Moğolistan Gezi Notları -2

102

Tarihte İlk Türk Adının Geçtiği Belge

 

Göktürk Devleti, tarihte ilk defa Türk adını taşıyan devlettir.

Türk kelimesinin aslı “türümek” fiilinden gelmektedir. Bu fiilden türetilmiş, kişi ve insan anlamında “türük” ve nihayet hece düşmesiyle “Türk” kelimesi ortaya çıkmıştır. Nitekim Anadolu’da bir kısım göçebeler de yürümekten “yürük” adını almışlardır.
Göktürkler, Türklerin atlı uygarlık ya da bozkır uygarlığından yerleşik uygarlığa geçiş döneminde, Türk boylarının başına geçerek hüküm süren bir hakan sülâlesidir M.S (552-745). Kurdukları devlete de Göktürk Devleti denir.

Göktürk Devleti, tarihte ilk defa Türk adını taşıyan devlettir.
Göktürk devletinin başkenti ise, bugün Orhun vadisi Ötükent ormanları olarak bildiğimiz coğrafyadır. Orhun vadisi ve Ötükent ormanları Ulanbatur a 450 km olmasına rağmen, Tonyukuk anıtının Ulanbatur da olması Ötükenin Ulanbaturdan başladığın bir işaretidir.
Bu düşünceler içerisinde yolumuza devam ederken, karşımıza birden yeşil ova içinde 1300 yıldan beri dimdik ayakta duran, Tonyukuk anıtı çıkıyor. Heyecanla aracımızdan inip, demir çit kapının kilidini açtırarak anıtın bulunduğu Alana giriyoruz. Anıt, yerinde orijinal olarak koruma altına alınan tek Göktürk abidesi. Bu abide de Tonyukuk Çin’e karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor.
Anıtın çevresinde Göktürk mezar taşları da var. Bölgede kısmen kazıda yapılmış. Anıta Moğollar da gelip, bez bağlayarak ibadette ediyorlar. Demir çit’le çevrili anıtın yemyeşil ova içerisindeki manzarasını seyrederken, Tonyukuk’un kimliğini ve hizmetlerini düşünüyordum.

Tonyukuk Anıtı Neden Dikildi?
Tonyukuk kelimesi, “giysisi yağlı” manasına gelmektedir. O dönemde, lekeli bir giysi zenginlik ve cömertlik belirtisiydi.
 M.S 724 yılında ölen Tonyukuk, kendi biyografisini, başarılarını ve tavsiyelerini ölümünden iki yıl önce 722 yılında kendisi bizzat hazırlamıştır. En iyi şekilde korunmuş bütün vefasızlığı ve tabiat şartlarına rağmen dim dik ayakta duran bu abideyi âdete okşarcasına dokunup, Göktürk yazıların inceleyerek belgeselini çekiyorum. Yazılar bir inici tanesi gibi. Bu kitabeleri ciddi şekilde inceleyip araştıran, ve Göktürk abideleri adında kitap yazan Prof. Dr. Muharrem Ergin’in şahsın da Göktürk abidelerine emeği geçen tüm ilim adamların mihnet ve şükranla yad ediyorum. Tonyukuk anıtı ve çevresinden diğer mezar taşları ile yeşil ova içerisinde ve mavi gök kubbe altında bir medeniyetin taşa vurulmuş mührünü yansıtıyor. Abideden çeşitli yerlerinde belgesel görüntüleri çekerken buralarda birlikte gidip araştırma yaptığımız profesör ve akademisyenlerinde görüşlerini alıyorum.
TİKA tarafından bölgeye yapılan kazı evi ise, gerçekten kötü bir görünüm sergiliyor. Keşke TİKA buraya yapacağı kazı evini Göktürk ve Moğol mimarisi ile yapsaydı. Buraların gönüllü bekçiliğini yapan Moğollularla görüşüp, Moğol çocuklarının fotoğraflarını çekiyorum. Tonyukuk anıtını  en yakın komşu, atların koyunların ve büyük baş hayvan sürülerine sahip, Moğol çadırlarında yaşayan göçebeler. Bu göçebeler Tonyukuk anıtını da ziyaret ediyor.  Buradan ayrılmak istemiyoruz. Tonyukuk anıtına el sallayıp, buralara veda ederken, Göktürk kitabeleri ile ilgili elimdeki notları inceliyorum

