Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ne Zaman Tanınacak?

208

    Değerli okur: Şu tarihe dikkat ediniz.

    Çünkü 2024 Yılının 20 Temmuzu çok önemlidir!

    Çünkü Türkiye’nin mavi vatanı Akdeniz’deki kalesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluşuna giden yolun başlangıcı olan Kıbrıs zaferimizin 50’nci yıldönümü kutlanacaktır…

   1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin Rumlar tarafından yok sayılarak, adada yaşayan Türklerin topyekûn ortadan kaldırılmalarını amaçlayan, 15 Temmuz 1974 deki Yunan Cuntası destekli darbe sonrasında Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin ilan edilmesiyle adanın Yunanistan’a bağlanacağı anlaşılmış; bunu kabul etmeyen Türkiye garantörlük hakkını kullanarak Kıbrıs’a müdahale ederek adadaki soydaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamıştı…

   Türkiye’nin Kıbrıs’a çıkması ile başlayan süreç, aradan geçen yarım asır içinde yaşananlar ne acıdır ki, hep buradaki soydaşlarımızın aleyhine gelişmiş, anavatan Türkiye’nin dışında burada kurulu KKTC’yi tanıyan hiçbir ülkenin olmayışı, uluslararası camianın Rum kesimini adanın yasal sahibiymiş gibi tanıması, 50’li yıllardan beri devam eden Rum ambargolarının adada yaşayan Türklere nefes dahi aldırmaması; bugüne değin çözüm adına yapılan tüm müzakerelerin önüne geçmiş, en nihayetinde ne Rum tarafı, ne de Türk tarafı adada ortak yaşayabilmenin şartlarını oluşturamamıştır.

    Bu olumsuzlukta en büyük pay sahibi tabii ki Rum tarafı olmuştur. Çünkü çözüm adına yapılan her müzakerede Türk tarafının vermiş olduğu her taviz Rumlarca yetersiz bulunmuş. Türkiye’nin garantörlüğü kalkmadığı, Türk askeri adayı terk etmediği sürece Rumlar hiçbir çözüme evet demeyeceklerini açıklamışlardır.

    Neden her defasında Türkiye’nin garantörlüğünü, Türk askerinin adadaki varlığını dile getirmişlerdir? Adanın tek garantörü Türkiye midir? Diğer garantör ülkeler İngiltere ve Yunanistan’a, adadaki İngiliz üslerine, Yunanistan’ın Rum kesiminde konuşlu 20 bin civarında askerine ne denmelidir? Adada konuşlu BM askerlerine söylenecek tek bir şey vardır. O da adada yaşanan her sorunda Rum tarafının yanında yer almaları, adada yaşayan Türk tarafının haklarını görmezden gelmeleridir!

   Pekiyi, yıllardan beri süregelen Kıbrıs anlaşmazlığı daha ne kadar sürecek, adada kurulu bu son Türk devleti, daha ne kadar yok sayılmaya devam edecektir?

     Kıbrıs’ta Türkiye ve Türk tarafının attığı her olumlu adımı statükocukla suçlayan Rum tarafının her defasında müzakere masasından kaçtığı, müzakereler sürecine arabuluculuk/gözcülük eden BM ve onun beşli çetesi tarafından ne zaman görülecek, Kıbrıs Türk’ünün hakkı ne zaman gözetilecektir?

    Şu gerçeğin altını kalın çizgilerle bir kez daha çizmek gerekirse; Kıbrıs adasının tapusu Rum tarafına verilse dahi, bu gözü doymaz ikili bu defa da Türkiye’den başka bir taviz koparmanın peşine düşeceklerdir.

    Her uluslararası toplantıda, özellikle de AB sürecinde Türkiye’nin önünü kesen Yunanistan- Kıbrıs Rum Kesimi ikilisinin değişmeyen hedefi; Türkiye’nin dünyadan izolasyonu, gelişmesinin engellenmesi, sinsi emellerinin hedefine ulaşmasından başka bir şey olmamıştır. Tarih boyunca bu amaçlarına hizmet eden her Türlü Bizans oyunu bu ikili tarafından mubah sayılmıştır.

