“İçişleri Bakanı Soylu’nun annesinin cenaze
töreninde İçişleri Bakanlığı’nın ‘salgın’ genelgesine uyulmadı!”
Bu haber bile ülkemizin hukuk devleti
niteliğine dair bilgi vermeye yeter.
Devletin koyduğu, sadece sıradan
vatandaşların uyduğu, uymadığı zaman cezalandırıldığı kurallar söz konusu.
Balzac, “Kanunlar örümcek ağı gibidir. Küçük sinekler takılır, büyük
sinekler deler geçer” demiş.
Ama bizdeki “büyük sinekler” yani
kurallara uymayanlar, bizzat kuralları koyanlar.
Süleyman Soylu’nun yönettiği İçişleri
Bakanlığının genelgesine göre, salgın sebebiyle ‘çok yüksek’ ya da ‘yüksek
risk’ kategorisindeki illerde cenaze törenine katılım en fazla 30 kişi olmak
zorunda.
Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı, S.
Soylu’nun annesinin cenaze töreninde de bu kurala uyulmadı. Kalabalık
bir katılım oldu. Namaz mahalli “lebalep” doldu. Üstelik
saflar gayet sıkı tutuldu, “sosyal mesafe kuralı” cami avlusuna giremedi.
Tıpkı daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı diğer cenaze törenlerinde
olduğu gibi.
Bu arada İçişleri Bakanlığı’nın sitesinde hâlâ
“cenaze törenlerine katılımın 30 kişiyle sınırlı olduğu” yazmakta idi.
*************************
Lebalep Kongrelerin Salgına Katkısı
Geçtiğimiz haftalarda AKP Genel Başkanının
katıldığı parti kongrelerinde salonlar “lebalep” doldu. Erdoğan pandemi
döneminde salonları “tıklım tıklım” dolduran bu kalabalıklarla gurur duyduğunu
ifade etti.
Bu kongrelerin yapıldığı Karadeniz illerinde
salgının ivme kazandığı, vaka sayısında adeta patlama yaşandığı görüldü. Bu
vilayetlerimiz Sağlık Bakanlığının açıkladı haritada yüksek ve en yüksek riskli
iller içerisinde yer aldılar.
Sadece Karadeniz Bölgesi de değil. AKP Genel
Başkanının katıldığı diğer illerde de salgındaki artış dikkat çekici. Mesela İzmir
Valisi Yavuz Selim Köşger, 27 Şubat- 5 Mart haftasında şehirdeki Covid-19
vaka sayılarının yüzde 50 arttığını açıkladı.
Bu sonuçta 22 Şubat’ta yapılan AKP İzmir
İl kongresinin önemli bir katkısı olduğuna kuşkum yok.
*************************
Ayrıcalıklı Olmanın Kibri
En sevdiklerini azami 30 kişiyle ebediyete uğurlaması
için zorlanan, sıradan vatandaşların duygularını anlamadıkları ortada.
İşyerlerini açamayan veya çok kısıtlı olarak
açabilen vatandaşların öfkelenmeleri umurlarında değil.
14 Mart Tıp Bayramın sebebiyle övgüler
düzenledikleri sağlık çalışanlarımızın yükünü artırmaktan üzülmüyorlar. Vefat
edenler ile yakınlarının vebalini almak da içlerini sızlatmıyor.
Güç kullanmanın şehveti, üstün olduğunu
hissettirmenin kibir ve gururu onları insani duygulardan uzaklaştırıyor olmalı.
O kadar gözleri kara ki, bu tavırların seçimlerde
ağır bir bedeli olabileceğini dahi göremez haldeler.
Uluslararası bir kural olan trafikte kırmızı
ışık yanınca durmak bizim görevimiz. Üstünlüğünü hissettirme şehvetiyle
yaşayanlar kırmızı ışıkta durmazlar. Bari kendi koydukları kurallara uysalar.
