Mevlânâ’nın Mesnevîsi (14)

57

“Âlemlerde görülen büyük intizam ve düzenin gerek mekanik ve gerek maddî sebeplere verilmesi, akıl ve bilim sahibi olan insan için, asla kabul edilecek bir husus değildir.

“Hiçbir maddî ve doğal bir sebep olamaz ki, bütün gezegenleri ve onların uydularını; şimdiki gibi tamamen bir yöne doğru, hiçbir büyük bir aykırılık olmaksızın, düzgün bir plân ile hareket ettirsin.

“Buralarını hikmet gözü ile seyredip düşünenler, büyük bir fikir mahsûlü olan, yani âlemin Yaratıcısı’nın terbiyesinden geçmiş eserlerini görmeye zorunlu olurlar.

“Bunun gibi, hiçbir maddî sebep olamaz ki, gezgin yıldızlar ve onların uydularına sahip oldukları hızı vermekle beraber bu sür’atler; kesecekleri gereken mesafe ve uzaklıklara kadar belli olsun.

“Güneşe ve başka çekim merkezlerine; hesap olunmuş zerre ve atomlar ve kuvvet ve belli hız verilmek lâzım olduğu gibi, yıldız ve gezegenlerde merkezî ortak yörüngeleri nispetinde yapılmış olmak için; ayrıca bir hesap, özel bir güç ve aklî hesap kitap gerekirdi.

“O kudret ve intizamın akıllıca hesap edilen kuvvetini sağlamak için, zerre ve atomların mahiyetini ve zerrelerden meydana gelen cisimlerin kazanacağı durumları bilip, bunu bildikten sonra her birine gereken zerrelerden ne daha az ve ne daha çok tayin ve taksim ederek, diğer cisimler ile gereken nispet ve özel kaide altına alabilsin.

“Miktar ve derecelerinden meydana gelecek kaide ve kuralları ve yıldızların mesafe ve aralarındaki uzaklığın belirlenmesiyle; bunların uyduları ile meselâ güneşten uzaklık miktarları ve zühredeki uyduların bunun gibi mesafelerini, Müşteri / Jüpiter ve dünyaya ve diğer gezegenlerin uydularının uygun mesafeleri ve hızlarını tayin ve belirlesin ki, belli hareket ve sürat ve miktarın sonuçlarından olarak, kendilerine çeken cisimlerin uydularının etrafında görünebilsinler ve daima yörüngelerinde dönsünler. Bu açıkladığımız sonsuz sayıdaki yıldızların, düzgün bir kaide altına alınıp, tatbik ve tevhid ve düzene konulması ve böyle büyük bir intizamın cisimleri kuşatması; akıl sahibi bir Yaratıcı’nın varlığını gerektiricidir.

“Böyle bir Yaratıcı ki, tesadüf ve rastlantıya hiçbir şekilde tabi olmadıktan başka, mekanik yani kuvvetlerin maddeler ve hareketler üzerine etkisini inceleyen fizikle ilgili ilmin sahibi olması gerekir. Denge veya hareket kurallarıyla alâkalı bilginin de, kendisinde olması icap eder ve geometri ilimlerinin kaynağı ve üstad ve sahibi olması gerekli ve lâzımdır.”

X

Bu noktaya kadar açıkladığımız kesin delillerden başka, Yüce Allah’ın yine özel buyruğu lâzımdır. Yoksa yıldız ve gezegenlerin eksenlerinde dönüşleri, çekim kuvvetinden meydana gelmek mümkün olmayacağı, fen ilmini bilenler için açıktır.

Bunun gibi Yüce Allah’ın özel buyruğu lâzımdır ki, cisimlerin eksenlerinden başka bir hareket ve devinim ile yol aldıkları mesafe ve uzaklıklar dolayısıyla, çarpışmaya sebep kalmamak üzere hareketleri bu duruma bağlı olarak gerçekleşsin.

Bu hikmet; güneş ve yıldız ve gezegenler ve onların uydularında her an görünür. Teşkil ve meydana gelişlerinde, her tarafa yayılmış olan zerreler, atomlar bir kuvvet ve akla dayanan bir emir olmasa, nasıl kendi kendilerini ve ondan sonra iki çeşit büyük gök cisimlerini, yıldızları yani nurlu ve nursuz / karanlık olanları ayrıca meydana getirebildiler?

Uluhiyeti, Allah’ın varlığını ispat ve kanıtlamak için; feleklerde / gökyüzünde mevcut olan büyük delillerden başka, insanın yaratılışı; bir Allah’ın varlığına şehadet, şahitlik ve tanıklık eder. Meselâ ruh sahiplerinin bedenleri; bu kadar sanatla, kendi kendine meydana gelmesi nasıl mümkün idi?

Her şeyi bilen, düşünen ve idare eden, büyük bir İdareci olmamış olsa, bir maksat ve akıllıca bir sonuç için, bedenimizin çeşitli âzâ ve organları nasıl tanzim olunabilir nasıl düzenlenebilirdi?

Göz ilmini bilmeyince, göz gibi olağanüstü bir âleti, cisim ve madde tesadüfen nasıl vücuda getirirdi? Ses ilmini bilen kudretli bir âlim olmasa, (s.33) kulak gibi şaşırtıcı sanatlı makinenin kendiliğinden ortaya konulması mümkün müydü?

 

 

Önceki İçerikAzerbaycan Seyahati ( 4 )
Sonraki İçerikBaşiskele’de Millî Mücadele – 3
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.