Mezkür Meçhul Mesele(2 s)

61

Eko politik bu toplantılara Türkiye’nin “açılım” politikaları gündeme gelmeden başlamış, bu konuda ciddi çalışmalara imza atmış ciddi sivil bir organizasyon.

Çalıştayın katılımcı listesinden de anlaşılacağı gibi toplantılarda geniş bir spektrum içinde farklı kesimlerden insanlar Prof. Vamık Volkan’ın yönetiminde, Ekopolitik’in “Büyük Çatı” dediği bir platformda bir araya geldi. “Büyük Çatı” Sayın Volkan’ın Ekopolitik Koordinatörü A. Tarık Çelenk ile yaptığı “Herkesin Bir Çadırı Var” başlıklı röportajda ve kitaplarında ifade ettiği “Büyük Çadır” metaforundan ilhamla Ekopolitik’in benimsediği bir konseptir.(Murat Sofuoğlu-Ekopolitik)

Çalıştaya katılanlara bakıldığında çok farklı uç görüşlerden kişilerin olduğunu görüyoruz. Katılımcı isimlerinin çoğunu bu işlerle uğraşan ve kafa yoranlar bilebilir. Ancak bilemeyen arkadaşlarımız için sadece bazılarının özelliklerinden bahsedeceğim. Musa Serdar Çelebi (Ülkü Ocakları ve Avrupa Türk Fedarasyonu başkanlığı yapmış ülkücü hareketin öncülerinden), Şerafettin ELÇİ ( Katılımcı Demokrasi Partisi Başkanı, eski Bakan) Gülten KAŞINAK ( DTP Diyarbakır Milletvekili ) , Cezmi Bayram (İstanbul Türk Ocağı başkanı), Seydi Fırat (PKK dağ kadrosunda bulunmuş, olaylı 34 PKK ‘lının dağdan inmesini organize etmiş) . Hemen yanında PKK ile mücadele etmiş Bordo bereli diye  ifade edilen özel kuvvetlerde bulunmuş emekli  bir subayımız.  Hatip DİCLE ( Kapatılan DEP’in eski milletvekili), Cevat ÖNDEŞ( emekli MİT müsteşar yardımcısı) ve diğerleri

Konuşma sırası Cengiz Çandar’a geldiğinde Türkiye’nin bugün geldiği demokratik noktanın tespiti açısından bir anısından bahsetti. Bundan 10 ve 15 yıl önce MİT toplantısında, konusunun “Türkiye’nin tehdit ve güvenlik algılamaları” üzerine olduğunu söyledi. Bu toplantıyı yönetenin  Cevat ÖNDEŞ(o tarihte MİT Müsteşar yardımcısı) olduğunu, yanın oturan Hatip Dicle’nin(Kapatılana DEP milletvekili) o tarihte hapiste olduğunu, önünde oturan Seydi Fırat’ın dağda olduğundan bahsetti. O gün dağdaki insanları Hatip Dicle’nin bulunduğu yere (yakalayıp etkisiz kılmak için konuşmalar yapılıyordu) Gelinen bu noktanın Türkiye’nin ulaştığı aşamayı göstermesi bakımından önemli olduğundan bahis yaptı. Hatta o tarihte dağdaki Seyit Fırat’ı yakalamak içinde yanında oturan özel kuvvetlerden olan subayımızın olması geldiğimiz demokratik olgunluğun ve bu konunun çözülmesine yönelik iradenin, en azından başlangıcında bile olsa iyi bir mesafe alındığı olarak algılanıldı.

Bu değerlendirmemden sonra Başlangıç konuşmasını yapan A.Tarık Çelenk beyle Vamık hocamızın konuşmalarını verip bitireceğim. Bu arada Bu Toplantı metinleri  www.ekopolitik.org sitesinde yayımlanmaya başladı. Merak eden arkadaşlarımız siteden takip edebiliriler.

Şunu samimiyetle söyleyebilirim toplantıya katılanların % 95 çözümden, barıştan insani değerlerden yana idiler. Beni çok rahatsız eden birkaç konuşma dışında yapıcı, onarıcı diyalogdan yana yaklaşım sergilendiğini söyleyebilirim.

