Mevlânâ’nın Mesnevîsi (13)

116

İnkârcı Aristo: “Evet, kâinat / evren çok intizamlıdır. Kâinatın sanatla Yaratanından bahsediliyor. Fakat üstad ve sanatkâr olan insanları ben daima görürken, herkesin ve her şeyin üstadı olan Yaratanı hiçbir vakit görmedim. Bu sebepten inanmaya da alışmadım.”

Sokrat: “Güzel! Öyle ise sana başka bir şey sorayım: Senin hareketlerin akıllıca mıdır?”

Aristo: “Evet akıllıcadır.”

Sokrat: “Niçin hareketlerin akıllıcadır?”

Aristo: “Çünkü aklım var.”

Sokrat: “Sen kendi aklını hiçbir vakit bu meydanda olan gözünle gördün mü?”

Aristo: “Hayır, görmedim!”

Sokrat: “Öyle ise aklın olduğunu nereden bilirsin?”

Aristo: “Kendimden meydana gelen akıllıca hareket, fiil ve eylemlerden; aklım olduğunu bilirim.”

Sokrat: “Kendi aklını gözünle görmediğin hâlde, eserlerinden aklın var olduğunu bilirsin. Acaba niçin bu kadar muntazam ve düzgün olan âlemlerinden, eserlerinden ve senin bile düzgün ve tertipli bedeninden; kapsamlı, her şeyi kuşatıcı aklın sahibi olan Yüce Yaratıcı’yı anlamam ve bilmem dersin! Eğer muntazam eserler aklı ispat etmez / kanıtlamaz ise, o hâlde sen kendi aklını da inkâr etmekliğin lâzım gelir. Akılsız olduğun takdirde, Allah’ı inkâra hakkın kalmaz. Ama kendi gözünle görmediğin, kendi aklının varlığına, muntazam eserlerinden olduğuna kanaat sahibi isen, bu durumda tüm âlemlere bunca düzgün hareketleri veren ve seni bile bu kadar düzgün, güzel ve akla uygun şekilde yaratan; güç ve kudret sahibi olduğu apaçık olan Allah’ı bilmiş ol.”

X

Yeni Astronomi / Gök İlmi kaide ve kurallarının mûcidi / icat edeni sayılan, çekim kuvvetini ve bu yolda birçok gerçekleri bulan ünlü Nevton’un ifadesini yazmak istedim. (s. 31) Astronomi ile uğraşısı olmayanlar da anlayabilmek üzere en açık sözler ve deyim ve tabirler ile tercümeye dikkatimi sarf etmiş oldum. Böyle yapmış isem de, yine dikkatle okunmaz ise anlaşılması zor olacağını hatırlatmayı uygun gördüm.

İşte Nevton’un ifadesi: “Allah’ın varlığından asla şüphe etmeyiniz. Her şeyden önce var olan âlemden evvel, âlemi yeniden yaratacak veya varlığı tertip ve düzene koymak için, akla uymayan bir lüzumun bulunmasını kabullenmek, ahmaklıktan başka bir şey değildir. Çünkü akla uygun olmayan bu lüzum; mümkün olsa, her zaman ve her taraftan bir yolda bir gelişte bulunması lâzım gelirdi.

“Ve şu anda görünmeliydi. Eşyanın / şeylerin sima ve yüzlerinin çeşitli hâller ve zuhurlarından asla intizam hâsıl olmamalıydı. Âlemin dört bir yanı intizamla dolmasından anlaşılıyor ki, bir Yaratıcı’nın varlığı zaruridir. Ve bu kadar zaman ve mekânların değişmelerine göre bu intizamın daima devam etmesinden anlaşılıyor ki, bir kâinat Yaratıcısının varlığı gereklidir. Öyle bir Yaratıcı ve Tertip edici olmamış olsa, gökteki yıldız ve gezegenlerin düzeni akıl ve ilimce mümkün değildi.

“Bu intizamın akılsız ve idarecisiz olarak ilk defa ortaya çıkması mümkün olmadığından; bütün inceliklerden bile haberli olmak üzere; güç ve idrak sahibi bir Yaratıcının varlığı zarurî ve gereklidir.

“Gökteki yıldızların var olan hareketlerinin anlaşılması için, çekim kuvvetinden başka bir itme kuvveti, bir sevk ve idare kuvveti; kısaca itmeyi ve yapışmamayı sağlayacak biri de lâzımdır.

“Üstelik itme kuvvetinin madde ve cisimden daha önce bulunması, daha evvel başlaması, madde ve cisimden yüksek olması gerekli ve zaruridir. Çünkü gezegenlerin var olan hareketleri / devinimleri yalnız çekim kuvveti ile meydana gelemez.

“Çekim kuvveti meselâ gezegenleri Güneş tarafına çekerken o çekim sebebiyle gerekirdi ki, o yıldızlar Güneş’e yapışsınlar. Oysa Güneşe yapışmadıktan başka, bir de Güneş’in çevresinde dönerler. Bu durum mutlak aklî bir kuvvete, bir Rabbani emre dayanır. Ta ki kendi yörüngelerine mahsus mesafe ve uzaklıklara yöneltmiş olsun.

 

 

Önceki İçerikBaşiskele’de Millî Mücadele – 1
Sonraki İçerikAşırı Sol ve Bölücü-Irkçı Akrabalığı
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.