Kur’ân ve Sünnete Göre Âdâb-I Muâşeret

118

Arapça isim olan Âdab kelimesinin Türkçedeki karşılığı; ‘göz önünde bulundurulması gereken âdetler,
usûller, esaslar
ile Ahlâken uyulması
gereken hususlar; terbiye ve nezâket kaideleri
’ olarak açıklanabilir. Muâşeret ise ‘Bir arada iyi geçinerek yaşama’ demektir. Âdâb-ı Muâşeret’i de ‘bir
toplulukta uyulması gereken ve insanlar arasındaki davranışları düzenleyen nezâket,
saygı ve görgü Kaideleri
’ olarak anlamamız gerekir.

Klâsik mânâda Âdâb-ı Muâşeret; ‘Kanunla sağlanan düzenlemeler dışındaki insan ilişkilerini belirleyen;
örf, âdet ve gelenekler ile dîni inanışlara, millî olan kültüre ve beynelmilel
olan medeniyete dayalı davranış normlar
ı’ olarak târif edilir.
Türkçemizdeki karşılığı ‘Görgü Kuralları’dır.

Görgü kurallarına uymayanlar,
resmî makamlar tarafından yargılanmaz ve cezalandırılmaz. Kurallara uymayanlar,
yalnızca toplumun diğer fertleri tarafından kınanır, ayıplanır, uyarılır. Görgü
kurallarına uymamayı alışkanlık hâline getirenler dışlanır. Kurallara
uymayanları medenî ölçüler içerisinde ve lisan-ı münâsiple uyarmak,  tepki göstermek, toplumun her ferdinin görevi
olmalı.  Aksi takdirde, kural dışı
hareketler yaygınlaşır ve toplumdaki huzursuzluk artar, insanî ilişkiler
zedelenir. Fertler arasında dayanışma
ve yardımlaşma azalır. Bu olumsuzluklar neticede toplumun huzurunu bozar,
devletin gücünü de törpüler.

Batıda görgü kuralları ile ilgili
ilk düzenlemeler on altıncı yüzyılda başlatılmış. İtalyan Yazar Baldasare
Castiglione,  Nezâket Kitabı isimli çalışmasını 1528 yılında yayınlamış.
İngilizler Brummel ve Amerikalılar Eleonar Life ile, konuya 9 ve 12 yıl sonra
girebilmişler.

Kur’ân-ı Kerîm’in ve Hadis-i
Şerif’lerin dünya hayatı ile ilgili bölümleri, biz Müslümanların uymak
mecburiyetinde olduğumuz görgü kurallarının temelini oluşturur. O kuralları
titizlikle uygulayan ilk insan da şüphesiz Hazret-i Muhammed (sav) Efendimiz
olmuştur.

Batılılar daha selâm vermeyi
bilmezlerken,  Müslümanlar bir araya
geldiklerinde kimin daha önce selâm vereceği konusunda bilgi sâhibi
idiler.  İslâmiyet; insanların ve
insanlığın hayrına olmayan hiçbir emri, yasağı ve tavsiyeyi ihtiva etmez.
İslâm’da her ne varsa, insan içindir, insana faydalıdır. O halde dinî hükümler
arasında yer alan görgü kurallarına uymak, geniş anlamda ibâdettir. 

İslâmiyet’in koyduğu görgü
kurallarından batılılar hâlâ haberdar değildirler. Meselâ: Gıybet…  Avrupalının ayıp bile saymadığı bu
hareket, inancımızda kesinlikle yasaklanmıştır.

Temelinde İslâm bulunan
kültürümüzde görgü kuralları, imbikten geçerek saf bir nezâkete, inceliğe,  alçak gönüllüğe, samîmiyete ve insanlığa dönüşen hareketlerle zenginleşmiştir.

Zaman zaman, bildiğimiz kurallara
uymamak gibi bir rahatlığı tercih edenlerimize de rastlanır. Bu gibi
kardeşlerimize hareketlerimizle örnek olmalı, küçük düşürmeden bal tadında
sözlerle ve mutlaka baş başa iken uyarmalıyız.

Âdâb-ı Muâşeret kaideleri geniş kapsamlıdır. Bizim görgü
kuralları diye adlandırdığımız bu kurallar çoktur. Birkaçı şöyledir:

o  
Herkese karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmak

o  
Selâmlaşmak. (Selâm vermek sünnet, selâma
mukabele etmek farzdır.)

o  
Kötülüğe karşı iyilik yapmak

o  
İmkânlar ölçüsünde ikramda bulunmak.

o  
Büyüklere hürmet, küçüklere şefkat göstermek

o  
Kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi
başkasına yapmamak

o  
Dargınları barıştırmak ve dargınlığa son vermek

o  
Kusurları örtüp dostlar hakkında iyi şeyler
söylemek

o  
Öfkeye hâkim olmak

o  
Vücut, çevre e iç temizliğine âzâmî ölçüde
dikkat etmek

o  
Her türlü kötü alışkanlıktan uzak durmak

o  
İnsanları iyiye, doğruya güzele yönlendirmek

o  
Verdiği sözü yerine getirmek, randevularına
vaktinde gitmek

Mehmet Dikmen ve Sabri Okka’nın müştereken hazırladıkları Kur’ân ve Sünnete Göre Âdâb- Muâşeret
isimli eser, 16 X 24 santim ölçülerinde ve 629 sayfadır.

