Konudan Konuya (6)

72

Çocuklar mektebe / okula niçin gider? Teneffüste / dinlenmek
için verilen arada, arkadaşlarıyla oynamak, hoş vakit geçirmek, koşup durmak,
itişip kakışmak, gazozlu içecekler içmek, biraz da gevezelik yapmak vb. gibi
şeyler için mi? Yoksa ders yorgunluğunu giderip, yine dinç ve istekli bir
şekilde, öğretmenin karşısında dersi, tekrar dinleyebilmek için mi?

     Tabii ki, yeni
bilgilere hazır ve istekli hâle gelmek, enerji ve dikkatlerini tazelemek için,
teneffüse çıkarlar. Kısa bir yenileşmeden sonra, zinde olarak, öğretmenlerin
karşısında yer alırlar.

     Evet okula, okul
için değil, okuldan sonraki hayata kendilerini hazırlamak için giderler. Demek
ki okula, ders saatleri arasındaki nefes alış ve soluklanmalar için
gitmiyorlar.

     İşte dünya da bir
okuldur. Dünya’da, dünya için bulunmuyoruz. Dünya’da dünya sonrası, ebedî /
sonsuz, süresiz hayatı / yaşamı kazanmak için varız.

     Elbette dünya’da
eğlenmeye, dinlenmeye, gezmeye tozmaya ihtiyaç duyulur ve gereklidir de. Ama
bunları gaye değil; gayeye hizmet eden araçlar olarak görmeli.

     Hangi iş, meslek
ve görev içinde isek; onu daha iyi yapmalı. Çünkü bunun aynı zamanda, bizi
dünya sonrasına daha iyi ve zinde olarak hazırlayan bir geçiş süreci olduğunu
bilmeli.

     Kısaca, vasıta /
araç; maksat ve gayenin / amacın asla yerini almamalı.

 x

     Tarlaya, kalmak
için mi gideriz? Tarlaya giderken; yatak ve yorganımızı da götürür müyüz?

     Elbette ki, hayır.
Tarlaya o günkü işimizi görmek, tarlayı sürmekse sürmek, hasılatı toplamak ve
getirmek üzere gideriz.

     Tarlaya aslında, uzun kış aylarını rahat ve
refah içinde geçirmek için gideriz. Yani tarlaya tarla için değil, kışı rahat
geçirmek için gideriz.

x

     Trene, otobüse,
vapura niçin bineriz? Bir değişiklik olsun, zamanım biraz da böyle geçsin diye
mi? Yoksa vasıta ve araçları, bir yerden başka bir yere gitmek için mi
kullanırız? Tabii ki vasıta ve araçlara; murat ettiğimiz, istediğimiz bir yere,
bir şehre, bir mahalle gitmek, ulaşmak için bineriz?

     Elbette bu kısa ve
uzun seyahat ve yolculuklarda hoş, güzel manzaraları görmek de var. İnsanın
içini açan seyirlerde bulunmak da. “Tebdili mekânda ferahlık var.” dediğimiz
gibi, yolculuğun güzel tarafları var; ama bunları gaye değil, gayeye giderken,
gayenin bizlere sunduğu peşin karşılıklar olarak algılamalıyız.

x

     “Beşerin türlü dalâletleri var

                Putunu kendi yapar, kendi
tapar.”

     İnsan ne tuhaf bir
mahlûk / yaratık be dostlar! İçki, kumar ve sigarayı kendisi bulmuş, yapmış
üretiyor! Zamanla zararını da biliyor, görüyor; fakat tutkunluğundan bir türlü
vazgeçmiyor / caymıyor! Bile bile lades değil mi?

     Hem parasını, hem
canını yele veriyor, hem de baha biçilmez, yerine konulmaz, en kıymetli şey
olan zamanını, hiç uğrunda feda ediyor.

                                                          Bu nasıl akıl, bu nasıl
mantık?

       Zararları için, söz kalmadı artık.

x

                        
Suya atılan taşın düştüğü yer, aslında küçük bir nokta;

                        
Dalgasının ulaştığı yer ise, görünmez olur ufukta.

x

                         Sarf ettiğin söz de belki
bir kelime, belki bir hece;

                        
Yerinde söylenmediyse, incitir seni gündüz gece!

x

                        
Şanlı Peygambere dendi: Başla önce evinden;

                        
Yankı buldu bu ses, dünyanın hemen her yerinden.

 

Önceki İçerikHolywood Neden Recep İvedik Filmi Çekmez?
Sonraki İçerik“İslâm ırkçılığı reddeder!”
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.