Harput Düşleri – 2

70

Aydınlar Ocaklarının 26-31 Mayıs 2009 tarihleri arasında Kosova gezisinin ardından gerçekleştirilen 33.Şura toplantısı Harput Aydınlar ocağının Türk misafir perverliğinin güzel örneklerinden birini sergiledikleri ev sahipliğinde yapıldı.

Anadolu’muzun tabiat,kültür ve düzenli şehirlerinden biri olan Elazığ’ın son zamanlarda oldukça gelişmiş olduğunu tespit ettik.

Genç şehirleşme alanlarından olan Elazığ’ın kuruluşu 1834 yılından itibaren  Harput’un 5 km. güneydeki bulunan bir zamanlar mesire ve tarım alanı olan Mezre’ye yerleşim ile başlamıştır.

Harput, Artuklular döneminde  (1113-1234) altın çağını yaşamasının yanı sıra Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda da Doğu Anadolu’nun çok önemli merkezlerinden biri olmaya devam etmiştir. Yeni yerleşime açılan Mezre, Sultan Abdülaziz’e atfen Mamuret ül Aziz olarak adlandırılmış Atatürk tarafından da Elazık adı verilmiştir. Ancak Elazık halk ağzında Elazığ olarak telafuz edilmeye başlanmıştır.

Ovaya göçün hızlı yaşandığı 1930-1950 tarihleri arasında Harput yalnızlığı, mahzunluğu ve acımasızlığı  yapıları ile birlikte yaşamıştır. Bu dönemde yapıların taşları sökülüp yeni yerleşim alanına  taşınanlara satılmış, bu yıkımdan kurtulabilenler günümüze kadar gelebilmiştir.

Elazığ  ve Harput’u ben 1952 yılında ilk defa görme imkânını 5 yaşında çocukken buldum. Bu tarihte Elazığ, Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır’a nazaran oldukça gelişmiş bir şehir olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. 1961 yılında ikinci defa ziyaretimde çok güzel ve düzenli olduğunu gördüm.

Ömrümde ilk Vişneyi, Elmayı, Armut’u dalından Elazığ’da 1952 de yedim. Bu tarihte bizde meyve ağacı yoktu. Meyve ağacı olarak Dut, Kaysı, Erik ve Asma vardı. Doğum yerim olan Viranşehir ova olması nedeniyle olmalı ki, yalnız Buğday, Mercimek ve Arpa tarımı yapılmaktaydı.                

Zamanında Harput zapt edilmesi zor kalesiyle cazibe merkezi iken, değişen şartlar ve zaman içerisinde özellikle yolun azizliğine uğramıştır.

Malatya yolunun açılımı ile Elazığ gelişmeye, Harput ise her gün cazibesini yitirmeye başlamıştır. Bu günün Harput’u bir açık hava müzesi ve mesire yeri olmaktan öte bir yer değil. Harput çocukluğumdan bu yana hatıralarımda esaslı yer tutmuştur.

İnsan bir şehre üzülür mü?

Bilemem. Ancak bu haliyle Harput bende bir şehre duyulan acıma ve bir üzüntü hissettirdi. Ülkemizde bilinçsiz restorasyonlar, tarihi eserlerin güzelliğini ortaya çıkartayım derken ona en büyük zararları vermekte. Bu durumdan Harput’taki eserlerde fazlası ile nasibini almış olduğunu gözlemledik. Mansur Baba Kümbetindeki betonarme sıva açıkça sırıtmakta, diğer taraftan çevre düzenlemeleri tarihi dokuya riayet edilmeden yapılmıştır. Arap Baba türbesinin yan tarafındaki iki niteliksiz akasya ağacı görüntüyü perdelemekte tarihi yapının net görüntüsünü engellemektedir.

Dışarıdan gelen orada yaşayandan daha iyi bir gözlemcidir. Bizim bu belirttiklerimiz bir tenkit olmayıp sadece acizane tespitlerimizdir.  Sağlıcakla kalın.