Eserin ‘Takdim’ başlıklı yazısında: ‘Edep kurallarına, farz ve sünnetin dışında yapılması tavsiye edilen
nâfile davranışlar olarak bakmak doğru değildir. Edep kuralları, ilgili olduğu
konunun en mükemmel mânâda gerçekleşmesi, o konuda Allah’ın râzı olduğu kulunu
görmek istediği keyfiyetinin elde edilmesi için, mutlaka uyulması gereken
kaideler manzûmesidir. Bu kuralların dinî hükmü, bâzen farz, bâzen vâcip, bâzen
sünnet olabilir.
’ Cümleleri dikkat çekiyor.

Mehmet Dikmen ve Sabri Okka, Kur’ân-ı Kerîm ve Hadis
kitapları dışında 62 adet kitaptan faydalanarak âdeta bir külliyat meydana
getirmişler.

Bir ‘edeb kitabı
olarak hazırlanan eser, başta temizlik olmak üzere inanç, ibâdet, insanların
duyguları, alışkanlıkları, ve ilişkileri, aile hayatı, kadın ve erkek
ilişkileri,  sosyal ilişkiler, kamu
yönetimi, ticârî hayat ve kazanç ilişkileri gibi ana başlıklar altında toplanan
150 alt başlıktan oluşuyor.

Her evde başucu kitabı olarak bulunması gereken eser, başarılı
ve bahtiyar bir hayat için faydalı bir rehberdir.

DEMLİK YAYINLARI:  Nâmık
Kemâl Mahallesi, 8. Sokak Nu: 125, Dâire: 1 Esenyurt, İstanbul.  Telefon:
0.212-515 03 33 e-posta:
info@kityay.com. www.kityay.com

 

MEHMET
DİKMEN:

1951 yılında İstanbul’da doğdu. Aslen
Kastamonulu’dur. 1970 yılında İstanbul’da İmam Hatip Lisesi’nden ve Yüksek
İslam Enstitüsü’nden mezun oldu. Çalışma hayatına Yeni Asya Gazetesi’nde editör
olarak başladı. 1981 yılında 4 ay kısa dönem askerlik yaptı.

1983 yılında Cihan Yayınları’nda editör
olarak görev aldı. 1994 yılında Türdav Yayın Müdürlüğü’ne geçti. 50’den fazla
eser hazırlayan Mehmet Dikmen evli ve üç evlat babasıdır.

 

SABRİ
OKKA:

 

KUŞBAKIŞI

AHMET
MİDHAT EFENDİ VE DÖNEMİ

Kitabın uzun bir adı var: ‘Kâmil Yazgıç, Oğlunun Kaleminden AHMET
MİDHAT EFENDİ ve DÖNEMİ
.’

Modern Türk edebiyatının kurucularından
olan gazeteci, roman ve tiyatro yazarı Ahmet Midhat Efendi (1844-1912)
döneminin en çok okunan yazarlarından biridir. ‘Letâif-i Hayat, Çengi, Dürdâne Hanım, Yeniçeriler, Avrupa’da Bir
Cevelân, Muhaberat ve Muhaverat
’ başta olmak üzere pek çok eser telif
etmiştir.

12,5 X 19,5 santim ölçülerinde lüks Ivory
kâğıda basılı eser 376 sayfadır.

Ahmet Midhat Efendi’nin hâtıraları, yazarın
oğlu Dr. Kâmil Yazgıç tarafından kaleme alınıp 1939’dan 1945’e kadar Tan,
Marmara ve Vakit gibi gazetelerde tefrika halinde yayınlanmıştı. Dr. Erol
Gökşen tarafından kitap hâline getirilen bu hâtıralar, Midhat Efendi’yi, yaşadığı
dönemin atmosferi içinde anlatıyor.

Hâtıralar, Küçük Ahmet’in Mısır Çarşısı’ndaki
esnaf çıraklığından ‘Ahmet Midhat Efendi’liğe uzanan entelektüel yolculuğuna,
Rusçuk memuriyetinden Tercüman-ı Hakikat yıllarına, Hamidiye dönemindeki
gazetecilik maceralarından meşhur Beykoz yalısındaki gündelik hayata; Ahmet Râsim’den
Muallim Nâci’ye, Nigâr Hanımdan Hüseyin Rahmi Gürpınar’a kadar dönemin önemli
aydınlarının yer aldığı bir zaman dilimini ihtivâ ediyor.

