Mevlit, Hazreti
Muhammed (SAV) için yazılmış, O’nun doğumunu, hayatını anlatan mesnevi tarzı
şiir ve bu mesnevinin okunduğu dini tören” anlamına gelmektedir.
Hazreti
Peygamber son peygamber olduğuna ve kendisinden sonra yazılmış şiiri
okutamayacağına göre, “bu başlık da ne
demek oluyor?” diye haklı olarak şaşırmış olabilirsiniz.
Bu
“peygamber” ve mevlit hikâyesini Prof.
Dr. Ayhan Songar’ın “Çeşitleme” adlı
eserinde okudum. Rahmetli Prof. Dr. Ayhan Songar (1926-1997) zamanının en
tanınmış psikiyatri doktoruydu. Aynı zamanda çok okuyan yazan, gerçek bir
aydındı. Gazetede köşe yazılarını okumak ve kendisi ile birkaç defa sohbet
etmek benim için önemli bir şans olmuştur.
Ayhan
Songar Hoca mesleği gereği yakından tanıdığı paranoya hastaları (paranoyak)
hakkında “bu bir hastalık değil, bir
çeşit karakter kusuru, muhakeme bozukluğu. Anasından öyle doğmuş, yavaş
yavaş inkişaf ederek bugünkü halini bulmuştur” bilgisini veriyor.
Hoca’nın
Bakırköy Akıl Hastanesinde tedavisi ile ilgilendiği ve “Eşref Peygamber” denilen böyle bir hastası vardır. Eşref, “bir gün
Allah’tan kendisine bir kudret kılıcı geleceğini, bu kılıçla bütün kafirleri
kesip, dünyanın idaresinin kendisine vaat edilmiş olduğunu” iddia edermiş.
Şimdi
Ayhan Songar’ın kaleminden hikayeyi
okuyalım:
“’Eşref
Peygamber’ her sene Kadir Gecesinde hastanede Mevlit okuturdu. Bir seferinde
ben de davetliydim. Yavaşça dedim ki: ‘Eşref
sen peygamberlik iddiasındasın, nasıl oluyor da başka bir Peygamber için mevlit
okutuyorsun?’
“Efendim, ne de olsa bir meslektaş,
benden daha evvel yaşamış, gönlünü hoş etmek lazım!”
****
Şimdi
ben bu hikâyeyi yazdım diye, günümüzde olan olaylarla bağlantı kurmak
isteyenler olacaktır. Tabii herkes kendi meşrebine göre yorum yapabilir.
Ama
benim maksadım paranoyak hezeyanlar içindeki kişilerin Hz. Peygamber ve
kutsallarımızı sıkça ağızlarına almalarının gerekçesinin “Eşref Peygamber” gibi olduğunu iddia etmek değil.
Liderlik
iddiasında bulunanların, kendinden öncekilerin gönlünü hoş etmek için, hiç
olmazsa “Eşref Peygamber” kadar, güzel
anmalarını istemek de değil.
Maksadım
sadece, korona sürecinde gerilen sinirlerimizi gevşetmek ve dudaklarımızda bir
tebessüm oluşmasını sağlamak.
************************************
Yapıyorum Ama Sor Bakalım Neden?
Bakırköy
Akıl Hastanesinde yatan hastası “Eşref
Peygamber” hakkında başka bilgiler de veriyor Ayhan Songar Hoca.
“Eşref’i
senelerce önce esrar içerken
yakalamışlar. Hastaneye gelişi de bu yüzden… Bir gün sordum, ‘sen bu dünyaya ahlak ve adalet
getireceğini iddia ediyorsun, nasıl olur da esrar içersin?’
‘Bakın ne büyük adam olduğum bundan
da belli’ diye cevap verdi. ‘Ben
ümmetime bir şeyin kötülüğünü iyice anlatabilmem için evvela nefsimde denemek
fedakarlığını gösteriyorum, esrarı da ondan kullanmıştım’ dedi.”
****
Paranoyaklar, kendilerinde
olduğunu iddia ettikleri değerler ve meziyetler ile tavırları arasındaki
çelişkileri için bize göre garip gelen açıklamalar getirir, vicdanlarını rahatlatır
ve bunlara kendileri inanırmış.
Hiç
ummadığınız kişilerin hırsızlık,
yolsuzluk, rüşvet, yalan, iftira, ihanet vd. kötülükler içindeyken son
derece rahat olmalarının böyle bir
psikolojik açıklaması olabilir mi, bilemiyorum.
Keşke
rahmetli Ayhan Songar Hocam sağ olsaydı da kendisine sorabilseydim.
************************************
Büyüklük Hezeyanları
Prof. Dr. Ayhan Songar, 1981’de
basılmış “Çeşitleme” isimli bu kitabında, paranoyaklarda
görülen büyüklük hezeyanlarından da
bahsediyor. “Sapık mantıkları, gururlu
ve kibirli ruhi yapıları sonunda hezeyana düşmelerine sebep olur” diyor.
Devamında bu hastalıkla ilgili çok ilginç bilgiler veriyor:
“Frengi
mikrobu kapanlarda, aptallarda, zekaca geri kalmış kimselerde de büyüklük fikirleri, mağduriyet hezeyanları çok görülür.
Zekası
kıt zavallı, ezberciliği ile belirli bir
tahsil seviyesine ulaşabilir. Bunlar arasında üniversiteyi bitirebilenler bile zannedildiğinden çoktur. Bir gün bakarsınız derece derece yükselmiş
ve bir mesuliyet mevkiini işgal edivermiş.
Böyle
bir hastamız İstanbul’un, hava
tesirlerinden korunması için, üstüne
bir cam kubbe yapmayı teklif
ediyordu.
Bir
diğeri de, Boğazlar Meselesini
halletmek için Samsun ile Antalya arasına bir
yeni Boğaz kazdırmayı düşünmüştü.
Kazara
birçok mevkilere kadar yükselebilmiş büyüklük
cinnetine müptela sayısız insan vardır. Herhalde akıl hastaları içinde cemiyet için en zararlı, en tehlikeli olanlar da,
bu tip hastalardır.”
****
Rahmetli Prof. Dr. Ayhan Songar’ın yazdıklarını
okudukça o meşhur fıkra aklımdan çıkmadı.
Adamın
biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye
seslenmiş:
–
Hey deli! Siz içeride kaç kişisiniz?
Deli
şöyle bir durup düşünmüş:
–
Bizim içeride kaç kişi olduğumuz mühim değil, demiş. Asıl siz dışarıda kaç kişisiniz?
“İçerideki
deliler biliniyor. Ama ya dışarıdaki deliler… Bunlar, hayatın her kademesinde
karşımıza çıkabiliyor. Üstelik bu iş, ne yaşa, ne tahsile, ne kariyere
bakmıyor.”