Okul – Öğrenci – Kitap

55

     Kur’an’ı yüzünden
/ Arapça aslından okuyoruz. Kur’an’ı seviyor, sayıyor, başımız üstünde tutuyor,
yükseltiyor, yüceltiyor, sarıp sarmalıyor, âdeta koyacak yer bulamıyoruz.

     Kâğıda yazıldığı
için, ona hürmeten yerde herhangi bir kâğıt görsek; aynı zamanda öğrenmenin
vasıta ve aracı olduğu için, ayak altında kalmasın, ezilmesin diye kaldırıyor,
çiğnenmeyecek, emniyetli / güvenli bir yere koyuyoruz.

     Böyleyken aynı
titizliği, onu anlamakta yeteri kadar göstermiyor, sebepsiz bir bigânelik / ona
karşı, kasıtsız bir ilgisizlik içinde kalıyor. Üstelik bu bizi hiç mi hiç
rahatsız etmiyor!

     Elbette yüzünden
aslını okumalıyız. Çünkü onun yerini hiçbir şey tutamaz. Şüphesiz bu Arapça
bilmek demek değil. Harflerin harekesi / ses doğrultuları olduğu için, okunuş
kolayca sağlanmış oluyor. Ve tabii tadına doyulmuyor. Çünkü Kur’an’ı yüzünden
hakkını vererek okumak, bir bakıma Tanrı ile konuşmak sayılır. Evrenin Yaratanı
ile konuşmanın lezzet ve zevkine ise payan / son yoktur.   

      Kaldı ki, Türkçe
okuma – yazması olan biri, on – onbeş gün içinde, Elif – Ba kitapçığı ile
Kur’an’ı Arapça aslından okumayı, kendi başına kolayca başarabilir. Tabii
tecvidi /  Kur’an’ın doğru okunmasını
sağlayan bilim için, ayrıca bir din hocasından da istifade edip yararlanırsa
çok daha iyi olur. Kulağa güzel bir ses ziyafeti çekme imkânını da bulur.

     Evet Kur’an’ı
okuyoruz. Okumalıyız. Ama niçin anlamış da olmayalım? Elbette bu ihmalde kasıt
yok. Sadece şuursuz ve düşüncesiz bir hâl sergiliyoruz o kadar. Buna,
“İstemiyoruz!” denilmez ama, niçin neden dolayı aklımıza gelmiyor? Diye
sormalıyız bir kez. Emin olun hak verir bu soruya düşünen herkes.

     Elbette hiç okuyan
yok değil. Fakat bunun yaygınlaşması, artarak çoğalması için ne yapılması
gerektiği de iyice düşünülmeli. Bu hususta titreyip kendimize gelmeliyiz be
dostlar!

     Acaba, bize gelen
bir mektubu, açıp okumadan bir kenara koyar mıyız? Okumaz mıyız? Hiç olmazsa
birine okutmamız gerekmez mi?

     Hayat bir okul.
Hayat okulunun hepimiz talebe ve öğrencileriyiz. Hayat okulsa, bir öğretmeni
olsa gerek. Okunacak bir kitabı bulunsa gerek. Evet değerli okur! Hepimiz hayat
okulunun birer tabii öğrencisiyiz. Kitabımız Kur’an. Öğretmenimiz Hz. Muhammed.
Kur’an ise okulumuzun müfredat / öğretim programı.

     Başöğretmen Hz.
Muhammed’e Kur’an 23 yıl hocalık etmiş. O’nun mânevî mimarı olmuş.

     Dersini Kur’an’dan
alan Hz. Muhammed’den hepimiz dersimizi almaya çalışmalı. Açıklamalarına kulak
vermeli. İlk talebesi Hz. Muhammed olan Kur’an’ın, hepimiz talebesi olmalı.
Zaten talebesi değil miyiz be dostlar! 
Fakat bunun farkında olmalıyız. Zaten hepimiz kayıtlıyız hayat okuluna.
Hepimizin eline Kur’an denen okuma kitabı verilmiş. Açıklamalarını 23 yıllık
kudsî / kutsal görevi sırasında Hz. Muhammed yapmış. Böylece biz Müslümanlara
sönmez bir meş’ale / ışık bırakmış.  

     Kur’an öyle bir
kitap ki aziz okur! 23 yılda inmesi tamamlanmış, Hz. Muhammed’e bu zaman
zarfında verilmesi gereken her şey verilmiş, öğretilmiş.

     Fakat öyle bir
Kitap ki, zaman ilerledikçe Kur’an gençleşmekte; dünün olduğu gibi bugünün ve
yarının da sönmez, bitmez, tükenmez bir ilim irfan, yol yordam kaynağı olduğunu
dünya âleme göstermekte.

     Zamanın geçmesiyle
o, tam tersine eskiyeceği yerde tazelenmekte, yenilenmekte her asrın her zaman
rehberi, önderi olduğunu ispat etmekte, kanıtlamakta.

     Bu hâliyle Kur’an
23 yılda inmiş. Fakat mânâsı ile Kıyamete kadar inmeye devam edecek olan bir
şaheser ne kelime, eşi benzeri asla olamıyacak; bilinenler karşısında
bilinmeyen / meçhul tarafları hep kalacak olan, alttan alta kaynayan bir pınar.

     Hani kuyu, suyu
alınıp çekildikçe, dibinden nasıl kaynar ve hiç suyu alınmamış, hiç suyu eksilmemiş
bir durum arzederse, Kur’an da anlaşıldıkça yine bâkir kalır, anlaşılacak daha
çok şeyi, hiç bitmeyecek tarafları olduğunu bizlere lisanı hâlle söyler.
Böylece biz Müslümanları şaşırtmaya, heyecanlandırmaya Kıyamete kadar devam
eder.

     Kur’an’a karşı
bitmeyen bir bağlılık, gittikçe artan bir sevgi seli ile,

     Onunla
yolculuğumuz ilelebet / süresiz olarak devam edecek be dostlar!

     Çünkü Kur’an ezelî
ve ebedî olan Allah’ın ezelî ve ebedî bir kelâmı, sözü.

     Kısaca demek
lâzımsa, Allah ezelî ve ebedî olduğu için, kelamı olan Kur’an da ezelî ve
ebedî.

     Allah, kendi
ifadesiyle; iki eliyle, özene bezene yarattığı insanı da,

     Kendisiyle beraber
ebedî ve sonsuz kılmış.

     Öyle ise ne gam be
dostlar?

     Evet Allah ebedî
kıldığı için insan ebedî.

     Bunu kâinatın
Yaratanı Ulu Allah dedi.  

Önceki İçerikTarihi Olayları Tahrif Etmek
Sonraki İçerikMüslüman’ın Koruyucusu: Duâ
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.