Maraş Millî Mücâdelesinde 22 Gün

136

Maraş Millî Mücâdelesinde 22 Gün

Birinci Dünya Savaşı henüz tamamıyla sona ermeden, 30 Ekim 1918 târihinde Mondros Mütârekesi imzalanınca İtilaf Devletlerinden İngiltere, Fransa, Yunanistan ve Rusya; başta İstanbul olmak üzere Anadolu’yu işgal etmeye başladı.

Maraş, 8 ay devam eden İngiliz işgalinden sonra 29 Ekim 1919’da Fransızlar tarafından işgal edildi.

Şâirler, edipler ve hatipler diyarı Kahramanmaraş’ın vatansever evlâdı velût, dikkatli ve hassas yazarı Serdar Yakar; 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 96 sayfalık eserinde 22 gün devam eden Maraş işgalini gün be gün anlatıyor. Her gün yaşanan yürek yakıcı hâdiseler, bütün teferruatı ile film şeridi gibi gözler önüne seriliyor.

Kitabın arka kapağındaki Ahmet Hamdi Tanpınar imzalı yazı, okuyucuyu sayfalara yönlendiriyor:

Maraş’ın kurtuluş bayramı gerçekten görülecek şeydir. Bu resmî hiçbir tarafı olmayan bir şehir günüdür. İnsan Maraş’ta bu bayramı seyrederken kendisini kâdim çağlarda, tanrıların insanoğlu ile beraber bir sofrada oturdukları, yeyip içtikleri günlerin canlı hatırası içinde sanır.

Bütün şehir çok evvelden bugüne iyice hazırlanır. Maraş’ın kanlı savaş günlerinde çetelere yiyecek, giyecek hazırlayan, silâhlarını yağlayan, çocuklarının ellerine Kafkas’ı, Kırım’ı, belki Girit’i görmüş tüfekler, kılıçlar, bıçaklar teslim eden, içlerinde zifafın zevkini, annelik gururunu tattıkları, hanım olarak yaşadıkları, misafir ağırladıkları evlerini kendi eliyle ateşleyen Maraşlı kadınlar yahut onların kızları, torunları, bugünü yapılan işin büyüklüğüne lâyık bir şekilde kutlamak için sabahlı akşamlı çalışırlar, şehrin gururu olan delikanlıların giyeceği yerli elbiseleri hazırlarlar.   

İnsanın bedenini bir ürperme, titreme kaplıyor: Ne demek ‘zifafın zevkini …, annelik gururunu yaşadıkları evlerini kendi elleriyle ateşleyen kadınlar…

İnsan kendi evini kendi eliyle ateşe verir mi? Kitabı okuyanlar anlıyor ve hak veriyor.

Serdar Yakar, otuz yıl devam eden araştırmalarından, olayların canlı şâhitleriyle yaptığı görüşmelerden, incelediği belgelerden elde ettiği bilgileri askerî bir disiplinle derleyip toparlamış, bir kitâbe gibi okuyucuya sunmuş, daha da önemlisi târihe not düşmüş.  Tebrike şâyan bir çalışma meydana getirmiş.  Eser, Kurtuluş Mücâdelesinin her günü için bir bölüm hâlinde tasnif edilmiş.

Bâzı günlere âit bölümlerden özetlenmiş örnekler:

Muharebenin İlk Günü (21 Kânûn-İ Sânî (Ocak) 1920 Çarşamba)

Fransız işgal kuvvetleri komutanı General Keret, bir gün öncesi yaşanan olaylar dolayısıyla günün ilk saatlerinde yapmış olduğu çağrı ile şehrin ileri gelenlerini karargâha dâvet etmişti. Dâvet edilen misâfirler gelmeden önce de tabur kumandanlarını toplayarak bütün kuvvetlerin hazır vaziyette bekletilmesini emretti. Verilecek işâret ile önceden belirlenen stratejik noktalar işgal edilecekti. Çağrı üzerine işgal kuvvetleri karargâhı olarak kullanılmakta olan Amerikan Kolejine Mutasarrıf Vekili Ahmet Cevdet, Jandarma Komutanı İsmail Hakkı, Komiser Cemil, Belediye Reisi Hacı Bekir Sıtkı, Müftü Mehmet Tevfık, Eytam Sandığı Müdürü Haşan Refet, Hafız Ali, Karaküçük Hacı Mustafa, Dedezade Mehmet Hilmi, Kocabaş Hacı Nâci, Şişman Ârif, Nafia Baş Mühendisi Abdullatif, Bayazıtzâde Mehmet Rüştü ve bir kısım dâire üst görevlileri ve şehrin bâzı ileri gelenleri gitmişlerdi.

