Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı tarafından yayımlanan Türk Dünyası Tarih Dergisi’ni okuma alışkanlığı olan herkese tavsiye ederiz. Bu değerli Dergi önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Nitekim, Eylül 2009 Sayısında ismi üzerinde maksatlı tartışma yaratılan Selahattin Eyyübi’nin Türklüğü ele alınmaktadır. Aynı sayıda Avşarların Torun Oymağı da araştırılmıştır (0212 51 10 06).
Batı’yı iyi tanımak gerekiyor. Belçika’da fiziki şiddet görerek öldüğü ileri sürülen Türk mahkûm Mikail Tekin‘in durumunu incelemek üzere cezaevini ziyaret etmek isteyen TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Heyeti’ne izin verilmemiştir. Cezaevinde veya nezarette fiziki şiddet görerek öldürülen Türklerden sadece birisidir rahmetli Mikail Tekin. Kendi ülkesini zor duruma düşürmek için ellerinden geleni yapan malûm sözde insan hakları koruyucusu çevreler, bu konuda ses bile çıkarmadılar. Çünkü; onların asıl sorunu kendi ülkeleri ile kavgalı olmaktır.
Geçenlerde bir haber dikkatimi çekti. CIA’de başkanlık yapanlar bir araya gelmişler ve Obama’dan işkence soruşturmalarına ara verilmesi için talepte bulunmuşlar. ABD işgal ettiği her yerde sivil halka bile işkence uygulamaktadır. Habere göre, bu soruşturmalar CIA’nin ve ABD’nin itibarını kırıyormuş. Haberi dinleyince Şemdinli’de malûm olaydan kısa bir süre sonra suçlanan kamu görevlileri aklıma geldi. Üstelik bu suçlama icranın başı olan Başbakan tarafından yapılmıştı. Olaydan çok kısa bir süre sonra da Roj TV yayına geçmişti.
Bayramda Urfa’da bir camide Kürtçe hutbe okunduğu basında yer aldı. Vatandaşın Türkçe ile sorununun olmadığı TRT’nin Güneydoğu’da 1992, 1994, 1998 ve 2000 yıllarında yaptırdığı araştırmada ortaya çıkmıştı. Kürtçe hutbe, egemenlik haklarını paylaşmaya dönük maksatlı bir teşebbüstür. Türkiye’ye karşı Kürtçe bir malzeme olarak kullanılmaktadır. Bu ve bu gibi olaylara fırsat verenler de maalesef sandıktan çıkıp ülkeyi yönetmekte olanlardır. Bu da aslında demokrasiyi yıpratmaktadır. Ülkenin ve kendini Türk olarak hissedenlerin Kürtle ve değişik mahalli dillerle bugüne kadar bir sorunu olmadı. Ancak, bundan sonra herhalde olması isteniyor ve ısrarla tahrik ediliyor. Ondan sonra da “milletçe el ele vermemiz gerektiği” söyleniyor. Siz toplumu böyle ayrıştırırsanız “Türkiye’de başkaları da var. Türkiye sadece Türklerin değil” ve benzeri yanlış ve talihsiz beyanlarda bulunursanız; Türk Milleti nasıl el ele verecek.
Ülkeyi yönetenlerin Mehmet Akif’i ve II. Abdülhamit‘i tekrar gözden geçirmeleri ve ders almaları gerekiyor. Osmanlı’nın son dönemlerinde İşkodra‘da hutbenin nasıl okunacağı ihtilafı çıkar. Bazıları Türkçe, bazıları ise; Arnavutça okunmasını isterler. Konu alevlenir ve çatışmaya dönüşecek noktaya gelir. Soruna II. Abdülhamit müdahale eder. Hutbenin resmiyetle ilgili bir yönü olduğunu belirtir ve Türkçe okunmasını ister.
Aslında eğitim dili devletin dilidir. Mahalli dillerin öğrenilmesine bir engel yoktur ama; öğrenme ile eğitim farklı olduğundan eğitim dili devletin dili ile olur. O da bir dünya dili olan Türkçe’dir. Eğitim dili gibi para basma, vergi toplama, yargı hakkı ve yargı dili, yasa yapma ve uygulama, ordu kurma bir ülkenin egemenlik hakları ile ilgilidir. Ciddi hiçbir devlet bu haklardan hiçbirini devretmek için adam aramaz ve kimse ile paylaşmaz. Ancak, bugün Türkiye’de demokratikleşme adı altında oynanan orta oyununda milli ve üniter yapının federal yapıya dönüştürülmesi ve egemenliği paylaştırılması yönünde eğilimler vardır. Bunlar anayasaya aykırı olduğu gibi; Türkiye Cumhuriyet’ini kuran, milli mücadeleyi gerçekleştiren milli iradeye de aykırıdır. Terör örgütünün isteklerinin önemli bir bölümü, önce Kürt açılımı daha sonra da demokratik açılım adını alan ve hafifletilen bir süreçte gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Şimdi de korucular ile uğraşılmakta, silahlarını teslim etmeleri gündeme gelmektedir. Artı ve eksileri ile koruculuk sistemi terörle mücadelede ve istihbarat toplamada önemli görevler yerine getirmiştir. Her halde, bundan böyle terörle mücadelede kararlılık sürdürülmeyecektir ki; bu ve benzeri işi sulandırıcı, önleyici engeller ortaya çıkarılmaktadır. “Terörist başının yol haritası da değerlendirilebilir” diyen bir anlayıştan hayırlı bir iş beklenemez. Kürtçe bilmeyen Kürtlükle ilgisi olmayan terörist başının bir broşürde şu ifadesi dikkat çekicidir: “Ben Kürt Halkının mücadelesini bir Kürt olduğum için değil; bir sosyalist olduğum için giriştim” (Öcalan ve Y. Küçük, Kürt Bahçesinde Söyleşi, Anakara 1993, sh. 37). Bir dönem hızlı sosyalist olup da bugün dönenlerin önemli bir bölümü Kürt olmadan Kürtçülük yapmaktadırlar.