Ahmet Midhat Efendi, Kafkasya göçmeni fakir
bir aileye mensuptur. O kadar fakirdir ki, her gün yayınayak ve yürüyerek işine
gidip geliyor. Akıllı ve bilgilidir. Aktarlık mesleğinde uzmanlaşıyor.
Hazırladığı târifler çok beğeniliyor ve dükkân sâhibinin kazancından daha çok
bahşiş alıyor. Kazandığı paralarla özel ders alıp okuma-yazma ve yabancı dil
öğreniyor.

Günümüz gençlerine örnek olacak bu
harikulâde hayatın devamını eserden tâkip edenler, Osmanlı’nın son dönemindeki
sosyal ve edebî hayat ile o dönemde yaşayan kalem erbabı tanınmış kişiler
hakkında da bilgi edinecekler.  

VAKIFBANK KÜLTÜR
YAYINLARI:
 Gülbahar Mahallesi, Büyükdere Caddesi Nu: 97/A Kat: 4 Şişli, İstanbul.
Telefon: 0.212-354 57 30, e-posta:
info@vbky.com.tr  //  www.vbky.com.tr 

 

ZEYTİNLİKTEN
SOFRAYA ZEYTİNYAĞININ HİKÂYESİ:

Kur’ân-ı Kerîm’in 95. Sûresine adını veren
ve üzerine yemin edilen Zeytin, yapraklarını yaz-kış dökmeyen nâdir ağaçlardan
birinin meyvesidir. Meyvelik ve yemeklik türleri vardır. Üretimi ve tüketime
hazırlanması da kendisi kadar insana haz verir. Ağacının ömrü 100 yıldan
fazladır. Türkiye’de her yıl 500.000 tonu yemeklik, 2.000.000 tonu yağ zeytini
olmak üretim yapılmaktadır. Dünyânın başta gelen ülkelerinden biriyiz. Yağı,
hekimlikte de kullanılır.

Yaprakları ve dalı, barışın sembolü olarak
kullanılan zeytinin hikâyesini Patricia Ohara, Richard Blatchli ve Zeynep Delen
Nican 15,5 X 22,5 santim ölçülerindeki kitabın 396 sayfasına yazmışlar. Eser,
Zeynep Delen Nican tarafından Türkçeye tercüme edilmiş.  

Binlerce yıldır sofraların, kültürün, ekonominin,
kısacası hayatın bir parçası olan zeytin ve zeytinyağı, târihin bütün insanlığa
mirasıdır. Biraz derinlemesine ilgilenen herkesin gözlerini ışıldatan bu
zenginliği yakından tanıdıkça hayran olup yüceltmemek elde değildir. Özellikle
son yıllarda sağlıklı bir hayat yaşamanın yollarının daha fazla aranmaya
başlamasıyla zeytinyağına yönelik ilgi de giderek artmıştır. Yıllarca devam
eden ve kıtalararası çalışmanın ürünü olan bu kitabın orijinali, İngiliz
Kraliyet Kimya Derneği tarafından yayımlandı. Üretiminden depolanmasına,
sağlığa faydalarından kusurlarına, zeytin ağaçlarının dikiminden hasat
şenliklerine kadar bütün yönleriyle zeytinyağının hikâyesi, başta üreticiler ve
tüketiciler olmak üzere zeytine gönül bağı olan bütün zeytin severler için
anlatılıyor…

Adı etrafında bir kültür oluşturulan zeytin
ve zeytinyağı, iktisâdî ve sosyal boyutlarıyla kendine has bir hayat ve sağlık
pınarıdır. Eser bize hem zeytini bütün özellikleriyle, hem de zeytinciliğimizi
bütün haşmetiyle dünyaya tanıtıyor. Aynı zamanda üreticiler, tüketiciler,
ziraat fakülteleri ve zeytincilik enstitüleri öğrencileri için güvenilir bir
rehber niteliğine sâhiptir. Tennik bilgiler ihtiva etmesine rağmen sıkılmadan
okunabiliyor.

TÜRKİYE İŞ BANKASI
KÜLTÜR YAYINLARI:

 İstiklal Caddesi Meşelik Sokağı Nu: 2 Kat: 4
Beyoğlu, İstanbul. Telefon: 0.212 252 39 91 Belgegeçer: 0.212-243 56 00
bilgi@iskultur.com.tr 
İnternet:
www.iskultur.com.tr  

 

SAĞIM
SOLUM ÖNÜM ARKAM…

Saklambaç, bilgisayarın, bilgisayar
oyunlarının ve hatta televizyonun bulunmadığı günlerde, kız-erkek bütün
çocukların eğlenceli, hareketli ve mâsum bir
oyunu idi. ‘Sağım solum, önüm arkam sobe, saklanamayan ebe
’ sloganı ile
başlardı. Yeşim Erdem, 13,5 X 21,5
santim ölçülerindeki 512 sayfalık ‘Sağım
Solum Önüm Arkam’
isimli eserinde, 40 yıllık yakın târihimizin
saklananlarını, unutulanlarını roman kahramanları üzerinden anlatıyor.

