Kıbrıs Dosyası (BM ve AB tarih sürecinden yansımalarıyla) (2)

53

Türkiye’nin AB ile müzakerelere başladığı ilk günden bugüne kadar, yürütmüş olduğu Kıbrıs politikalarına, iktidarda bulunan AKP’nin ve liderlerinin açıklamalarına baktığımızda; önümüzde ki dönemde adada; Annan planına benzer yeni bir referandum sürecinin yaşanacağı, ya da; garantör ülkelerin katılımıyla BM gözetiminde yeni bir uzlaşmanın temellerinin atılacağı söylenebilir.

Bunun yanı sıra, 2008 yılından buyana devam eden müzakereler sürecinde Türkiye’nin tüm iyi niyetli çabalarına rağmen, Rum tarafının adanın tek sahibi, yasal hükümeti gibi davranması, Yunanistan’ın her dönemde, Rum tarafını bu yönde cesaretlendirmesi, BM ve AB’nin de bu gayrı yasal zemini desteklemesi; ne yazık ki, bu konuda çözümün önündeki en büyük engel olmaya devam etmektedir.

Şurası da unutulmamalıdır ki! Kıbrıs konusunda, ‘Annan Planı’ döneminde ülkemizin ‘bana göre yapmış olduğu stratejik –  politik hatalar’,  BM genel sekreterinin anlaşılamayan konularda sürece dâhil olması çağrısı!

24 Nisan 2004 tarihinde yapılan referandum öncesinde, Kıbrıs Türk Halkına yaşatılan ama bir türlü yerine getirilmeyen o pembe hayaller; günümüzde yürütülen Kıbrıs politikaları için unutulmaması gereken derslerle doludur!

”Birleşik Kıbrıs – AB’ye üyelik” çağrılarının/hayallerinin havada uçuştuğu, ata yadigârı Kıbrıs adasının 1974 Barış harekâtıyla, özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuştuğu Kıbrıs Türk Halkının yaşadığı ‘O Gazi Topraklara’ gelince!

O zaman kesitinde, Annan Tuzak Planında yaşananları hatırlamak adına o sürece baktığımızda:

2003 yılında K.K.T.C’de ülke yönetimini devr alan CTP-BG iktidarının biz yenilikçiyiz sloganı ile hedeflerinin ‘Birleşik Kıbrıs’olduğunu açıklayan Sn. Talat;  Kıbrıs Milli Davamızda son 60 yılda elde edilen tüm kazanımlarımızı, müzakere masasında görüşmekten hiç çekinmemişti!

Gerçek o dur ki! 2009 yılının son ayları ile 2010 yılının baharında, Kıbrıs Türk Halkı için ada da var olup olamayacaklarının belirleneceği bir dönem yaşanmıştı!

O dönem; ya Rum’ların ağırlıklı olarak yönetim sorumluluğu olan, Kıbrıs Türk Halkının ‘Halk’ statüsünden ‘Toplum’ statüsüne indirildiği bir çözümü getirecekti!

Ya da, Kıbrıs Türk Halk’ının 19 Nisan 2009 tarihinde ortaya koymuş olduğu iradesine uygun olarak 1983 yılından beri var olan KKTC’nin, sonsuza kadar yaşayacağı ve uluslararası arenada tanınmanın önünü açacak yeni bir dönemi başlatacaktı…

Geride kalan bu süreçten, günümüze baktığımızda:

Kıbrıs konusunu ”Birleşik Kıbrıs, Tek Halk, Tek Egemenlik” zemininde çözmek adına o dönemde uygulanan politikaları, yapılan müzakereleri, bu konuda sivil toplum kuruluşlarının yapmış olduğu açıklamaları, kimi teslimiyetleri, adada Rum tarafı ile kol, kola yapılan etkilikleri, kimi uluslararası kuruluşların açıklamalarını, ABD ve İngiltere adına taleplerde bulunan siyasi liderlerinin ortaya koyduğu arabuluculuk faaliyetleri değerlendirdiğimizde;

Adada kalıcı bir çözüm adına ve Kıbrıs Türk Halkı için elde edilebilen hiçbir politik başarı yoktur.

Çünkü Rum tarafının Kıbrıs konusunda ortak çözüm bulmak adına bir tercihi yoktur! Güney Rum kesimi Kıbrıs adasında elde edebileceği her şeyi elde etmiştir.

Son adım olarak Kıbrıs’ta, Kıbrıs Türk Halkını nasıl azınlık statüsüne indirebilirim, Türkiye’nin garantörlük hakkına nasıl son verebilirimin peşindedir!

Bu son iki hedefe ulaştıktan sonra yapacağı tek bir şey vardır! O da son bir hamle ile adanın Yunanistan’a bağlanmasıdır! Bu ulusal amaçlarından hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir, hiçbir neden uğruna vazgeçmeyeceklerdir..!

Günümüzün uluslararası politik gelişimini, Ortadoğu’da yaşanan olayları, adanın çevresinde bulunan petrol ve zengin doğal gaz yataklarının varlığını, bölgedeki enerji boru hatlarının İskenderun körfezinde düğümlendiğini, adanın aynı zamanda Akdeniz’de adeta bir uçak gemisi gibi ABD ve İngiltere tarafından bir askeri üs olarak kullanıldığını ve Ortadoğu’yu kontrol ettiğini değerlendirdiğimizde;

Kıbrıs adasının, Türkiye ve adada kurulan son ‘Türk Devleti K.K.T.C’ için ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Kıbrıs adasının tarihsel yapısı içerinde 307 yıl kalan atalarımızın, yüzyıllar öncesinden bu adayı elinde bulunduran tarafa, Akdeniz’de ve Ortadoğu’da sağlayacağı stratejik üstünlüğü bilerek hareket etmeleri, bugün içinde aynı tercih içinde olmamızı gösteren tarihsel bir gerçektir.

Unutulmamalıdır ki, Kıbrıs adasında tarihsel, hukuksal ve coğrafi yönden haklarımız vardır. Bu haklarımızı savunmak Türkiye ve K.K.T.C’de yönetimde bulunan iktidarlara düşmektedir.

Türk Milletinin ”Milli Davamız” dediği Kıbrıs konusu bugünde aynı özelliği taşımakta, adada yaşayan Kıbrıs Türk Halkı, göndere çekilen milli ve devlet bayrakları, şehitliklerimizde yatan kahramanlar, çözüm adına teslimiyetin değil, bu haklı davamızda tüm kazanımlarımızın bulunacağı bir çözümü istemekte ve bu davanın türbedarlığını yapmaktadırlar…

Pekiyi, 1968 yılından bu yana Kıbrıs’ta çözümün odaklandığı BM süreçleri ve bu sürece (olmaması gerektiği halde!) 2004 yılında dâhil olan AB’nin konuya bakış açısı nasıldır?

 

 

Önceki İçerikAnayasa Mahkemesi Kararına Nasıl Uydular?
Sonraki İçerikÖmer Seyfeddin’in Milliyetçiliği
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.