Bunlar karargâha vardıklarında bir kısım askerin mitralyöz başında cephaneleri ile birlikte harekete hazır vaziyette beklediklerini görürler. General Keret’in yanına girdiklerinde ise, tercüman aracılığı ile adları birer birer sorularak görev ve meslekleri kayda geçirilir.

Söze başlayan General, bir gün önce yaşanan olayları kastederek Antep’ten Maraş’a gelmekte olan kuvvetlerine yolda Türkler tarafından baskın yapıldığını, silah ve teçhizatlarına el konulduğunu, askerlerinin öldürüldüğünü dile getirir. Hemen arkasından da tehdit dolu cümlelerle bu durumun sorumluluğunun Türklerde olduğunu ve cezasının şiddetle verileceğini söyler.

Askeriniz yok, paranız yok. Artık buralar bizim, bizimle yaşamaya alışacaksınız. Aksi takdirde olacaklardan ben sorumlu değilim.’ der. 

Karşılık olarak, Mutasarrıf Vekili Ahmet Cevdet Bey savunmada kalarak açıklamada bulunmak ister ise de etkili olmaz. Müderris Şirevizzade Mehmet Efendinin sözlerinin de General Keret’in katında bir etkisi olmaz.

General Keret, almış olduğu karar ve yaptığı planlama doğrultusunda verdiği emirle Ahmet Cevdet, Binbaşı İsmâil Hakkı, Belediye Reisi Hacı Bekir Sıtkı, Mühendis Abdüllatif, Kocabaş Hacı Nâci ve Şişman Ârif Efendiden ibâret olmak üzere 6 kişiyi orada alıkoyar. Diğerlerine ise;

Durmayıp gidiniz, Müslümanları baş eğmeyedâvet edi¬niz. Karşı çıkmaları halinde büyük zararlara uğratılacaklardır’ tâlimatını verir.

Haşan Refet Efendinin;

Şimdi millet bizden burada bırakılanları soracaktır. Bu cihetle halkın nazarında sorumlu tutulmamamız için onlara da müsaade buyurulsun, yahut bizler de burada kalalım’ sözleri üzerine General kızgınlıkla cevap verir:

Onlar sonra gönderilecektir. Siz durmayıp hareket ediniz.’

Öğle öncesi karargâha gelen heyet altı kişi eksik olarak ikindi üzeri karargâhtan ayrılır. Çıkışta karargâh çevresindeki askerlerin tamamının savaş konumunda bulunduklarını görürler.

Heyeti karşılayanlar durumu öğrendiklerinde vakit geçirmeden Hükümet binâsına giderek heyetin hapsedildiği bilgisini duyururlar.

Hükümet binâsında Evliya Efendi ile birlikte görüşmelerin sonucunu bekleyen Arslan Bey durumu öğrenir öğrenmez daha önceden kararlaştırıldığı üzere havaya üç el ateş açılmasını emreder. Silah sesini duyan en uçtakiler de havaya üç el silah sıkarak işâreti diğer mahallelere duyurur.

Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı sıfatı ile de teşkilatın bütün şubelerine şu emri geçer:

Arkadaşlar, harp başlamıştır. Allah’ın inâyeti, Peygamberimizin rûhaniyeti, din kardeşlerimizin fedâkârlığı ile her şey göze alınmıştır. Vatanımız, bir fert kalıncaya kadar düşmana teslim olmayacaktır. Gayret bizden, tevfik Allah’tan.’

Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Arslan Bey kumandayı ele alarak her aşaması planlanmış olan harekâtı başarı ile idâre ederken Şeyh Ali Sezâi Efendi de Arslan Bey’in hemen yanıbaşında yerini alır. Şehir içi çatışmaların başladığı ilk günden son güne kadar çetelerin maneviyatının en üst noktada olmasının en önemli sebebi Şeyh Ali Sezai Efendinin dua ve tavsiyeleridir.

Harp bütün şiddeti ile resmen başlar. Heyeti Merkeziye’nin fiili harp ilânını bildirmesi bütün semtlerde halkın gayret ve cesaretle savaşa katılmasını sağlar.

