17 Aralık 2009 Perşembe günü hicrî 1431 yılının ilk ayı olan Muharrem ayı başladı. Bilindiği gibi, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa Aleyhis salatü vesselâm, 622 yılında, Mekke-i Mükerreme’den Medîne-i Münevvere’ye hicret etmişti. O yılın Muharrem ayının birinci günü de, hicrî yılbaşı olarak kabul edilmişti.
O zaman kullanılan takvimin ilk ayı da Muharrem idi. Çünkü bu ayda bulunan aşure günü tarih boyunca bir çok fevkalâde hâdiselere şahit olmuş, birçok hayırlı ve hattâ hüzünlü hâdiseler bu Muharrem ayında vuku bulmuş ve geçmiş kavimlerce de farklı bir gün olarak kabûl edilmiştir.
Nitekim, Âdem Aleyhisselâm’ın tevbesinin kabûlü, Mûsa Aleyhisselâm’ın, Firavun’un takibinden kurtulması ve Firavun’un boğulması, Nûh Aleyhisselâm’ın tûfandan kurtulup karaya çıkması, Yunus Aleyhisselamın tevbesinin kabul edilerek balığın karnından çıkarılması gibi hayırlı hâdiseler, hep 10 Muharrem’de vuku bulmuştur.
Bu yüzdendir ki, hemen bütün İslâm ülkelerinde, 10 Muharrem’de çeşitli tahılların bir araya getirilerek yapıldığı aşure tatlısı yapılır, bu tarihî hâdiselerin hatırlanması için eşe dosta aşure yedirme âdeti devam eder. Aslında böyle bir tatlı yapımı, İslâmî bakımdan ne emredilir, ne de nehyedilir. Yani aşure yapmak dini bir emir değil, sıradan bir ikramdır, hoştur. Halk arasında ‘Kurban kesen aşure de dağıtmalı’ gibi inanışlar var. Bunun aslı yoktur.
Şiîler, 10 Muharremi Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edildiği gün kabul ederler ve matem yaparlar. Muharrem’in biri ile onu arasında gülmez, et yemez, yeni elbise giymez, yeni bir işe başlamazlar. 10 Muharrem onlara göre dövünme ve yas günüdür. Sonra yas bitti mi aşûre törenleri yaparlar.
Bizler ise o günleri oruç tutarak geçiririz, Cenabı Hakka yaklaşma vesilesi kabul ederiz.
Nitekim Allah Rasulü s.a.v. Mekke müşriklerinin zulmünden uzaklaşıp Medine’ye hicret ettiğinde Aşure günüydü. Yani Muharrem ayının onuncu günü.
Rasul-i Ekrem s.a.v., o güne Hristiyan ve Yahudilerin hürmet ettiğini, oruç tuttuğunu fark etti. “Ben Musa’ya daha yakınım.” diyerek o gün oruca niyetlendi.
Ardından şöyle buyurdu:
“Haydi, insanlara duyurun! Kim bir şey yemişse, günün kalan kısmını oruçlu geçirsin. Bir şey yemeyen oruç tutsun. Zira bugün Muharrem’in onu, aşure günü.” (Buharî, Müslim, Nesaî)
Yine şöyle buyurdular:
– “Aşure orucunu bir gün önce ve bir gün sonra tutmak suretiyle Yahudilere muhalefet edin.” (Ahmed. b. Hanbel)
Ramazan orucu farz kılınınca, önceden vacip olan Aşure günü orucu isteğe bırakıldı. (Muvatta).
Fakat bu orucun fazileti ve kıymeti, diğer peygamberler ve Rasulullah s.a.v.’in tavsiyesi ile bizlere sünnet oldu.
