Nasıl düşünürdük?

281

Televizyon dizilerinde, bir dostun diğerine söylediği klişe bir söz var: “Ne düşünüyordun?” Biri, öyle olmayacak bir hata yapmıştır ki nasıl yaptığı, yaparken aklının nerede olduğu merak edilir. Bu ifade, İngilizce “What were you thinking?” sözünün tercümesi. Türkçesi, “Aklın neredeydi?” olmalı.

Bilim felsefesi, bilim tarihi okuyup öğretirken benim zihnimi kurcalayan soru da buna benziyor: Bilim yokken akılları neredeydi? Ne düşünüyorlardı? Daha da ilginci: Nasıl düşünüyorlardı? 

Öyle ya, bilim, gerçeği bulmak için sonradan keşfettiğimiz bir alet. Peki, bilim yokken gerçeği merak etmiyor muyduk? Muhakkak ediyorduk. Zaten cinsimizin ismi, Homo Sapiens. “Farkında insan.” Mesela Neanderthal kuzenlerimize Homo Neanderthalis diyoruz. Farkındalığı onlara layık görmemişiz. Hatta kendimizi anlatmak için alt tür niyetine bir sapiens kelimesi daha ekliyorlar. Homo Sapiens Sapiens. “Farkındalığının farkında insan.” Farkındaysanız merak edersiniz. Hatta merakınızı da merak edersiniz. Şu andaki gibi. 

Soruma döneyim. Bilim metodunu keşfimiz nispeten yeni. Hani “Bilim Devrimi” diyoruz ya. Batı’ya ve taş çatlasa 16. yüzyıla ve sonrasına tarihleniyor. Katiyen öncesine değil. Sosyolojide de biyolojide de devirlerin öyle yaprak çevirir gibi değiştiği kesin tarihler yok. Bilim Devrimi 16. asırda ve Bacon’la başlıyorsa 14. asrın İbni Haldun’unu nereye koyacağız? Sosyolog Gellner, Haldun’u, sosyolojinin taşıyıcı sütunlarından Weber’le karşılaştırır ve Haldun’u daha bir bilim adamı bulur. 

Fısıltılar-Rüyalar

Tak diye sayfa çevrilmemiş. Yine de bir geçiş var. Bugün merakımızı tatmin ve sorularımızı cevaplandırmak için “daha ziyade” bilime başvuruyoruz. Şu kadar asır önce ise “daha ziyade”, hikmetinden sual edilmeyen otoritelere müracaat ediyorduk. “Daha ziyade”yi Haldun gibi istisnaları düşünerek kullanıyorum. 

Sapiens ile başladım. Sapiens kitabında, otoritenin gerçeğinden gerçeğin otoritesine geçişi, Yuval Noah Harari pek güzel anlatır. Batı’da, Katolik Kilisesi’nin hâkimiyetinde gerçeği bulmak kolaydı. Papazınıza sorardınız. O, bilmiyorsa gidip başpapaza,  o da bilmiyorsa kardinale falan sorardı… Bilginin peşinde koşu Vatikan’a kadar devam edebilirdi ama bu pek olacak iş değildi. Vatikan da sorunuzun cevabını bilmiyorsa demek ki merak ettiğiniz şey merak edilecek önemde değildi. 

Peki, papaz, başpapaz, kardinal veya Vatikan doğruyu nereden biliyordu? Eskilerden. Hem eski din kitaplarından hem de doğruya ilahi bir yolla nüfuz etmiş seçkinlerden. Mesela Hermes Trismegistus’tan. Doğudan öğrendikleri Aristo ve Eflatun da bu kutsal kaynaklarla eşdeğer gibiydi. Peki, onların yazıp çizdikleri “gerçek” nereden geliyordu? Hikmetinden sual olmaz! Öyle anlaşılıyor ki gerçek bazı seçkin zevatın kulağına fısıldanıyor veya uyurlarken rüya şeklinde gösteriliyordu. 

Eskilerden… Eskiler de daha eskilerden

Bu değerlendirmeler aşağı yukarı bütün eski düşünce cinslerini kapsıyor. Seçkinlerden alıntı. Ancak herkesin seçkini farklı. Mesela Batı’da ve bizde Aristo ve Eflatun’a itibar edilir. Bize onları bizimkiler, Farabi, İbni Sina ve diğer Orta Asya’nın düşünürleri öğretti. Batı da onları bizimkilerden öğrendi. Fakat mesela İmam Rabbani’ye, Gazali ve takipçilerine göre bunlar kâfirdir, cehennemliktir. Said-i Nursi’ye göre aynı insanlar, İslam öncesi cennetlik olan pek az sayıda kişiden birkaçıdır. 

Bunları nereden biliyorlar. Bu haberleri nereden alıyorlar? 

Eskilerden. Eskiler de kendi eskilerinden.

Mesela İmam Rabbani, Hazreti İsa’nın Eflatun’u hak yoluna davet ettiğini, onun da cevaben, “Biz, temiz, olgun, ilerici insanlarız. Bize doğru yol gösterecek kimseye ihtiyacımız yoktur. diye peygamberin davetini reddettiği için cehennemlik olduğunu anlatıyor. 

İsa, İsa’dan dört asır önce doğmuş!

Şimdi şaşırmayın. İsa ne zaman, Eflatun ne zaman diye hayrete düşmeyin. Ben de ilk okuduğumda bu soruları sorup hayret etmiştim. Anlaşıldığı kadarıyla İsa,  Eflatun’la çağdaş olmalı.  Evet, İsa’nın doğumu milattan önce 384 imiş! Burhân-ı Kâtı’da da öyle yazıyormuş. Oraya da herhâlde Rabbani’den nakildir. 

Peki, İmam Rabbani bunları nereden biliyor? Eflatun İsa’ya bunları söylerken yanlarında zabıt kâtipleri mi varmış? Hayır. Ama İmam Rabbani de kendinden önce gelen sır sahiplerine dayanıyor. İbn-i Asâkir’e mesela. Asâkir 12. asır. O da daha eskiye… 

Bilgi eskiden geliyor. Eskiden gelmeyen bilgi, bilgi değil. Ne kadar eski, o kadar güvenilir. O günlerde “ilim” denilen şey eski kaynaklara hâkimiyetten ibaret. O hâkimiyetin en garantili yolu da eski kaynakları ezberlemek. 

Bugünkü “bilim” ise tam tersi. Bilimde en yeni görüş en doğrusudur. Çünkü yeni, eskiyi düzelte düzelte gelmiştir. Eskiyi yanlışlaya yanlışlaya. Bilim yanlışlanır. İlim yanlışlanmaz.

Önceki İçerikEğitim felsefemiz nasıl olmalı? Sosyolog Prof. Dr. SÜLEYMAN DOĞAN ile Eğitim Çıkmazından Kurtuluşun Yollarını Araştırdık.
Sonraki İçerikSöz Verilen Deprem Konutları Yapılabilecek mi?
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)