Maraşlı çeteler önceden hazırlanan plan doğrultusunda hareket ederek şehrin giriş çıkışlarıyla mahalleler arasında bulunan sağlam yapılı kiliselere, konaklara, Taşhan, Gazhâne, Eytamhâne, Depo, Kışla, Alman ve Amerikan dâire ve binâlarına, Arasa Hanı’na yerleştirilen işgal kuvveti kıtalarına karşı mücâdeleye girişir. Kritik noktalar çeteler tarafından ele geçirilir. Böylece düşmanın harekât kabiliyeti büyük oranda kırılmış olur.

Arslan Bey’in önceden aldığı tedbirler dolayısıyla General Keret’in ‘Önemli noktaları işgal edin’ emri yerine getirilemez. Hükümet binâsını işgal etmeye gelen Fransız müfrezesi de Kızılkabırlık civârında çeteler tarafından püskürtülerek geri çekilmek mecburiyetinde bırakılır.

Şehrin önemli simâlarından olan Meclis idâre Kâtibi Zülkadirzâde Süleyman Bey de çatışmalar başladığında hükümette görevi başında bulunduğundan mıntıkasına yetişmek için yola çıkar. Çarşıbaşı civârından geçmekte iken Kırklar Kilisesi önündeki Fransız nöbetçilerinin ve Tüfekçi Hamamı etrafındaki Ermeni evlerinden açılan ateşten Allah’ın koruması ile yara almadan kurtulur.  (s: 7-9)

Önceden kararlaştırılan üç el ateş parolası ile savaş başlamıştır. Başladığı gibi devam eder ve takvimlerin 11 Şubat 1920 târihini gösterdiği 22. günün sabahında zafer, Kahraman Maraşlıların olmuştur:

Bu sırada Kışla civarında bir hareketlilik gözlenmişti. Karartı askerden ziyâde bir göç kafilesine benziyordu. Ateşkes emri verildi. Kafile ilerledikçe bunların Ermeni âileleri olduğu anlaşıldı. Bir müddet sonra düşman kolundan kaçan yüklü bir katır Türk siperlerinin önüne gelmişti. Tutularak hayvanın yükü muâyene edildiği zaman Ermenilere âit eşya olduğu görüldü. Düşmanın bâzı Ermenilerle birlikte şehri terk ettiklerine şüphe kalmamıştı. Gece yarısına doğru Kışlada yangın başladı.

Birinci Dünya Harbi’nin galip ve mağrur ordusu Maraş’ta Türk imanı ve kahramanlığı karşısında mağlup olmuş ve hayvanların ayağına keçe sararak kaçmış, kaçarken de kışlayı ateşe vermişti. Bazı mücâhitler sevince kapılarak, evvelce hazırlanmış olan büyük zafer bayrağını çekip kışlaya gitmek istiyordu. Düşman kaçmıştı. Fakat çatışmalar durmamıştı. Sabahın beklenmesine karar verildi.

Dâhiliye Nezâretine ve Üçüncü Kolordu Kumandanlığına gönderilen bugünkü raporda şöyle denilmekte idi:

Maraş bombardımanının yirmi ikinci gecesine rastlayan bu Çarşamba, Fransız askerleri şehrin her yanını ve resmî dâireleri ve câmileri, dünkü gün saat dokuzdan itibâren gece saat onbire kadar devamlı bir şekilde değişik yerlerden bombardıman ederek birçok binaları ve hükümet dâiresini yakmıştır. Daha sonra da, askerî kuvvetlerini ve cephanesini alıp, kışlayı da yaktıktan sonra İslahiye’ye doğru çekilip gitmiştir

Düşmanın çekildiği anlaşılır anlaşılmaz teşkilâta şu mealde bir emir gönderildi:

Şimdi yapılan keşifte Fransız ve Ermenilerin huruç hareketleri yaptıkları anlaşılmıştır. Birçok Ermeni âilesi Kışladan Şükrü Bey zeytinliğine geldikleri ve Mercimektepe’deki Norman kuvvetlerine doğru ilerledikleri görülmektedir. Bu gece parolamız ‘Zafer’dir. Postalarınızı gönderip cephâne aldırınız. Düşman tâkip ve ateşe devam edilecek. Yine de düşmanın baskın yapması ihtimaline binaen tertibat almanız lazımdır.’

Fransızlar Maraş’tan çekilirken yanlarında jandarma kumandanı İsmail Hakkı Bey, Şişmanzâde Ârif, Kocabaşoğlu Hacı Nuri, Mühendis Abdüllatif Bey ve Belediye Başkanı Hacı Bekir Sıtkı Bey’i de beraberinde götürmüşlerdi.