Ya da en iyisi “koyduğumuz bu kurallar
bizi bağlamaz” diye kanun ve diğer düzenlemelere not düşsünler.
Bu manzara ancak geri kalmış bir ülkede görülebilir.
Türkiye bu görüntülere layık değil.
*************************
Anayasadan Başka Hiçbir Yerden Emir Almayın
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül mesleğe yeni
başlayacak hâkim ve savcılara hitap etti. “Hukukun, vicdanın ve Anayasanın
dediğine itibar edeceksiniz, daha önceki kötü örneklerde olduğu gibi
değil. Anayasadan başka hiçbir yerden emir almayacaksınız” dedi.
Adalet Bakanı bazen Anayasa ve evrensel hukuk
kurallarını hatırlatan böyle sözler söylüyor. Fakat bu sözlerin pek de etkili
olduğu kanaatinde değilim.
Mesela, Bakan haklı olarak, “Anayasa
Mahkemesinin verdiği kararlar bağlayıcıdır” diyor. Fakat Anayasa
Mahkemesinin CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’na ilişkin “hak
ihlali” kararına karşı, yerel mahkemenin kararı ve iktidarın yetkililerinin
açıklamaları tam tersi oldu.
Çünkü bazı hakimler ve yetkililer “Anayasa
Mahkemesinin kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum” sözünün sahibi Tayyip
Erdoğan’dan cesaret alıyorlar.
Sonuçta “iktidarla uyumlu” çalışan
fakat AYM kararına uymayan hakimler terfi ettirildi.
Adalet Bakanının “daha önceki kötü örneklerde
olduğu gibi” olmayın derken kastettiği “kötü örnekler” bunlar olabilir mi?
*************************
İşsizlikte Can Yakan Manzara
Adalet Bakanlığı İşkur üzerinden
Adıyaman’da 9 kişilik temizlik görevlisi kadrosu açmış. Bu kadro için dört
günde 5.217 kişi başvurmuş. Temizlik görevlisi olabilmek için başvuranlardan
1.143 kişinin üniversite mezunu olduğu açıklandı.
Başvuranlar İşkur’a kayıtlı olan işsizler.
Düşünelim, bir de kayıtlı olmayan işsizler, pandemi sürecinde iş yerini
kapatmak zorunda olanlar ve işsiz kalıp işyerinin açılmasını ümit edenler de
müracaat edebilse durum ne olurdu?
Adıyaman’daki işsizliğin korkunç boyutunu
gösteren bu manzara içimi yaktı. Sadece Adıyaman’da olsa çare bulmak kolay ama
Türkiye’nin genel durumu da pek farklı değil.
Evet, küresel bir salgındayız ve bütün
ülkeler az veya çok etkilendi. Fakat vatandaşına en düşük gelir ve harcama
desteği veren ülkenin Türkiye olması bu can yakan manzaranın acısını
büyütmekte.
“Zengin ülkeler vatandaşlarına gayri safi yurt içi
hasılalarının yüzde 12,7’si seviyesinde nakit harcama ve gelir
desteğinde bulundu. Orta gelirli ülkelerde bu oran yüzde 3,6 ve yoksul
ülkelerde yüzde 1,6 oldu.”
“Türkiye’de ise destek yoksul ülkeler ortalamasını bile
tutturamayarak, yüzde 1,1 seviyesinde kaldı.”
“Türkiye’nin yaptığı 7,6 milyar dolarlık harcama, 7,9
trilyon dolarlık küresel gelir desteği ve nakit harcamanın içinde sadece
binde 1 oranında gerçekleşti.”
Oysaki nüfusumuza ve ekonomik büyüklüğümüze
göre bu oran yüzde 1 civarında olmalıydı. Yani devletimizin yaptığı
miktarın en az 10 katı mertebesinde yardım yapması gerekirdi.
Yapmadı veya yapamadı. Çünkü devletimiz çok
kötü yönetiliyor.