Türk Tarihine Işık Tutan Belge
Tonyukuk “Asina” ailesinin akrabalarından Göktürk “Aşide” ailesindendir. Asena Türk mitolojisinde dişi bir kurt adıdır. O “tamamen şaman simgesi” olup, bir Göktürk milli söylencesiyle birleştirilir. Göktürkler ve diğer Türk göçebe imparatorluklarını kurucusu ve yönetenleri, Aşina sülalesindendir.
Ayrıca Tonyukuk, Hint kaynaklı dinlerin Türk boyları arasında yayılmasına izin vermediği ve bunların Türklerin hareketli hayatına uymayan, savaşçılık yeteneklerini köreltebilecek anlayışlar içerdiğini söylemiştir.
Orhun yazıtları Bilge Kağan ve Kültigin dışında aslında genelde hakanlar için yazılması gerekenden farklı olarak bir siyasi kişi olan Tonyukuk hakkında da dikilmiştir. Tonyukuk “Gök gibi ve Gök’ten olmuş” şeflerden biri değildir.
Bu anıtı ihtiyarlık devrinde kendisi diktirmiştir ve yazılar da kendisine aittir. Bu anıt GÖKTÜRK YAZISI ile yazılmıştır. Göktürk yazısını ilk olarak bu anıtlar üzerinde bulabiliriz. Tonyukuk Bilge Kağan’ın yabgusudur. Tonyukuk, bilgisi ve tecrübesiyle Bilge Kağan’a yol gösteriyordu. Orhun Yazıtlarını Tonyukuk; Bilge Kağan ve Kül Tigin’in ölümü ardından diktirmiştir..

Tuz Nehri Kenarında Tarihi Yaşamak
Tonyukuk Anıtından Ulanbatura dönerken Tuz nehrinin kenarında mola veriyoruz. Nehir yemyeşil ova içersinden nazlı nazlı akıyor. Nehrin içerisini girerek suda geziyorum. Yanımıza gelen Uygurlu gençlere Moğol türküsü söylettikten sonra, Tuz nehrinin belgeselini çekiyorum. Heyetimizle birlikte tuz nehrinden abdest alıp nehir kenarında ezan okuyup ikindi namazımızı kılıyoruz. Tuz Nehrinin kenarına oturarak, nazlı nazlı akan ırmağı seyrederken, bu coğrafyada kurulmuş, kültür ve medeniyet tarihimizin ihtişamlı geçmişini düşünüyorum.
Orhun Abidelerini Kimler Buldu?
Beni en çok üzen ise, Göktürk anıtlarının İsviçre ve Finlandiyalılar tarafından bulunması. Türkiye’nin halen bu bölgeye ilgi göstermemesi. Göktürk Anıtları ile ilgili Türkiye de keşke bir araştırma enstitüsü kurulabilse. Türk bilim adamları bu bölgelere ilgi gösterebilseler. Türk Aydınının böyle bir derdi yok. Üniversitelerimiz, Yabancı kültürlere verdiği önemin çok azını kendi kültürüne göstermiyor. Merek ediyorum, Acaba hangi üniversitemizde Orhun Abideleri ve Göktürk kitabeleri ile ilgili araştırma enstitüsü var?

