DTP Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. DTP’li iki milletvekiline (Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk) siyaset yasağı gelince DTP’li 19 vekil istifa etmek ve sine-i millet kararı aldıklarını açıkladılar. Bunun üzerine siyasetle ilgili kamuoyu oluşturma görevini üstlenmiş malum yazarlar, başta bazı AKP yönetici ve milletvekilleri olmak üzere siyasiler ve kerameti kendinden menkul akil adamları müthiş bir telaş sardı.
Bu kişiler neredeyse DTP’lilere yalvar yakar oldular: “Aman Meclisi terk etmeyin, yedekte tuttuğunuz BDP ile yeni bir grup kurun, faaliyetlerinize aynen devam edin” telkininde bulundular.
Eski DTP Başkanı Ahmet Türk, “sayın” sıfatıyla andığı terör örgütü lideri Öcalan’ın İmralı’dan ilettiği emrine uyarak istifadan vazgeçtiklerini ve siyasete BDP çatısı altında devam edeceklerini açıkladı. Bu açıklama üzerine, bahsettiğimiz kamuoyu oluşturucularının bir zil takıp oynamadıkları kaldı.
BDP’nin Mecliste grup kuracak olması, medyada “Apo TBMM’de grup kuruyor” başlığı ile duyuruldu. Öcalan’ın PKK ve DTP/BDP ye tam olarak hâkim olduğu, “açılım”ın İmralı muhatap alınmadan yürütülemeyeceği açık açık ifade edilmekte.
“Açılımın, ‘hücre’den ‘açık hava’ya çıktığı ve işlevsel bir BDP üzerinden Öcalan’ın “soruna taraf” olarak “çözümün parçası” haline dönüştürülebilmesinin bir şans olduğu yazılmakta. “Üzerine bir haftadır karabulutlar çöken ‘Açılım’ın yönü ve doğrultusu konusunda bugün daha iyimser bir noktadayız” denilmekte. (Bkz. Cengiz Çandar)
Bu gelişmeleri özetlememin bile çoğu okuyucuya muazzam bir sıkıntı verdiğini biliyorum. Olayları takip edenlerin bir kısmının aklına “ağa ile ırgatı/marabası” arasında geçen meşhur fıkranın geldiğini sanıyorum. Ben bu fıkranın biraz daha modern sürümünü hatırlatmakla yetineceğim:
Yaşlı borsacı ile genç borsacı parkta sohbet ederek dolaşıyorlar. Yaşlı, gence mesleğin püf noktalarını anlatıyor:
– Bak evladım. Bu meslekte başarılı olmak için sadece fırsatları değerlendirmek yetmez. Zaman zaman fırsatları da senin yaratman gerekir. Bunun için sürekli dikkatli olman gerekir. Uygun bir yorumla hiç umulmadık olaylar bile, çok büyük fırsatlara dönüşebilir. Bak mesela, şu karşıda gördüğün köpek pisliği sana sadece iğrenç bir şey olarak geliyordur. Ama ben eğer, ‘şu pislikten bir lokma alıp ağzına atarsan sana 1 milyar lira veririm’ dersem, olay senin açından nasıl da büyük bir fırsata dönüşüverir, değil mi? Yapar mısın?
Genç borsacı, “tabi efendim” der. Parmağını pisliğe daldırır, bir lokma alır yutar. Yaşlı borsacı cebinden bir milyarı çıkartır, gence verir. Bir süre yürürler, genç dayanamaz sorar:
– Hocam, ben size aynı teklifte bulunsaydım kabul eder miydiniz? Bakın ileride de başka bir pislik var. Bir milyar karşılığı dener miydiniz?
Yaşlı borsacı tabi ki, der. O da bir lokma alıp yutar. Genç borsacı da çıkartır, biraz önce kazandığı 1 milyarı iade eder. Bir süre sessiz sessiz yürürler. Genç yine dayanamaz sorar:
– Hocam. Ne sizin cebinizdeki para miktarı değişti. Ne de benim cebimdeki. Söyler misiniz, biz bu b.ku niye yedik?
Kurt borsacı cevap verir:
– Öyle deme evladım. 2 milyarlık işlem hacmi yarattık!!!
Bu fıkradaki hali, ister kapatma kararından sonraki gelişmeler için, isterseniz “mademki teröristlerin dediğini yapacaktık, neden bunca şehit verdik” şeklinde, bizatihi “açılım” için benzetebiliriz.
