Millet Nedir? (2)

57

 

İngiltere-İngiliz, Amerika-Amerikan, Fransa-Fransız, Almanya-Alman, Rusya-Rus, Arabistan-Arap, Türkiye-Türk ve bunlar gibi, saydığımız ve sayacağımız her iki isimden biri ülke, memleket ve yurt ismi; diğeri o vatanda yaşayan milletin ismi.

Dikkat! O yerde oturan, yaşayan halk demiyorum. Çünkü halk, çeşitli etnik / ırksal gruplardan oluşabilir.

Oysa millet karışım hükmünde olan bütün halkın içinde yer aldığı bir topluluktur.

Oysa millet, asgarî müştereklerden, ortak noktalardan ibaret bir bütündür.

Oysa millet, bir oluş teşkil eder.

Oysa millet, terkip ve sentez yani bileşik olarak görülür.

Oysa millet, müşterek ve ortak vasıf ve niteliklerden oluşur.

Oysa millet derken bir isimle belirtilen millet gerçeğini kastediyorum.

Çünkü alt kimlik, halkın özellik ve hususiyetlerini belirtir.

Çünkü üst kimlik birlikteliğin, mührünü gösterir. Bilhassa yurt dışında, dünya ile olan münasebetlerde, ancak bu üst kimlik geçerlidir.

Çünkü ancak bu üst kimlikle dolaşır.

Çünkü ancak bu üst kimlikle bulunur.

Çünkü ancak bu üst kimlikle yaşar.

Çünkü ancak uluslar-arası ilişkilerde bu hüviyetimizle itibar görür, değer kazanır. Ancak bu şekilde kendimize yer edinir, sayar ve sayılırız.

İşte bundan ötürü yaptığımız işlerdeki başarı, beynelmilel alandaki yükseliş, sırf üst kimliğe mal edilir.

Sadece mensup ve bağlı olduğumuz; ismini taşıdığımız millete verilir.

Artık, herhangi bir vatandaşın, bireyin başarısı, topyekûn milletin başarısı demektir.

Artık bireyin başarısı o milletle yâd edilir, anılır.

Meselâ Amerika’da yaşayan bir Türk’ün başarısı, Amerikan milleti hesabına geçer, Amerika’nın göğsünü kabartır.

Çünkü o, Amerikan bayrağını yükseltmiş ve yüceltmiş olur.

Amerikan tarihinde gereken yeri alır.

Gerçi başaran aslında Türktür. Olsun.

Çünkü başarısı; içinde bulunduğu yerden, kendisine verilen imkânlardan ileri gelmiştir.

O her ne kadar Türk ise de, artık o, oranın vatandaşıysa, orada doğup büyümüşse.

O imkânlardan yararlanmışsa.

Yaptığı her türlü başarı Amerikan milletinin, Amerikan vatandaşlığının ve Amerika denen ülkenin kefesine konur.

Çünkü o Amerika’da, Türk asıllı bir Amerikan vatandaşıdır.

Yâni Amerikalıdır.

Fakat ne hazindir ki, kimi aydınlarımız; Türkiye’de yaşıyan insanların  -menşei yani alt kimliği ne olursa olsun-  millet adının “Türk” oluşunu bir türlü hazmedememektedir.

Kendilerine “Türk” denmesinden son derece rahatsızlık duymaktadır.

Oysa “millet” aynı doğuşta olanlarla birlikte, özellikle aynı oluşta bulunanların meydana getirdiği bir topluluktur.

1016

Üstelik bu oluş, tarihsel bir sürecin neticesidir. Zaten milletin isimlenişi de tarihin yönlendirmesiyle belirmiştir. “Türk” isminin kendini göstermesi, doğal bir kabullenişle tabii bir şekilde kendini tescil ettirmesiyle, tarihe yazdırmasıyla ortaya çıkmıştır.

Bu isimleniş ısmarlama olmaz. Bu adlanış seçimle meçimle belirlenmez. Bu ad koyuş bir çekişme sonucu olarak da ortaya çıkmaz.

Nitekim Türkiye’ye “Türkiye” ismi Bizanslılar tarafından verilmiştir. Çünkü Anadolu’da Türkler başı çekmiştir.Bizans; karşısında lider olarak,güçlü olarak, hasım ve düşman olarak hep Türkleri görmüştür.

Türklerin saflarında şüphesiz Türk olmıyanları da farketmişlerdir. Ama önder konumunda ve çoğunluk durumunda olmalarından ötürü hepsini Türk olarak anmışlar, Türk diye yâdetmişler.

“Türk”ü İslâm’a eş tutmuşlar. “Türk” deyince aynı zamanda İslâmı anlamışlar. İslâm olanı, İslâmiyete gireni “Türk oldu” şeklinde yorumlamışlardır.