18.yüzyılın ortalarında İsviçreli bir subay olan Srahlenberg tarafından bulunan Orhun Kitabeleri, 1893’te de Danimarkalı Türkolog Thomsen tarafın dan okunarak dünya edebiyatına kazandırılmıştır. Orhun Yazıtları’nın konusu Göktürk tarihidir. Dağınık durumdaki Türklerin devlet kurmaları, sonradan güçsüzleşerek bağımsızlıklarını yitirmeleri, Çinlilerin egemenliğine girmeleri, tekrar güçlenmeleri ve bunların nedenleri yazıtların ana konularıdır. Yazıtlar gelecek kuşaklara etkili bir sesleniş niteliğindeki Öğütleri anlatır. Göktürk Kitabeleri, dikili üç büyük taştan oluşmaktadır:

Tuz ırmağı kenarından bu düşüncelerle kalkıp, Moğolistan’ın başkenti Ulanbatura geri dönerken, buradan Türkiye’deki tüm üniversiteleri bilim adamı ve akademisyenleri Orhun Abideleri ile ilgili araştırma yapmaya davet ediyorum. Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan ve tüm yetkililer, bu bölgelerle biraz daha yakından ilgilenmeli ve kültür tarihimizi gelecek kuşaklara aktarmalıdır diye düşünüyorum..

Ulanbatur’da Cengizhan anıtındayız

Ulanbutur’daki şimdiki durağımız, Cengizhan anıtının olduğu yer, Cengiz Moğol İmparatorluğunun başkenti, Dünyayı titreten bir komutan bir zamanlar araştırmacı ve bilim adamları tarafından Türk olduğu söylense de, bu fikirden vazgeçirmiş, ancak bana göre, Moğolların aslıda Türk. Çünkü Moğol dili Ural Altay dil gurubunda. Moğol İmpatorluğunun kurulduğu coğrafya Hunlar, Göktürkler ve Uygur Türk devletlerinin kurulduğu bölgeler.
Büyük Masraflarla Yapılmış
Cengiz Han’ın anıtının yapıldığı yerdeyiz. Anıt, müthiş bir görünüme sahip. Çok miktarda büyük masraflar yapılarak, bu anıtın yapıldığı her halinden belli. Cengizhan (1162-1227) yıllarında yaşamış ve İMPATORLUĞUNUN sınırlarını Japonya’da Atlas Okyanusuna kadar genişleterek, dünya tarihine yön veren bir lider. Cengiz Han’ın onuruna yapılmış, sağ elinin “ileri” yi temsil ettiği at sırtındaki anıtının bulunduğu anıt kompleksidir. Dünyanın en büyük heykelidir. Yapımında 250 ton çelik kullanılmış. Heykel, müthiş görüntüsüyle insanı titretiyor. Bir tepe üzerine yapılan Cengiz Han heykeli, Cengiz Han’ın geçmişteki ihtişamını yansıtıyor.
Bu heykel Fransa’nın Eyfel; Amerika’nın ‘Özgürlük Anıtı’, Çin’in ‘Çin Seddi’ ve Hindistan’ın ‘Taç Mahal’ ine mukayese ile Moğolistan için gurur verici bir simge olarak değerlendiriliyor. Elimde kameram anıtın belgeseli çekerken, Cengizhan’ın ihtişamlı geçmişi gözlerimin önüne geliyor
Cengizhan Kimdir?
1167 yılında doğdu. Moğol Kağanı ve Moğol Devleti’nin kurucusudur. Asıl adı Temuçin’dir. Temuçin, 13 yaşlarında iken, babasını kaybetti. Henüz küçük olduğundan, kabilesi, onu bırakıp Tayciutlar’a katılmak istedi. Annesi Helün Hatun, bin bir çaba ile kabilenin küçük bir bölümünü geri çevirebildi. Nice güçlük ve sıkıntıya rağmen, varlıklarını sürdürebildiler. Bütün bu olaylar sırasında, Timuçin’deki önderlik yetenekleri kendisini belli ediyordu.
Cengiz, han olduktan sonra Çin’deki Kitün/Chin Sülalesi’nin, kuzey sınırlarında Tatarlara karşı giriştiği bir harekete katıldı ve Tatarlar ezildi. Ona göre Tatarlar, atalarına kötülük edip, ölümüne neden olmuşlardı. 1202’te Tatar kabileleri ile savaştı ve onları yendi.
Cengiz Han, Moğolistan’ın tek gücü durumuna gelmişti. 1206 İlkbaharı’nda, Onon Irmağı boylarında bir kurultay toplandı. Bu kurultay, bütün kabilelerin temsilcileri Han Cengiz’i, bakanlığa (Kağan) getirdiler. Cengiz unvanı da bu sırada verilmiş olmalıdır. Cengiz Kağan, Çin’den batıya giden ticaret yolunu denetimlerinde tutan Tangutlar’la savaştı. 1209’da kendisi de sefere katıldı. Başkent Ning-hia düşmediyse de, Tangutlar denetim altına alındı. Cengiz Kağan, Asya’nın doğusunda büyük bir güç olarak ortaya çıkarken, Orta Asya’nın kudretli devleti de Harezmşahlar’dı. İki ülke arasında birçok elçiler gidip gelmişti. Cengiz, iki ülke arasında özellikle ticaretin gelişmesinden yana olduğunu belirtmiş, Harezmşah’tan gelen kervan mallarını uygun fiyatlarla satın almıştı.

