Dünyada bizim kadar geçmişini karalamış bir millet yoktur. Bazı milletlerin geçmişinde kanun kaçakları, fahişeler, isyancılar, soyguncular ve katiller yoğunluktayken onlar bile geçmişlerini bizim kadar karalamamışlardır.
Bize atalarımız utanılacak hiçbir miras bırakmadı. Her imparatorluk gibi bizde de bir takım çalkantılar oldu. Ne zamanki kendi adetlerimizi terk ederek yabancı adetlere heves ettik. İşte o zaman dirlik ve düzenimiz bozuldu.Tanzimat la birlikte bir çok kötülükleri de ithal ettik. Teknoloji kazanacağız derken edepsizlik kazandık. Yurt dışına gönderdiğimiz öğrencilerimizi denetlemedik. Kendi hallerine bıraktık. Onlar da ülkelerine döndüklerinde kendi insanları ile yabancılaştılar
Sizlere Yabancıların kaleminden Atalarımız Osmanlı hakkında bazı tespitleri aktarmak istiyorum. Bilenler hafızalarını tazelemiş, bilmeyenler öğrenmiş olur.
Sizi bundan üç yüz yıl öncesine götüreceğim…
Uzun yıllar Osmanlı Ülkesinde kalmış olan Fransız seyyah Motraye, seyahatnamesinde diyor ki: “Hırsızlara gelince ,bunlar İstanbul da son derece nadirdir. Ben Osmanlı ülkesinde takriben on dört sene kaldığım halde, bu müddet zarfında hiçbir hırsızın orada ceza gördüğünü işitmedim. Yol kesen haydutların cezası idamdır. Ben bu memlekette geçirdiğim müddet zarfında yalnız altı haydutluk hadisesi işittim. Onlarında hepsi Rum idi .Osmanlı da yankesiciliğin ne olduğu malum değildir. Onun için ceplerin el çabukluğundan korkusu yoktur.”
Motraye’den elli yıl kadar sonra Osmanlı Ülkesinde bulunan başka bir yabancı ise, aynı mevzuu hakkında intibalarını aktarır.
“Osmanlı da yol kesme vakaları, ev soygunculukları ve hatta dolandırıcılık ve yankesicilik vakaları adeta meçhul gibidir. Harp halinde olsun, sulh halinde olsun yollarda evler kadar emindir. Bilhassa ana yolları takip ederek bütün imparatorluk arazisini tam bir emniyet içinde baştan başa kat etmek her zaman mümkündür. İstanbul’da huzur ve emniyet içinde yaşamak ve kapılarını her zaman açık bırakmak kabildir.”
Değerli okurlarım.
Aradan çok zaman geçmedi. Yüzümüzü Avrupa’ya dönerken bir çok iyi taraflarımızla onların kötü taraflarını takas ettik. Onlardan Teknoloji beklerken medeniyetimizi kaybettik.
Onların abuk sabuk adetlerine, ahlak sınırlarını aşan eğlencesine, serbest yaşam tarzına imrendik. Kendi örf ve ananelerimizi terk ettik.
Yetiştirdiğimiz çocuklarımızı Avrupa ya hayran hale getirdik. Biz acizmişiz, onlar güçlü imiş gibi gençlerimizi ezdirdik. Çalışmaya değil, tembelliğe alıştırdık.
Zaman içinde Ülkenin başına lider olarak yeteneksiz, fakat güzel laf yapan, çenesi ile insanları etkileyen insanları getirdik. Yıllarca taş üstüne taş koymadıkları halde yine seçtik.
Bağımsızlık uğruna canını dişine takarak Ülkesini müdafaa eden ve bu uğurda canını tereddütsüz veren atalarımıza layık olamadık. Kahramanlarımıza ihanet ettik.
Bedeli canla ödenerek kazanılan vatan topraklarını abuk sabuk krediler alarak bağımlı hale getirdik. Bir zamanlar bir namemizle sus pus olan devletlerin şimdi dilencisi haline geldik. Efendi idik, Efendi sahibi olduk.
Ne oldu bize?
Muhtaç olduğumuz kudret asil kanımızda mevcut iken, kan mı değiştirdik?
Manevi değerlerimizle alay ettik. Din adına safsatalar edinerek asıl değerlerimizden uzaklaştık. Zaman zaman başkalarının dinle alakası olmayan usul ve adaplarını kendimize rehber edindik.
Şimdi çağdaşlık adına birbirimizle uğraşıyor, muhatabımızın açığını ortaya çıkarmak için adım adım izliyoruz. Avrup’ dan ithal, anahtar deliğinden farkı olmayan programlarla insanları gözetlemeyi meşru hale getiriyoruz.
Böyle mi Çağdaş medeniyet seviyesine çıkacağız?
Fakir-fukara ya hizmet derneği kuruyoruz. Güya onlar adına eğlence programları tertip ediyoruz. Neden?. Yardım sağlamak için birileri eğlensin diye mi?
İnsanlar eğlenmek için ödedikleri bedelle yardım mı yapmış olacaklar. Yoksa eğlendiklerinin bedelini mi ödemiş olacaklar. Bu nasıl yardım gecesi anlayışı.
Biz bir zamanlar top yekun Aslandık. Ne yazık ki bazılarımız yılanlara imrendi. Onlarla değiş tokuş yaptık.
Bakalım daha ne kadar onlarla birlikte sürünmeye devam edeceğiz?