Hâdiseler, iki ailenin, Selen ile Ceren ve
Eylem ile Devrim adlı kız kardeşlerin hikâyesi ile anlatılıyor. Küçük bir Ege
kasabasında yaşayan genç kızlar sağ sol saflaşmasına, mahalle çocuklarının
çekişmesine şâhit olurlar. Her biri sâdece seyircisi değil bizzat faili de
oldukları bu gelişmelerden yara almadan kurtulamaz; günbegün şiddetin gemi
azıya aldığı bir ortamda katledilen gençliği, darbe dönemini ve baskıyı
yaşarlar.

Günümüzü de anlatan bu roman,
başkarakterlerin büyükşehre göçlerini, kuşak çatışmasını, kardeş rekabetini,
aile kurma gayretlerini ve aşklarını gözler önüne seriyor. Tâcizlere, baskıya,
haksızlıklara rağmen hayata tutunan kadınlar ezilmemeye çalışıyorlar. Özellikle
de tükenmeyen arayışları ve adâlet duygusuyla gazeteci Selen… Ne var ki bu
nitelikleri onu yıllar önce işlenen siyâsi bir cinâyetin ardındaki sır
perdesini aralamaya, daha da ötesi, gerçeklerle duyguları arasında bir seçim
yapmaya zorluyor.

Yazar, yakın târihimizin hakîkatlerine,
mensubu bulunduğu tarafın gözüyle bakıyor ve farklı değerlendirmelerde
bulunuyor. Sorgulayıcı bir üslûbu var. 
Vardığı hükmü; ‘Bu topraklarda ne
yaparsan yap, ne kadar barışcı olursan ol, asla savaştan kaçmak mümkün değil
.’
Cümlesiyle özetlemek mümkün…

Öyle
mi
?’ diye soranlar da olacaktır elbette…

CAN YAYINLARI:

 Hayriye Caddesi Nu: 2 Galatasaray,
Beyoğlu-İstanbul. Telefon: 0.212-252 59 88

Belgegeçer:
0.212-252 72 33 e-posta:
yayinevi@canyayinlari.com  // www.canyayinlari.com 

  

KISA KISA / KISA
KISA…

1-        
ÜSTATLAR KONUŞUYOR: Konferanslar / Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları. 

 2- TÜRK İNSAN MÜHENDİSLİĞİ: Dr. Tahir Tamer
Kumkale / Pegasus Yayınları.

 3- SOVYET SONRASI ORTA ASYA: Doç. Dr. Güngör
Turan / Tasam Yayınları.

4- MİLLİYETÇİLİĞİMİZİN TEMEL FİKİRLERİ: Câhit Okurer. Dergâh Yayınları.                                                                 

 5- BEDEL: Selcan Taşçı / Bilgeoğuz Yayınları.

 

 

DERKENAR

HANGİSİ DOĞRU, NİÇİN?

YAVUZ
BÜLENT BÂKİLER 

GÖRMEMEZLİKTEN
GELDİ / GÖRMEZDEN GELDİ Hangisi doğru, Niçin?

GÖRMEZDEN GELDİ ifâdesi doğrudur. GÖRMEMEZLİKTEN GELDİ
deniliyorsa da  GÖRMEMEZLİK şeklinde bir
kelimemiz yoktur. Bu sebeple ikinci ifâdenin yanlış olduğu kanaatindeyim.  

MECBÛRÎ
/ ZORUNLU  

ZORUNLU uydurma kelimelerimizdendir. ‘Arapçadır’ diyerek MECBURİ kelimesini kullanmayanlar FARSÇA’nın zor
köküne ‘unlu’ ekini yapıştırarak ‘zorunlu
uydurmasını ileri sürüyorlar. Fakat ZORUNLU kelimesinin de yaygınlaştığını
görüyorum.

‘AHLÂK’
mı / ‘ETİK’ mi?  

AHLÂK-ETİK kelimelerinden doğru olanı AHLÂKTIR. Arapça
olmasına rağmen doğru ve güzel bir kelimedir. ETİK Yunanca bir kelimedir. Biz ‘Ahlâklı
adam! Ahlâksız adam’ yerine: ‘Etikli
adam! Etiksiz adam
!’ diyemeyiz.

Önceki İçerikBabek Unutulan İsyancı*
Sonraki İçerikDiyanet İşleri Başkanı Ve Siyaset
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.