Kurban Çağrısı

117

Kurban sözcüğünü hem lafzi hem şekli anlamda değerlendirebiliriz. Karib, akraba; aynı kökten gelen sözcüklerdir. Yakınlık, yakınlaşmayı ifade eder bu sözcükler. Uğruna kurban olunan şey, kendisine yakınlaşılan, belki de kendisiyle aynileşilen şeydir. “Ben kendimi senin yolunda feda ettim, ben benliğimden çıkarak sen oldum” demektir. Kurban, şekli olarak bir hayvanın kesilmesidir; ancak mecaz anlamıyla, kişinin, uğruna kendisini feda ettiği bütün engelleri “kaldırıyorum” demesidir. İslam’a göre, uğruna feda olunacak, kendisine kurban kesilecek tek varlık, Allah’tır. Bunun dışında hiçbir değer için kurban olmaz.

Kurban, dini bir terimdir. Hak ya da batıl, bütün dinlerde kurban; hem şeklen hem lafzen vardır. Kurban sözcüğü Kuran’da on, İncil’de altmış, Zebur’da yirmi, Tevrat’ta üç yüz dokuz kez geçer. Hac Suresi 34’te Yüce Allah “Biz her ümmet için bir kurbanlık hayvan kesme zamanı/kurbanlık hayvan kesme yeri/kurbanlık hayvan kesme tarzı belirledik ki, kendilerine rızık olarak verdiğimiz kurbanlık hayvanların üstüne Allah’ın ismini ansınlar. Sizin tanrınız bir tek tanrıdır; o halde yalnız O’na teslim olun. Alçakgönüllü, saygılı kişileri muştula.” der. Diğer dini kitaplarda da kurbanın, kulları Tanrıya yaklaştıracağı, kurbanın kesim şartları uzun uzun anlatılır.

Bizim kültürümüzde, iki dini bayramdan biri olan bu bayramda kurbanlar kesilir, etleri ihtiyaç sahiplerine, komşulara dağıtılır. Yoksullar sevindirilir, birbirine uzak düşenler yakınlaşır. Hocalar tarafından kurbanın hikayesi anlatılır, şeklin dayandığı öze pek inilmez. Hele, Hz. İbrahim ile oğlu İsmail arasındaki konuşma, bir teslimiyet örneği olarak, pek hazin şekilde aktarılır. Her yıl kurban kesenler de sadece bir ritüeli tekrarlamış olurlar. Kurbanın manası bu mudur, böyle mi anlaşılmalıdır?

Dinimizde bütün ritüellerin tek hedefi vardır: Allah’la yek-vücud olmak. “Kurbanın ne etleri ne kanları Allah’a ulaşır. Allah’a ulaşan ancak takvanızdır.” denir Hac suresi 37’de. Namazın da, orucun da, haccın da tek hedefi vardır: İnsanı kul yapmak. İnsanı Allah’a yaklaştırmak. Bir namaz ki, bir oruç ki, bir kurban ki, bir hac ki sizi takva sahibi yapmıyor; bunların tamamı boş bir eylemdir, boşa çekilmiş zahmettir.

Suyu akan dere, çevreye hayat verir. Suyu akmıyorsa o dere çevre için mikrop üreten bataklıktır. Dereden akan su, akarken hem çevreyi bereketlendirir hem bir hedefe doğru ilerler. Ulaşacağı yer, deryadır.  İnsan da ibadetlerinde bir hedefe koşmalıdır. Hedefsiz ibadet, külfettir, sıkıntıdır, başa kakmadır. Parçası olduğu deryaya kavuşma arzusuyla koşan deredeki su gibi, Allah’a kavuşma niyetiyle kurban kesen bizler, her adımımızda bilinç ve iman düzeyimizi artırmalıyız. Bizi bizden alan, bizi dünyacı kılan, egomuzu güçlendiren, nefsimizi şımartan, kulluk aşkımızı körelten bütün engeller, kurbanın akan her damla kanıyla kaldırılmalıdır, temizlenmelidir.

Güzellik adına yapılacak bir şey varsa, bunu yapmak için hiçbir şey geç, değildir. Bu bayram kendi kendimize haykıralım: “Kin ve nefret duygumu öldürdüm; kibirliliği, bencilliği, cimriliği bir koç gibi kestim; dünya tutkusunun, tamahkarlığın, muhterisliğin kanını son damlasına kadar akıttım; mazoşist, narsis, sadist duygularımı bir daha çıkamamak üzere gömdüm; vefasızlığı, nankörlüğü, değerbilmezliği gönül dünyamdan kovdum; mevki, kadın, para tutkusunu sınır dışı ettim.” Öz olarak, “Her türlü maddi ve manevi pisliklerden kendimi kurtardım, yani hadesten ve necasetten tahareti gerçekleştirdim.” Bunların bütününü, en azından bir kısmını diyebiliyorsak, biz kurbanımızı kesmişizdir.

Kurbanınız, kurban olsun.