Rasulullah s.a.v. Efendimiz buyurdular ki:
“Kanaatime göre Allah, Aşure günü orucuyla önceden işlenmiş bir senelik günahı siler.” (Müslim, Nesai, E. Davud)
“Ramazan’dan sonra en üstün oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur.” (Müslim, Tirmizî, Ebu Davud)
TARİHTE AŞURE GÜNÜNDE MEYDANA GELEN ÖNEMLİ OLAYLAR:
Aşure günü vesilesiyle yapılacak güzel bir şey de, tarihte bu gün vuku bulduğu bildirilen olayları hatırlamak ve onlardan ibret almaktır. Onun için Cenabı Hakkın da Kur’anı Kerimde tafsilatlı bir şekilde bahsettiği bu tarihi olayları hatırlamak faydalı olacaktır:
Adem Aleyhisselamın Tevbesinin Kabulü:
Allah tarafından topraktan en mükemmel şekilde yaratılan Adem Aleyhisselam ve Adem’den yaratılan Havva validemiz Cennette yaşarken, şeytanın Allaha yeminle, onları kandırarak, yenmesi yasaklanan ağaçtan yedirmesi üzerine Adem Aleyhisselam ve Havva validemiz Cenabı Hakkın “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” (Araf,22) itabına muhatap oldular. Çok pişman olan Adem Aleyhisselam ve Havva validemiz hatalarını anladılar ve affedilmeleri için uzun zaman Cenabı Hakka yalvardılar. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (Araf, 23)
Rabbül alemin onların tevbelerini kabul etti. Ancak onları dünyaya gönderdi. “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız.” (Araf, 25)
Nuh Aleyhisselam Ve Tufan :
Hz. Nuh Aleyhisselam Hz. Ademden yaklaşık 1000 yıl sonra ve Allah’a şirk koşan, taşlardan ve bakırlardan yapılan putlara tapan ve bu taptıkları şeylerin, kendisine tapanlara gelebilecek herhangi bir zararı uzaklaştıracağına, kendilerine fayda sağlayacağına ve zenginleştireceğine inanan bir kavme Peygamber olarak gönderilmişti. 950 yıl yaşamıştır.
Hz. Nûh Aleyhisselam, yıllarca hatta asırlarca kavmini Allaha davet etti. Onlara apaçık deliller getirdi, her türlü yolu denedi. Yine de kendisine inanmadılar, alaya aldılar. Zulme, ahlaksızlığa, sapıklığa devam ettiler.
Hz. Nûh Aleyhisselam, kavminin iman etmesinden ümit kesince, kavminden Allah’a sığındı. Cenab-ı Hak da, Hz. Nûh Aleyhisselama kavminin tufan ile helak edileceğini ve bir gemi yapmasını emretti. Cenabı Hak Hz. Nûh Aleyhisselama, gemiyi nasıl yapması gerektiğini de öğretti. Kavmi ise ona her uğradıklarında, onunla yaptığı iş hususunda eğleniyorlar ve alay ediyorlardı.
O da ayeti kerimedeki ifadesiyle “Bizimle alay ediyorsunuz. Ama (siz bizimle) alay ettiğiniz gibi (Allah’ın azabı üzerinize geldiğinde o zaman) biz de sizinle alay edeceğiz. Rezil edecek olan azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini pek yakında göreceksiniz, derdi.” (Hud,38-39)
Hz. Nûh (a.s), geminin yapımını bitirince Cenab-ı Allah ona, kendisiyle birlikte ailesini ve iman etmiş müminler topluluğunu, dişi ve erkek olmak üzere her gruptan hayvanları gemiye yüklemesini emretti.
Sonra, “Biz de göğün kapılarını, dökülürcesine yağan bir yağmurla açtık. Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti. Biz Nûh’u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik. Gemi, inkâr edilen kimseye (Nuh’a) bir mükâfat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu. Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan? Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)!” (Kamer, 11-16)
150 gün süren yolculuktan sonra Muharrem ayının 10. günü “Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî’ye oturdu ve “Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!” denildi.” (Hud, 42-44)
Bunun üzerine Hz. Nûh Aleyhisselam ve beraberindekiler tufandan kendilerini kurtardığı için Allah’a bir şükür ifadesi olarak oruç tuttu. Âşûrâ gününde tutulan bu oruç, İsrail oğullarına geçti. İslam dini de Aşûrâ gününde tutulan bu orucu kabul edip onayladı.