A.Tarık Çelenk:  Ben öncelikle herkese hoş geldiniz diyorum ve herkese teker teker teşekkür etmek istiyorum. Bu noktaya gelene kadar maddi ve manevi herkes, değerli dostlarımız, değerli aydınlarımız, değerli çalışanlarımız büyük çaba ve gayret gösterdiler. Sayın hocamızın desteği ile bugün bu noktaya geldik. Biz bu çalışmaları yaklaşık olarak 2-2,5 yıl önce tasarlamıştık. Hatta sevgili Rebia Dirim Hanımefendi o dönemde bizlerle beraber bir şeyler yapmaya çalışmıştık. Tabi bunun maddi ve manevi şartlarının realizasyonu çok zordu, o dönemlerde. Biz bağımsız olarak bu düşünceyi, bu bir araya gelmeyi gerçekleştirmeyi planladık. Herhangi bir politik etki yoktu. Gündem dışı bir olaydı, bu. Ama tesadüfen gündemle de çakıştı. Umarız faydalı olur, katkıda bulunur. Burada genellikle politik etkilerden bağımsız, içe dönük, iç dünyamızı beraber nasıl paylaşabiliriz, ona yönelik bir toplantı bu. Ben daha fazla sözü uzatmak istemiyorum. Ben sözü Sayın Hocama bırakıyorum. 

Vamık Volkan: Çok teşekkür ederim. Ben de herkese merhaba diyorum. Benim görevimi anlatmak için bana izin veriniz. 5 dakika konuşmak istiyorum, ondan sonra çok konuşacak değilim. Nereden başlamalı? 

1998’de ben Arnavutluk’ta idim. Arnavutluk’ta Enver Hoca diye bir diktatör vardı. O öldükten sonra ekonomi çökmüştü. O zaman ben INN (International Negotiation Network) diye bir gruba bağlıydım. Eski Amerikan Cumhurbaşkanı Jimmy Carter’ın, Carter Center’ında International Negotiation Network diye bir kurum vardı. Nobel kazananlar, eski cumhurbaşkanları bir araya geliyorlardı. Dünyada ne oluyor, ne olmuyor onlara bakıyorlardı. Beni de bu gruba almışlardı. Arnavutluk’taki ekonomik çözümü anlamak için oraya bir eski Amerikan diplomatı gönderdiler. Bu kişi hiçbir şey yapamadı, çünkü 20 tane Arnavut ekonomisti bir araya getirme imkanı yoktu. Bu nedenle Jimmy Carter dedi ki: Siz psikoloji bilirsiniz. Siz gidin. Bakın. Ne oluyor, ne olmuyor? Çok basit bir şey. Enver Hoca zamanında halk ikiye ayrılmıştı; birileri, zulüm yapanlar, ötekileri zulüm görenler. Bunların çocuklarını, torunlarını bir araya getirdiğiniz zaman tabii hiç konuşamıyorlar. Çok basit bir olay. Ama ondan bahsedecek değilim. Akşam oldu. Bize dediler ki: Sakın dışarı çıkmayın. Çok tehlikeli. 

Size öyle bir şey söylenirse ne yapacaksınız? Tabi ki dışarı çıkacaksınız. Ben de dışarı çıktım. Şöyle 50 metre filan otelden yürüdüğüm zaman yanıma bir adam geldi. Açıverdi paltosunu, altında bir kalaşinkof. “500 dolar” dedi. Ben de sandım ki, beni öldürecek 500 dolar vermezsem. Ödüm patladı tabi. Çok korktum. 

Murat Belge: Satıyor muymuş? Satışa mı çıkarmış? 

Vamık Volkan: Ondan sonra dedi ki: “İki kişi için 600 dolar” dedi. O zaman anladım ki beni öldürmeyecek. O zaman Arnavutluk’a gidenler ya mafyadır ya iş yapanlardır. Rakibin varsa onu öldürecek, 500 dolara. Ne kadar korktuğumu tahmin edebilirsiniz. Yavaş yavaş geriye çekiliyorum, ben. Ansızın çok acayip bir şey oldu, kafamda. Bir liste yaptım. Ölmelerini istediğim kişilerin bir listesini yaptım kafamda. O zaman kendi kendime güldüm. Bir gerileme oldu içimde, korku içinde. 

Bir liste yapmışım. Adama dedim ki: “Bir listem var ama onların hepsi Amerika’da.”  Adam hiç istifini bozmadı, “Merak etme. Bana uçak bileti bilet al. Hepsini öldürürüm” dedi. Söylemek istediğim kişisel nedenimle listeyi yapmışım. İçimde gerileme oldu. İçimde korku var. Bu nedenle, ben öleceğime başkaları ölsün… Kişisel bir şey. 