Anayasa Mahkemesinin kapatma kararından sonra, örgüt liderinin emrine göre hareket eden vekillerin faaliyetinden mutlu olanların ne yediğini bilmiyorum. Ancak “oluşan işlem hacminden” nemalanma gayretinde olduklarını tahmin edebiliyorum.
ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK: Yedi sene öncesinde tamamen etkisiz hale getirilmiş, lideri hapse tıkılmış, eylem yapamayan ve siyaseten gündemden düşmüş bir örgüt, bu kadar zaman içinde nasıl böyle gündeme hâkim olabilir hale geldi?
Herkeste bir bıkkınlık ve devleti yönetenlerde “ne yaparsak yapalım terörün kökünü kazıyamayacağız” çaresizliği, bilinçli bir “öğrenilmiş çaresizlik” yaratma projesinin bir sonucu olabilir.
“Hayvanların ya da insanların, karşılaştıkları olumsuz olaylar üzerinde kontrollerinin olmadığını düşündükleri durumlarda ortaya çıkan duygusuzluk ve tepkisizlik durumuna öğrenilmiş çaresizlik” deniyor. Dr. Seligman ve çalışma arkadaşları tarafından bulunan bir psikoloji terimi bu.
Seligman’a göre, bireyin olumsuz olaylara maruz kalmasıyla gelişen öğrenilmiş çaresizlik duygusu; motivasyonsuzluk, uyumsuzluk, pasiflik, depresyon, umutsuzluk, eylemlerin sebepleri ve sonuçlarıyla ilgili bir bağ kuramama gibi sorunlara neden olmaktadır.
“Bir araştırmada bu konuyla ilgili çok güzel bir örnek vardır: rastgele seçilen bir grubu kapalı bir odaya koyan araştırmacılar; gruba yüksek sesli bir müzik dinletmişler. Gruptaki kişiler odadaki düğmelere defalarca basmış, oda kapısını açmaya çalışmış, müziğin kaynağını bulmaya çalışmış ancak her seferinde başarısız olmuşlar. Müzik sadece araştırmacılar istediğinde kesilmiş. Bu 10 gün boyunca deney saatleri içerisinde devam etmiş. 10 günün sonunda araştırmacılar odadaki düğmeleri işler hale getirmiş ve kapıyı da kapalı tuttukları halde kilitli bırakmamışlar. Buna rağmen araştırmaya katılan kişilerin hiçbiri sesi kapatmak için çaba harcamamış. Sesin kendiliğinden kapanmasını beklemişler.
Aradaki engeller kalkmış olsa bile deneye katılan kişilerin yeniden deneme gücünü kaybedip başarısızlığı kabul etmesini, yani başarısızlığa şartlanmasını”öğrenilmiş çaresizlik” olarak adlandırabiliriz. Hepimiz zaman zaman karşımıza çıkan engellerle mücadele etmeyip geri çekiliriz. Geri çekilmek bazen daha temkinli olarak yeniden harekete geçmeyi sağlarken bazen de yeniden denememeye sebep olur.”
Bizi yönetenlerde ve halkımızın bir bölümünde böyle bir “öğrenilmiş çaresizlik duygusu” yaratılabilmiş ise durum vahimdir. Son bir haftadır yaşananların böyle bir duygu yaratmaya hizmet ettiği açıktır.
“Öğrenilmiş çaresizlik bir yandan tüm yöneticilerin ve yönetimlerin geçici olduğunu unuttururken, bir yandan da her gelenin aynı şeyi yapacağını düşündürür.”
Kurtuluş Savaşı yıllarında birçok aydın ve devlet adamının, büyük devletlerin mandası olmak veya himayesine girmekten başka çare görememesi bu çaresizlik duygusu sonucu olmalıydı. Bereket çaresiziz yerine, “ey Türk Milleti çare SİZ’ siniz” diyen bir Milli Mücadele önderi ve kadrosu çıkabilmiş ve bu olumsuz duygu yıkılabilmişti.
Bugün de her şeyden önce bu “öğrenilmiş çaresizlik duygusunu” ortadan kaldırmak, mümkün olamıyorsa bu duygu içindekilerin etkili ve yetkili olmamalarını sağlamak zorundayız.