Musa Aleyhisselamın Kızıldenizden Geçişi Ve Firavunun Helak Oluşu:
Musa Aleyhisselam, İbrahim Aleyhisselamın soyundan olup, Allah Teâlâ tarafından İsrailoğulları’na gönderilmiş bir peygamber idi. O da tıpkı kendisinden önce gönderilmiş olan peygamberler gibi kavmini Allah’a iman etmeye çağırdı. Kavmine zulmeden ve ilâhlık iddiasında bulunan Firavun’a karşı tevhid yolunda mücadele etti. Bu uğurda, bütün peygamberlerin karşısına çıkan güçlükler, onun da karşısına çıktı.
Firavun, İsrailoğulları halkına dayanılamayacak eziyetlerde bulunuyor, bu insanları zulmüyle kasıp kavuruyordu. Bunun için İsrailoğulları, dedelerinin yurdu olan Kenan illerine gitmek istiyorlardı. Ama onları köle gibi kullanan Firavun, yakalarını bir türlü bırakmak istemiyordu.
Cenabı Hak’tan hicret için izin çıkınca Musa Aleyhisselam da bir gece tüm İsrail oğullarını alarak yola çıktı.
Bundan sonrasını Kur’andan takip edelim:
“Firavun ve adamları gün doğarken onları takibe koyuldular. İki topluluk birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık” dediler. Mûsâ, “Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir” dedi. Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asan ile denize vur” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi. Ötekileri de oraya yaklaştırdık. Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık. Sonra ötekileri suda boğduk. Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi. Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” (Şuara, 60-68)
Yunus suresinde de şöyle anlatıyor:
“İsrailoğulları’nı denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, “İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka hiçbir ilâh olmadığına inandım. Ben de Müslümanlardanım” dedi. Şimdi mi?! Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun. Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. Çünkü insanlardan birçoğu âyetlerimizden gerçekten habersizdir.” Yunus, 90-92
(İngiltere’de müzede sergilenen, Kızıldeniz kenarında bulunmuş, secde halindeki cesedin Firavun olduğu tahmin edilmektedir.)
Yunus Aleyhisselamın Balığın Karnından Kurtuluşu :
Yunus Aleyhisselam da İbrahim Aleyhisselam soyundan gelen bir Peygamberdir. Ninova’da (Şimdiki Musul) 100.000 den fazla nüfuslu bir şehre peygamber oldu:
“Biz onu yüz bin,yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik”Saffat 147
Bu beldenin insanları da putlara tapıyordu. Yunus Aleyhisselam 33 yıl milletini Allaha iman etmeye, küfürden kurtulmaya davet etti. Ancak sadece 2 kişi ona inandı. İnsanların bu şekilde küfürde direnmesi Yunus Aleyhisselamın zoruna gitti. Kavminden ümidini kesince Ninova’dan ayrılmak için bir gemiye bindi.
Olay Saffat suresinde şöyle anlatılıyor:
“Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti. Gemidekilerle kur’a çekmiş ve kaybedenlerden olmuştu. Böylece, Yûnus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu. Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.” (Saffat 140-144)
Burada Yunus Aleyhisselam hatasını anladı ve nefsini kınamaya başladı.
“Zünnûn’u (balık sahibi yani Yunus a.s) da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, ‘Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum’ diye dua etti. Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz Mü’minleri böyle kurtarırız.” Enbiya, 87-88)
“Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.” Saffat 143-144
Bu olaylardan alınacak ibretleri düşünmeyi de size bırakıyoruz.
Cenabı Hak hicri yeni yılımızı ve Muharrem ayımızı mübarek eylesin. Kalbimize ibadet aşkı versin, salih ameller işlemeye cümlemizi muvaffak kılsın. Amin.