Şimdi bu hikayeyi başka bir olayla karşılaştırmak istiyorum. O zaman, 53 sene geriye gitmemiz gerekecek. Ben Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1956’da mezun oldum. Altı ay sonra, 80 kişi mezun olmuştu, 40’ımız Amerika’ya gitmiştik. Ben Amerika’ya gittikten birkaç ay sonra Kıbrıs’tan, babamdan bir zarf geldi. Onu açtığım zaman benim kardeşim gibi olan bir çocuk; aynı dairede yaşamıştık Ankara’da iki sene, benim erkek kardeşim yok, o benim erkek kardeşimdi. Onu, Rumlar, EOK (Rum çeteleri) vurmuş. Kıbrıs’a gittiği zaman, öldürmüş. Onu öldürenler para kazanmak için yapmamışlardı. Onu Erol olduğu için öldürmemişlerdi. Büyük grup kimliği için öldürülmüştü, Kıbrıslı Türk olduğu için. Böylece o zamandan beri bu büyük grup kimliği nedir diye kafamda bir sual çıktı. Tahmin edeceğiniz gibi ben yas tutamadım. Yapayalnızdım. Kimseyi bilmiyordum. 30 sene sonra ben Erol’un yasını tuttum, o başka bir hikaye. Fakat bu arada iç dünyamda olan bu merak, dürtü diyelim, niye birbirimizi şahsi şeyler nedeniyle değil de siz şu gruba bağlısınız, ben bu gruba bağlıyım nedeniyle öldürüyoruz? 

Dış dünyada bir olay oldu. Dış dünyadaki olayla ile iç dünyamdaki dürtü  birleşti. Ve bugün karşınızda olmamın nedeni odur. Dış dünyadaki olay 1979’da oldu. O zamanın Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat İsrail’e gitti ve İsrail parlamentosunda bir nutuk çekti. Bu konuşması  sırasında, İsraillilerle Araplar arasındaki çatışmanın %70’inin psikolojik nedenlerle olduğunu söyledi. Böylece yeni bir meslek ortaya çıktı. Eskiden de herkes merak ederdi, çatışmalı büyük grupları filan. O zamandan beri bir kaza neticesi bu işleri araştırmak için kurulan bir komisyonun içindeydim. O zamandan beri bu işlere kafa yoruyorum, 30 seneden beri çatışmalı yerlere gidiyorum. Araplarla-İsrailliler, Sovyetlerle-Amerikalılar… Bu nedenle karşınızdayım. Benim burada tek görevim sizin yardımınızla iç gruplar arasında bir diyaloğun gelişmesini sağlamaya çalışmak. Uzun uzun nutuklar yerine aramızda bir konuşma yapmaya çalışacağız. Burada ikinci grup var; gözlemciler. Onlar da çok önemli kişiler. 

Üçüncü oturumda onlardan da bazı fikirler elde etmeye çalışacağız. Bunu anlatmak istedim. Ben Türk-Kürt meseleleri hakkında bir eksper değilim. Bu nedenle benim fikirlerim olmayacak. Bütün mesele sizler arasında bir diyaloğun kurulup, bir yol gösterirse ne güzel bir şey. İlk oturumda ne yapacağız sualine cevap vermeyelim. Ben bir tıp doktoru olduğum için kimseye teşhis yapmadan ilaç vermek istemem. İlk oturumda teşhis yapacağız; neler düşünüyoruz? İkinci oturumda reçeteler gibi şeyler gelebilir, aklınıza. Üçüncü oturumda daha büyük bir grup olarak bunları konuşacağız. Benim söylemek istediklerim bu kadar.”

Burda Vamık hocamın bahsettiği şeyler çok önemli. Bir gurup kimliği kavramından bahsediyor ve bu gurup kimliği olanların davranış biçiminden sadece kendisi ile ilgili bir örnek verdi. Bu gurup kimliğinin farklı parametreleri de var.

Murat Sofuoğlu’nun toplantı süreçleri ile ilgili bilgilendirmesinden bahsederek bitireyim. “Bu çerçevede Ekopolitik en kısa sürede 16-17 Kasım Çalıştay-Konferansı formatında süreci devam ettirecek yeni toplantılar organize etmeyi planlamaktadır. Bunun için Türkiye’nin doğusunda ya da batısında, kuzeyinde ya da güneyinde bütün il ve ilçelerinde karşılıklı anlayış ve toleransı geliştirecek toplantılar organize edilerek geniş bir ağ hareketinin başlatılması planlanmaktadır. Ekopolitik diğer sivil toplum kuruluşları ile koordinasyon halinde; Baroların, ticaret odalarının, belediyelerin ve bilumum örgütlenmelerin birbirlerini ziyaret ettikleri ve ortak toplantılar organize ettikleri geniş bir ağ örmeyi amaçlamaktadır.”