Cengiz, 1218’de bir kaç elçisi dışında tamamı Müslüman olan tacirlerin yönettiği 450 kişilik bir kervan hazırlatıp gönderdi. Cengiz’in Moğolları tek bir devlet altında toplaması sonucu, eski Göktürk topraklarındaki bazı Türk Boylarının Batı’ya doğru göçü başlamıştır.
Asya’daki dinler mücadelesinde, Cengiz’in Şaman inancında olmasına karşın, siyasal açıdan İslamiyet’e yakınlaşmasıyla İslamiyet’e destek sağlamıştır. Cengiz’le birlikte Asya’nın iktisadi yaşamı da değişime uğramıştır. Ülkelerarası ticaret yeni boyutlar kazanmış, sınırlar ve gümrükler ortadan kalkmıştır. Asya’da tek bir devletin egemen olmasıyla, Asya’nın batısı ile doğusu arasındaki ticari ilişkiler gelişmiştir. Cengiz Han, 1227 yılında ölmüştür. Cengizhan anıtına bakarak, tarihi geçmişi seyrederken, Cengizhan dönemindeki gelişmeleri bir sinema şeridi gibi gözlerimin önlerinde canlandırıyorum. Bizler Cengizhan’ı bir çırpıda silip akıyoruz. Aslında ön şartsız tarihi geçmişi değerlendirmeliyiz. Cengizhan, Moğolistan’daki bir küçük bir moğol çadırından nasıl olduda dünyaya hakim olabildi?
Horasan ve Türkistan medeniyetlerini Bir bir kendine bağlayabildi. İslam halifesini, Hilafet makamı Bağdat ta nasıl yıkabildi?
Araştırmak Gerekiyor
Türkiye’deki bilim ve araştırma kurumları sadece, Cengizhan diyip, geçiştiriyoruz. Batılılar, Cengizhan’la ilgili bugün önemli filimler ve belgeseller hazırlanıyor. Cengizhanın oğulları ve torunlarının Çin’den, Anadolu’ya, Kafkaslardan, Kırım coğrafyasına kurduğu imparatorluk her bakımdan çok iyi araştırılması gerekiyor. Cengizhan anıtının önünden Cengiz han dönemindeki Dünya tarihi gözlerimin önüne geliyor. Horasan coğrafyasında Harzemşahlarla çarpışması,  Harzemşahın oğlunun Cengizhan karşı çıkması önemli bir olay. Cengizhan’ın affettiği tek kişi bu harzemşah sultanın oğluydu. Horasan coğrafyası ve Bağdat’taki yıkmalar ve yağmalar, kültür tarihimize büyük darbe vurmuştur. Cengizhan’ın oğlu Hülagu’nun,  Bağdat’ta İslam halifesiyle savaşması halifeyi keçi postuna sararak, atlar altında ezmesi, tarihin acı bir olayıydı. Cengizhan’ın torunu İlhanlılarla Anadolu Selçuklu İmparatorluğu ile Köse Dağda savaşlar tarihimizin dönüm noktasıydı. 
Cengizhan Dönemi Her Bakımdan Önemli
Cengizhan’ın oğlu Hülagu’nun Memluklularla yaptığı savaşta yenilmesi Moğol İmparatorluğunda sonun başlangıcı olmuştur. Cengizhan’ın oğlu Batuhan’ın Karadeniz in karşı yakasında Kazan ve Kırım’daki savaşları tarihin kaydettiği önemli olaylardır. Batuhan Viyana’ya kadar ve Tuna boylarına giderek, Haçlı ordularını burada perişan etmişti. Kaderin cilvesi olarak, Cengiz han’ın Çin tarafına gönderdiği oğlu Kubilay’ın daha sonra devletin başına açacağı sıkıntılar, Çinliler ile Moğollar arasında hep sürüp gidecekti. Özetle, Cengizhan dönemi her bakımdan araştırılmalı, Objektif değerlendirmelerle Cengizhan ve Türk tarihi yeniden yazılmalı diye düşünüyorum. Bana göre, Cengizhan’ı Dünya imparatoru yapan en önemli neden, UYGUR Türk devleti Cengiz hanla ilk işbirliği yapan ve ittifak kuran devlettir.  Cengiz han’ın askerleri arasında Türkler çoğunlukta idi. Cengizhan’ın ordusundaki Türk Süvari askerlerinin atları, günde 120 km gidiyorlardı., Eğer Uygur Türk devleti Cengiz han la birlikte hareket etmeseydi, Cengizhan bu kadar başarılı olamazdı. Hemen belirmemen gerekir ki, Göktürklerden sonra, Orhun vadisi ve Ötüken ovalarında kurulan Uygur Türk imparatorluğunun adı medeniyet kelimesinin Türkçe karşılığı olan Uygardan gelmektedir. Uygurlarla ilgili geniş bilgiyi, Uygurların ilk başkenti, Orhun vadisindeki Karabalgaz tarihi şehrini gezerken vereceğiz.