Jandarma kumandanı İ. Hakkı dipçik darbelerine daha fazla dayanamayarak yürüyemez olduğundan yolda bırakıldı. Fransızları tâkip maksadı ile ertesi gün harekete geçen Kuvayi Milliye tarafından yolda bulundu. Maraş’a götürüldü. El ve ayakları donmuş olduğu için kurtarılamadı ve 22 Şubat günü vefat etti.

Bu sırada dün akşamdan beri kendisinden haber alınamayan Dr. Mustafa’nın da şehit edildiği haberi duyuldu. Dr. Mustafa’nın kimler tarafından şehit edildiği ile ilgili net bir bilgi olmasa da çeşitli iddialar bulunmaktadır.

Maraş harbi sadece Maraş’ta değil, Fransızların bütün Anadolu’da sonunu getirdi.

Le Temps gazetesi: ‘Eğer Mondros Ateşkes Antlaşması Türk ordusunu silahsızlandırsaydı, eğer bizden önce Kilikya’yı işgal eden İngiltere arkalarında silah bırakmasaydı, eğer Fransa’nın menfaat gözetmeyen politikası milliyetçilere açıklansaydı ve bu politika yabancı ajanlar tarafından durmadan tahrif edilmeseydi işler bu kerteye gelir miydi?’ diye yazıyordu.

Lyon Repuplician ise İngilizlerin Türkleri silahsızlandırmayı beceremediğini söylüyordu. Fransız kamuoyu ise Er menilerin tahriklerini olayların asıl sebebi olarak görüyordu.  

SERDAR YAKAR: Kahramanmaraş’ta 10 Mart 1965’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini memleketinde tamamladı. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden mezun oldu. İlk yazı çalışmaları lise yıllarında Erciyes dergisinde yayınlandı. Üniversite öğrencilik yıllarında ‘Hurûc’ dergisini çıkardı. Millî Gazetede ‘Gençlik’ ve ‘Kültür Sanat’ sayfaları hazırladı. ‘Kadın ve Aile’ ve ‘Gülçocuk’ dergilerinde Yazı İşleri Müdürü, Timaş Yayınlarında Editör olarak çalıştı. Kahramanmaraş Belediyesi Özel Kalem Müdürlüğü, Yazı İşleri Müdürlüğü, Terminal Müdürlüğü, Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü, Kütüphaneler Müdürlüğü yaptı. Bir süre Belediye Memurları Sendikası (BEM-BİR-SEN)’in şube başkanlığını üstlendi. Yazı çalışmaları; yurt genelinde İslam, İlim ve Sanat, Altınoluk, Kadın ve Aile, Gülçocuk, Sur, Mavera, Yedi İklim, Şehir ve Kültür dergilerinde, mahall olarak da; Ukde Haber, Kahramanmaraş’ta Bugün, Kahramanmaraş Manşet, Kahramanmaraş’ın Sesi, Kimlik, Cesur Haber, Yorum gibi gazetelerin yanı sıra Uzunoluk, Kurtuluş, Dört Mevsim Maraş ve Alkış gibi dergilerdeyayınlandı. Bir gurup arkadaşıyla birlikte kurduğu Ukde Yayınları bünyesinde ‘Ukde Haber’ gazetesi ve ‘Kurtuluş’ dergilerini çıkardı. Kitap yayıncılığı yaptı. Birlik TV’nin kuruluşunda yer aldı. Haber 7’nin Kahramanmaraş temsilciliğini üstlendi. Mahallî yayın yapan Yunus Televizyonunda haftalık ‘Ukde Sanat Edebiyat’ programları hazırladı. 2003 yılında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Yüksek Lisans programını tamamlayarak ‘Yerel Yönetimlerde Alternatif Hizmet Sunma Yöntemleri: Kahramanmaraş Belediyesi Örneği’ adlı çalışması ile ‘Kamu Yönetimi Uzmanı’ unvanını aldı. Ortak ve müstakil olarak yayınladığı onlarca kitabı var. Hâlen Onikişubat Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü olarak görevine devam etmekte olup evli ve dört çocuk babasıdır.

UKDE KİTAPLIĞI:

Önceki İçerikHalifelik Üzerine
Sonraki İçerik“Yenilerek Oğluma Sarılmak İstedim!”
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.