Ata yadigârı ‘O Gazi Topraklar’
asırlardan beri yasemin kokar,
Kimi zaman sevdası olur vatan özleminin,
Kimi zamansa aşkın, sevginin, nice sevdaların
destanını yazar…
Tam 46 yıl olmuş o ilk günün
ardında kalan zaman, sanki dün gibi!
Önce vatan, sonra vazife, sonrasında ise
hatıralarda kalan nice yaşanmışlıklar var…
Yazmakla bitmez Kıbrıs’ı;
O limon çiçekleriyle süslü ağaçlarını,
portakallarla kuşanmış dallarını,
Ama ille de yasemin kokulu sevdalarını…
Baharına pek de güzel eşlik eder gelinciklerle
kır çiçekleri,
Kaplayınca adanın her yanını papatyaların
sarısıyla, gelinciklerin alı.
Süslenir, adeta telli duvaklı gelin olur
Boğazla, Lefkoşa arası…
Hasat mevsimi geldiğinde başakların altın
sarısı kaplar Meserya’yı,
Mevsimlere ayrıcalık tanımaz Beşparmakların alıyla moru;
Toroslara sevdalıdır, O dağların her karışı,
her yolu…
İlk kez o dağlarda duyuldu 1974’ün 20
Temmuzunda Mehmetçiğin sesi…
Rüzgâr susmuş, kuşlar durmuş, sadece ilahi bir
kudretin sesi olmuştu o yiğitlerin dinletisi.
Bu dinletinin dizeleri;
Sevginin, özgürlüğün, vatanın, milletin, ay
yıldızlı sevdasının sesiydi.
Beşparmaklarda yankılanan türkülerin kimisi
yavuklulara seslendi;
Kimisi özgürce yaşamak dedi…
An geldi; o cesur yürekler vatan, vazife
uğruna can verdi,
An geldi; düşmanım demedi Rumlara suyunu da, aşını
da pay etti…
Ya nesiller boyunca özgürlükleri, vatan
belledikleri topraklar için;
Sabırla direnen Kıbrıs Türk’üne ne denmeli?
Onlar nasıl nitelenmeli?
Yılmadılar çalıştılar.
Gündüzleri kimileri okulda, kimileri iş
yerlerinde,
Mücahit, Mücahide oldular;
Tarihin hiçbir döneminde diz çökmediler,
Yıllar boyunca geceleri mevzilerde,
barikatlarda dimdik durdular…
Şahadet şerbetini içtiler ama ne İngiliz’e, ne
Rum’a asla teslim olmadılar.
Gün bittiğinde, yeşili de kaybolur,
‘Toprak Ananın’ rengi sarıp
sarmalar adanın her yerini…
Bir hasret bulutu çöker Baf’a, Larnaka’ya,
Limasol’a, Erenköy’e…
Ecdadımız dile gelir, sesi duyulur,
Tarihin derinliklerinden fısıldar her biri;
Geçmişimizi anlatır genç nesillere…
Gecelerin ıssızını yaşanmış nice sevdalar
kaplar,
Yaseminlerin kokusu sarmalar Lefkoşa’yı
Dolunayın ışık saçan ruhu, uzakları
çağrıştırır,
Bir de mehtabın sihri yansımışsa Girne’ye,
Anılar yumağında yaşarsın her ne kaldıysa
geriye…
Ağustos böcekleri sustuğunda o an,
Adanın sessizliği, hüzzam makamına döner;
Kuytulara dökülür, kulaklarda çınlar sevgi
dolu kelimeler…
Yıllar öncesinin ufuk hattına takılı kalır
gözler,
Kırnı’da, Dikomalar’da, Kutsovendi’de,
Haspolat’ta,
Yaşananlarla sarsılır nice yürekler…
Yıllar, yıllar geçer;
Saçlar kırlaşır, yüzlerde oluşur derin
çizgiler…
An gelir, zaman durur!
O son nefes de gider…
Yazı biter,
Kalem düşer,
Yavaşça kapanır gözler…
Işıklar kararmıştır,
Beşparmakların yıldızları da söner.
Yaşam, göğün sonsuzluğuna döner…
Hüzün çiçeklerinin boynu bükülür,
İlmek, ilmek örülmüş hayatlardan;
O topraklara hasret birkaç söz dökülür:
‘’Elveda Kıbrıs, Elveda Vatanım’’
Geride kalan ise;
Sadece bir hoş sadadır…