / ata
sözü olarak bir vecize gibi söylenir olmuştur.

    
Öyle bir Kur’an ki, öyle bir tazelik, şebabet / gençlik ve garabet
göstermiş, öyle hayretlere gark edip düşürmüştür ki, on dört asır yaşadığı ve
herkesin eline kolayca girdiği halde, şimdi nâzil olmuş / inmiş gibi tazeliğini
ve canlılığını muhafaza edip koruyor.

    
Öyle bir Kur’an ki, her asır kendine hitap ediyor / sesleniyor gibi bir
yenilikte görmüş. Her ilim adamı ondan her zaman istifade etmek / faydalanmak
imkânını bulmuş. Her zaman yanlarında bulundurmuşlar. İfade / anlatım üslûbuna
/ şekline ittiba edip / tâbi olmuşlar. Kur’an’ın iktida ettikleri / uydukları o
üslûb ve anlatımındaki ve beyanındaki garip ve şaşırtıcı tarzı, aynen muhafaza
edip / koruduğunu görmüşler.

    
Öyle bir Kur’an ki, bir cenahı / bir kanadı mazide / geçmişte. Bir
cenahı / bir kanadı müstakbel / gelecek zamanda. Kökü, eski peygamberlerin
ittifaklı / fikir birliği içinde oldukları hakikatleri içermekte. Onları tasdik
edip, doğruluklarını teyit ve kabul etmekte.   

    
Öyle bir Kur’an ki, evliya / veliler, Allah dostları ve asfiya /
safiyet, kemalât ve takva sahibi olan zatlar / şahıslar ondan hayat dersleri
almışlar. Edindikleri semere / netice ve sonuçları O’na borçlu olduklarını
bilmişler. Tekemmül / olgunlaşma ve gelişmelerin Kur’an sayesinde hayat
bulduğunu anlamışlar.

    
Velâyet / Velilik sahipleri, Allah dostlarının bütün hak tarikatları /
manevi yolları ve İslâmiyetin bütün hakikatli ilimleri; Kur’an’ın ayn-ı hak /
gerçeğin ta kendisi ve mecma-i hakikat / gerçeklerin toplandığı yer olduğunda,
ittifak hâlinde / görüş birliği içinde bir durum arzetmeleri.

    
Evet öyle bir Kur’an ki, bizzat içinde bulundurdukları; O’nun misilsiz /
benzersiz bir harika olduğuna şahadet / şahitlik ve tanıklık ederler.

    
Öyle bir Kur’an ki, altı ciheti / yönü nuranîdir / nurlu, ışıklı ve
aydınlıktır. Bu da onun sıdk / doğruluk ve hakkaniyetini / hak ve adalete
uygunluğunu gösterir.

    
Evet altında hüccet ve bürhan / delil ve kanıt direkleri. 

    
Üstünde Sikke-i i’caz / mucizelik sikkesi / benzerinin yapılamıyacağının
acizlik damgası.

    
Önünde ve hedefinde saadet-i dâreyn / dünya ve âhiret mutluluğu veren
hediyeler.

    
Arkasında nokta-i istinadı / dayanak noktası vahy-i semavî / Allah
tarafından peygambere melekle gelen vahiy denen Tanrı buyruğunun hakikat ve
gerçekleri.

    
Sağında hadsiz / sınırsız ukul-i müstakimenin / doğru yolda giden
akılların deliller ile tasdikleri / doğrulamaları.

    
Solunda selim / sağlam, kusursuz kalplerin ve içinde iyiyi kötüden
ayırabilen manevi his yani temiz vicdan sahibi insanların; ciddî itminanları /
kararlılıkları ve Kur’an’ın çekim atmosferine incizapları / samimî bir şekilde,
kendi ihtiyar ve istekleriyle kapılarak dâhil olmaları ve girip teslimiyet
göstermeleri.

    
Bütün bunlar Kur’an’ın fevkalâde / olağanüstü  harika, metin / sağlam, hücum edilmez bir
kal’a-i semaviye-i arziye / arzın semaya ait kalesi olduğunu ispat eder /
kanıtlarıyla ortaya koyar.

    
İşte altı makam dahi, onun ayn-ı hak / gerçeğin ta kendisi, sadık /
doğru olduğunu, beşer / insan kelâmı / sözü olmadığını, asla yanlışı
bulunmadığını imza eder.

    
Başta bu kâinatta / evrende daima güzelliği izhar / meydana çıkaran,
iyiliği ve doğruluğu himaye eden, sahtekârları ve müfterileri / iftira atanları
imha eden, ortadan kaldırma âdetini bir düstur-i faaliyet / çalışma prensibi
edinen bu kâinatın Mutasarrıfı / Tasarruf edeni, kullanma hakkı ve salahiyeti
bulunanı. Yani Yüce Allah; o Kur’an’a âlemde en makbul, en yüksek, en hâkimane
/ hikmetli bir şekilde bir makam-ı hürmet / saygı makamı ve bir mertebe-i
muvaffakıyet / başarı makamı vermiş, onu tasdik etmiş ve onaylamıştır. 

    
İslâmiyetin menbaı / kaynağı ve Kur’an’ın tercümanı olan Zât’ın / azamet
ve ululuk sahibi kişinin, yani Hz. Muhammed’in herkesten ziyade ona itikat edip
inanması. O’na ihtiramı / saygı göstermesi. Nüzulü / inmesi zamanında, uyku
gibi bir vaziyet-i nâimanede / uyur gibi vaziyet ve durumda bulunduğu halde,
sair / diğer kelam / lâfız ve sözlerin ona yetişememesi. Bir derece
benzememesi. 

    
Ümmiyeti / ümmi oluşuyla beraber; geçmiş ve gelecek hakikî / gerçek
hâdisat-ı kevniyeyi / yaratılışa ve oluşa ait olayları gaybiyane / gaybî
şekilde, Kur’an ile tereddütsüz ve itminan / inanç ve kararlılık ile beyan
etmesi; istifade ettiği / yararlandığı Kur’an’ın Hak Kelâm olduğunun en büyük
göstergesi.

      Çok dikkatli gözlerin bakışları ile
anlaşılır ki, hiçbir hile / desise, hiçbir yanlış vaziyeti / durumu görülmeyen
o Tercüman / Kur’an’ı bize aktaran o çevirici Zât / Hz. Muhammed; bütün
kuvvetiyle Kur’an’ın her bir hükmünü büyük bir imanla tasdik etmiş. Hiçbir şey
onu sarsmamış. O Zat!ın bütün bu hâl ve tavırları; Kur’an’ın semavî / İlahî,
hakkaniyetli / hak ve adalete uygun ve sonsuz merhamet sahibi ve her şeyi
yoktan yaratan Hâlık-ı Rahîm’in mübarek kelâmı / sözü olduğunu belirtiyor,
belgeliyor.  

Önceki İçerikAklım Boşluğa Değince ‘Felâketim Olurdu Ağlardım’
Sonraki İçerikSiyasette Melezleşme!
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.