Nitekim Bosnalı çocukların kendilerini “Türk” diye anmaları, Boşnak oluşlarını bilmediklerinden değil, İslâmolduklarından ötürüdür. Çünkü çocuklar bile biliyor  ki,  “Türk” demek müslüman demektir.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki, kendi alt kimliğinden dolayı olsa gerek, -yersiz bir alt kimliğini kaybetme vehminden ötürü- üst kimliğe karşı bazılarında  “Türk” ismine karşı reddiye makamında  -tamamen lüzumsuz olan-  davranış bozukluklarına rastlıyoruz. Pek tabii olarak üzülmeden edemiyoruz.

Halbuki alt kimliğe sahip kimseler, Osmanlı-Türk şemsiyesi altında, asırlarca bu milletle beraber nasıl benliklerini kaybetmeden bugünlere gelmişlerse, aynı şekilde aynı kimlikleriyle yine bir ve beraber olarak yarınlara da gideceklerdir.

Çünkü mazi, istikbalin aynasıdır. Geleceğin nasıl olacağı, mazideki oluşundan anlaşılır. Öyleyse benlik kaybetme endişesi yersizdir.

Efendim neymiş, özellikle yurt dışında başarılı, herkese niçin “Türk” deniyormuş. “Türk doktorun,…Türk öğrencinin başarısı,…” nitelemesi yapılıyormuş. Oysa diyorlar, o kişinin Türklüğü ne mâlummuş? Üstelik Türkiye’de doğmaktan başka, Türkiye ile bir ilgisi yokmuş.

İşte biz de, zaten bunun için yani Türkiye doğumlu olduğu için, Türkiye’yi vatan bildiği, vatan tuttuğu için; kısaca Türkiye’li olduğu için, herkesi Türk sayıyor, Türk Milleti’nin bir fert ve bireyi olarak görüyoruz ya.

Yoksa kimsenin aslını faslını inkâr etmiyor. Onu olduğu gibi kabul ediyor. Onun da bizim gibi aynı milletin ferdi olduğunu hissetmesini istiyoruz.

Çünkü biliyoruz ki, millet aynı zamanda, doğuş değil oluştur.

Bizler böyle düşünüyoruz ama, maalesef: “Öyleyse nedir bu her başarılı kişinin ‘Türk’ olarak vasfedilmesi? Artık buna bir son vermek lâzım değil mi?” diye hayıflananlar, yazıklananlar; gerçekten şaşırtıcı, acaip sorular soranlar var!

Oysa her ülkede devlet ismi tekdir. Her ülkenin, bir çok alt kimliğine rağmen resmî millet ismi tekdir. Bayrak bir tek bayraktır.

Zaten her kavmin devleti yoktur. Olamaz da. Ama çeşitli kavimlerden oluşan her milletin devleti olur.

Nitekim dünyada sayısız kavimlere karşılık, sayılı milletler ve sayılı devletler vardır.

Dünyada binlerce farklı dil konuşanlar var. Ama resmî dil sayısı yüz küsurdur.

Her ayrı konuşana bir devlet diye bir oluşum; tarih boyunca görülmemiştir. Bundan sonra da görülmiyecektir. Çünkü bu mümkün ve olası değildir.

Öyleyse bu yersiz kuruntu ve vehimlerden âzâde olalım, kurtulalım. Aynı milleti yani Türk

1017

Milleti’nioluşturduğumuzu bilelim. Aynı milletin yani Türk Milleti’nin parçası olduğumuzun bilincine varalım. Bu, bizim kendimizi reddetmek anlamına gelmez. Bu, bizim aynı millet hamurunda yoğrulduğumuzu gösterir.

Nitekim Amerikan ırkı diye bir ırk yok. Ama  “Amerikan Milleti”  diye bir millet var.

Millet mefhumu ruh gibidir. Ruh, nasıl birçok uzuvlarımızı bedene raptedip, bağlayıp; onu ayakta, bir bütün olarak tutabiliyorsa. Millet de birçok kavmi bir üst kimlik çatısı altında muhafaza etmekte, onu ayakta tutmanın sırrını taşımaktadır.

Kaldı ki tarihte hep harç olarak vazife yapa gelmiş  -ırkçı olmıyan, hiç ırkçılık yapmamış olan-  bir Türk Milleti var.

Bugüne kadar var ola geldiği gibi  -inşâllah-  Kıyamete kadar da var ola gelecektir. Çünkü Türkler yaratılışları gereği, diğer milletlere en güzel şekilde hükmetmişler, diğer milletleri en âdil ve adâletli bir şekilde idare etmişler ve yönetmişlerdir.

Üstelik Hz. Peygamber’in övgüsüne de mazhar olmuşlar.

Nitekim Fatih Sultan Mehmet ve askeri hakkındaki -herkesce bilinen- sena-i Peygamberî (Peygamber’in övüşü, Türklerden sitayişle bahsetmesi)  yani meşhur hadis-i şerif; bunun en güzel delil ve kanıtıdır.

 

 

Önceki İçerikTürkiye ve Bulgaristan Türkleri
Sonraki İçerik28 Şubat İlelebed Sürmekte; Ya 11 Eylül?
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.