Ulanbatar’da Bogd Han Saray Müzesindeyiz

Moğolistan’ın başkenti Ulanbaturdaki gezimizin şimdiki durağı, Başkentin önemli bölgesi Tuz ırmağı kenarındaki Bogdhan sarayı. Saray, muhteşem mimarisi ile görenleri kendisine hayran bırakıyor. Tipik, Tibet mimarisi çadırların estetik görünümü yeşil boyalarla süslü saray karşısında insan tarihi imkansız duygulara kapılıyor. Sarayı uzaktan doya doya seyretmek gerek. Yeşil Saray olarak da bilinir. 1893-1993 arasında Moğolistan’ın son hanı ve Lamaist dini lideri (Javzun Damba Khutagt VIII) VIII Bogdo Hanın ikameti için inşa edilmişti. Elimde kamere ili sarayın dış havlısından içerisine dalıyorum. Saray binalar kompleksi tarihi not düşüp zamana noterlik yaparak sarayı bilgesellerini çekiyorum. Çekimlerim devam ederken, bayan görevli çekim yapmamıza mani oluyor.
Bogdo Han 1911 yılında Moğolistan’da ” KUTSAL KRAL” olarak siyasi otorite kabul edilmişti.1921 yılındaki Moğol Halk Devriminden itibaren 1924 yılında hastalığı nedeniyle ölümüne kadar” Anayasal Hükümdar” olarak kaldı.
Bogdo Han Saray Müzesi 1954’te devlet müzesi şubesi oldu. 2000 yılından itibaren Bogdo Han Saray Müzesidir. Yazlık tapınak ve kışlık saraydan olarak kullanılmıştır.. Sarayın Koleksiyonunda, kraliçe DONDOGDULAM’a ait kraliyet giysileri ve hediyeler ile ünlü sanatçı ve zanaatkarlara ait Moğolistan’ın dini ve siyasi geçmişini simgeleyen dönemsel nesneler sergilenir. Sarayda gizli olarak belgesel çekimlerimizi sürdürerek, Moğolistan’ın tarihinde önemli yeri olan bu saray bir anlamda budizminde temel taşı. Kral Budist dininin manevi önderi kabil ediliyordu. Bugün müze olarak kullanılan saray en çok ziyaretçisi olan yerler arasında..