    Kıbrıs konusunun çözümü için geçen süreç yarım asrı aşmıştır. Bir bu kadar daha beklenmeyeceğine, Türkiye’nin konuyla ilgili muhataplarının bakış açılarının ne olduğu bilindiğine göre yapılacak tek bir şey kalmıştır. O da 1983 yılından beri adada yaşayan her türlü kurumu ile devlet olma vasfını çoktan hak eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin tanınması/tanıtılmasıdır.

    19 Eylül 2023 tarihinde Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın BM de yapmış olduğu konuşmada KKTC’nin tanınması yönünde yapmış olduğu çağrı bu yolda atılacak adım için çok önemlidir. Ancak şurası da çok önemlidir ki, yapılan bu haklı çağrıya bugüne değin Rum tarafının yanında yer alan hiçbir ülkeden olumlu bir adım gelmeyecektir. O halde bu yolda yapılacak en önemli şey, Türkiye’nin her alanda işbirliği yaptığı ülkelere çağrıda bulunması, özellikle de son dönemde adanın kuzeyinde varlıkları giderek çoğalan ülkelerin KKTC’yi tanımaları yönünde adım atmalarına destek olmasıdır.

    Şu anda KKTC’de 50 binden fazla Rus vatandaşı yaşamakta, bölgedeki üniversitelerde pek çok yabancı öğrenci öğrenim görmektedir. Bu insanların konsolosluk hizmetlerini sağlamak amacıyla adanın kuzeyinde verilecek diplomatik hizmetler, gelecek yıllarda tanınmaya giden adımlar olarak geriye dönebilir.

   Yine Ercan Hava Limanının bu insanların ülkelerine gidiş-dönüşleri için kullanılması gelecek yıllarda bu havaalanının uluslararası ulaşıma açılmasına vesile olabilir.

  Bu arada Gazimağosa derin limanının sadece Türkiye’ye ile değil adada varlık göstermeye başlayan diğer ülkelerle de ticaret için kullanılması gelecek yıllarda bu limana uluslararası liman statüsü sağlayabilir.

    İşte yukarıda sıralamış olduğum bu gelişmeler KKTC’nin tanınması yolunda atılacak adımlar olacaktır. Tabii ki, bu gelişmelerde en önemli rol Türkiye’ye düşmektedir. Özellikle Sn. Erdoğan’ın BM de yapmış olduğu konuşmasında belirttiği KKTC’nin tanınması için Rusya devlet başkanı Putin’e ve özellikle de iki millet tek devlet tanımlaması ile bildiğimiz kardeş ülke Azerbaycan devlet başkanı İlham Aliyev’e doğrudan yapacağı çağrı ile KKTC’nin tanınmasını istemesi, 2024 yılının en önemli gelişmesi olacaktır.

     İnanınız bu çağrı, Yunan-Rum ikilisini de dize getirecek, özellikle BM ve beşli çetesinin de KKTC’yi tanıması yönünde adım atmasına neden olacaktır. Şurası da unutulmamalıdır ki, 1983 yılında KKTC’nin kuruluşunu tanıyan ülkeleri ambargo ile tehdit eden ABD bu defa bunu yapmayacaktır. Çünkü adanın çevresinde tespit edilen zengin enerji yataklarından o da pay almak istemekte buna giden yolun başında Türkiye’nin de olduğunu bilmektedir.

     Bu gelişme sonrasında dünyanın pek çok ülkesinden KKTC’yi tanıma açıklamaları peş, peşe gelecektir.

   Çünkü Kıbrıs’ın kuzeyi turizm fırsatlarıyla, narenciye çeşitliliği ile üniversitelerinde okuyan on binlerce yabancı öğrencisiyle, yerleşime fırsat tanıyan doğası ve doğal güzellikleriyle, adanın çevresinde tespit edilen zengin doğal gaz ve petrolüyle ama daha da önemlisi bulunduğu konum itibariyle jeostratejik özelliği ile çok önemli nitelikler taşımaktadır.

    Bu niteliklerde pay sahibi olabilmek için önce KKTC tanınmalı, sonrasında da her alanda yapılacak işbirliği ile bu birliktelik en üst seviyeye taşınmalıdır.

   İnancım o dur ki, böylesi bir gelişmenin yaşanması için de çok beklenmeyecektir.

Önceki İçerikToplum Sermayesi – Takım Sermayesi
Sonraki İçerikYeniden Türkçülük
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.