Mozaik

122

Bir mozaik lâfıdır gidiyor. İlle de Türkiye’yi mozaik göstermek istiyenler var. Türkiy e’nin mozaik olduğu şeklindeki kimi aydınların görüşleri gündemden düşmüyor! Ne hikmetse, mozaik modası zaman zaman yükseliyor! En hafifinden kültürel mozaik sözüyle konu biraz da hafifleştirilmiş oluyor.

Elbette farklılıklar var. Fakat, farklı olmıyan bir şey var mı ki dünyada a dostlar?

Çünkü Allah, herşeyi belli zaman dilimi içinde bir kere yaratıyor. Bir tane yaratıyor. Ve benzersiz olarak yaratıyor. Cinslerin yani benzer şeylerin her birinde, ayrıca diğerlerinde bulunmıyan hususlar vardır. Her kar tanesinin birbirinden farklı birer motif taşıması gibi.

Ama hepsine kar adını veriyoruz. Hepsini kar diye yâd ediyoruz. Tamamını kar diye anıyoruz. Yoksa kar sayısı kadar farklılıkları hesaba katarsak, işin içinden çıkılmaz olur. Aynı şeyi; millet fertleri için de düşünebiliriz. Kısaca her ferde, millete eş bir konum verecek olursak, takdir edersiniz ki bunun da altından kalkılamaz.

Demek ki Birlikler, Bütünlükler; farklılıkların olmayışından değil; aynılıkların var oluşundan kaynaklanıyor. Türkiye’de alt kimlikten her halk var. Tabii ki, bunların kendilerine has özellikleri de olacak. Ama onların Türkiye’de oluşları, aynılıklardaki beraberliğimizden kaynaklanıyor.

Onun için Türkiye’deki Türklerin yanındalar. Onun için Türklerle beraberler. Bu da Türklerin İslâm oluşundan, bu vatanın Türk-İslâm niteliğinden, bu milletin, bu vasfıyla kendisini göstermesinden kaynaklanıyor. Hâlen müslüman olana  “Türk oldu.”  Denmesi bu sebepledir.

Alt kimliklerden, farklı halkların kendilerini Türk Milleti’nden bilmeleri, Türk Milleti’nden saymaları işte bu yüzdendir. Yoksa asıllarını, alt kimliklerini inkâr ettiklerinden dolayı değildir. Zaten biz de onlara, asıllarını kabul çerçevesinde bu millete dahil ediyoruz. Onlar da bu gerçeğin bilincinde olarak bu milletin saflarında yer alıyorlar.

Öyleyse iki de bir mozaik lâfını etmenin bir mânâsı yok! Mozaik lâfı, iyi niyetle edilse bile, gizli ve kötü niyet besliyenlere bir dayanak olmaktan başka bir faydası yok! Eğer buna fayda denirse.

Unutmıyalım ki, hepimiz insanız ama ayrı işlerimiz, ayrı evlerimiz, ayrı akrabalarımız, ayrı huylarımız var. İnsandan bahsederken bunları inkâr etmiş olmuyoruz. Bunlardan bahsetmesek bile, zaten onlar söz konusu olsun diye var değil; var oldukları için varlar. Mes’ele yapılmak için ortaya çıkmış değil. Kendiliğinden oluşmuşlar. Kendiliğinden sessiz sedasız meydana geldikleri gibi, sessiz sedasız da geleceğe doğru uzanıp gidecekler. Hayat onları mes’ele yapmak için değil; onları mes’ele yapmadan aynılıklar çerçevesinde geleceğe yelken açmakla kabildir.

Millet de öyle. Farklı istîdat, kabiliyet ve becerisi olan insanlardan meydana gelmiştir. Ama milleti oluşturan bütün fert ve bireyler belli sınırlar içinde bir bütün teşkil ederler. Hepsinin kabul ettiği tek bir başkentleri, başşehirleri vardır. Milleti oluşturan fertlerin  -velev ki ayrı bir alt kimliğe mensup olsun-  hepsinin konuştuğu, benimsediği ve bildiği tek bir resmî dili vardır.

Kimi yörelerde kendilerine mahsus farklı ana dillerini konuşmaları; milletin ayrılmaz bir parçası olmalarına asla engel değildir.

Her bölgenin ayrıntı denen ve doğal olan farklı örf, an’ane ve gelenekleri bulunması da milletin ayrılmaz bir parçası olmalarına kat’iyyen mâni değildir.

1043

Çünkü nasıl ki  “insan”  değişik işlevi olan duygu ve organların bir bütün teşkil etmesinden oluşuyorsa; aynen onun gibi  “millet”  de çeşit çeşit insanların temel ve hayatî değerler etrafında buluştukları ve artık kopmaz, ayrılmaz, dağılmaz bir bütündür.

Fakat bu oluşum MOZAİK denen karışım değildir. Genel anlamda artık kendini meydana getirenlere benzemeyen, artık ayrışması, bölünmesi mümkün olmayan yepyeni bir görünüm, yepyeni bir oluşumdur. Bir terkiptir, bir bileşimdir.

Ki, işte buna   “Millet”  denir. Fakat bu  “Millet”  gerçeğine rağmen: “Türkiye’nin millî varlığına dair kafası maalesef karışıktır. Milletin içindeki alt kimlikler, yeni bir millet kimliği gibi öne sürülmektedir. Millet kimliği ise daraltılıp, zaman zaman alt kimlikler ile farkına varmadan neredeyse eşitlenmektedir. Sahte ve parçalayıcı (menfî / olumsuz) milliyetçilikler çatışmasında Türkiye zayıflamaktadır.” (“Söz Tükenmedi, Umut Yaşıyor” Türkiye ve Dünya’da YARIN, Mayıs 2002 s.40)

Bu ise  -Allah göstermesin-  zamanla millî birlik ve beraberliği zedeleyecek bir hâle dönüşebilir.

Öyleyse  “Kuşatıcı / açık bir (müspet ve yapıcı)  milliyetçilik anlayışına ihtiyaç vardır.” (A.g.m.)

 

 

Önceki İçerikTürkiye’mizin Doğusundaki bir İnci, Van Şehrimiz
Sonraki İçerikŞura Şehirleri
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.