Zaisan Memorial anıtını geziyoruz

Bakent Ulanbaturdaki gezimiz devam ediyor. Ulanbatur şehrinin tarihi geçmişi fazla olmasa da bugün başkent olması dolayısıyla birçok tarihi olayın müzeler ve anıtlarda sergilendiği yer. Geçmişte, Hunlar, Göktürkler, Moğollar ve Uygur İmparatorlukları gibi bir çok imparatorluğa ev sahipliği yapan Moğolistan’ın bugünkü durumu gerçekten üzücü. Uçsuz Bucaksız bu coğrafyada sadece 3 milyon kişi yaşıyor. Cengizhan ve Metehan gibi bir çok imparator yetiştiren Moğolistan, son yüzyıllarda hep başkalarına asker olmuş ve başkaları için çarpışmış ve ölmüşler.

Şimdiki durağımız Zaisan Memorial anıtı oluyor. Bu anıt, Başkent Ulanbatur’un güneyinde  2. Dünya savaşında ölen Sovyet askerleri arasında 40 bin Moğol askeri anısına yapılmıştı. Anıtın bulunduğu tepeye merdivenlerle çıkıyoruz. Anıta çıkarken Ulanbatur şehri Tuz ırmağı âdete ayaklarımızın altında kalıyor. Anıtın hemen karşısında yeşil dağ yamacına yapılmış çok büyük bir Cengizhan resmi dikkatimizi çekiyor. Anıt adeta bir füze gibi göğe doğru yükselmiş. Bu anıt, Bir zamanlar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin lideri olan Rusya halkı ile Moğolların dostluğunu simgeliyor.1921 yılında gerçekleşen Moğolistan’ın bağımsızlık ilanındaki Sovyet desteğini simgeler. 300 merdiven basamağı ile yorgun argın çıktığımız anıtın içinde 2. dünya savaşında Moğol askerlerinin öldürüldüğünü ve daha sonra 2. Dünya savaşının nasıl kazanıldığını temsil eden büyük resimler yer alıyor. Anıtın içerisindeki bu resimleri çekerek ve Akademisyenlerin görüşlerini alarak, tarihe not düşüp zamana noterlik yapıyoruz. Anıttan ayrılıp, Orhun abidelerine gitmek üzere Başkent Ulanbaturdan ayrılırken son durağımız Moğolistan’ın en büyük Buda Heykeli oluyor. Anıtın ve yeşil saray arasındaki buda heykeli adete sırtını dağlara yaslamış. Ulanbatur halkını kucaklamış şekilde duruyor.
Moğolistan Cumhurbaşkanını Sarayı da bu bölgede. Ulanbatur’un bu bölgesi her bakımdan güzel.. Bu bölgedeki Moğol çadırları ve lüks villa iç içe geçmiş zengin ile fakirin birlikte yaşadığını gösterirken, Moğolistan tarihindeki tezatlığında yansıtıyordu. Ulanbatur’a, Tuz nehri üzerinden el sallayıp veda ederek, Ötüken’e ve Orhun’a doğru yola çıkıyoruz.

 

Devam edecek