İnsan ile maddiyatın ilişkisini, gemi ile denizin (okyanus) ilişkisine benzetebiliriz. Geminin deniz veya okyanus üzerinde sorunsuz yüzebilmesi için, birçok şartın yerine getirilmesine ihtiyaç vardır. Öncelikle geminin sağlam ve tekniğine uygun yapılması, usta ve donanımlı bir kaptan ile mürettebat tarafından yönetilmesi gerekir. Yolcularının her hal ve şartta gemi ve deniz hukukunun emredici yükümlerine uymaları lazımdır. Kaptan her konuda yetkilidir. Karaya çıkıncaya kadar yerine göre hakim, yerine göre hekim, yerine göre muhtar, yerine göre nikah memuru vb. dir. Kısacası bütün yetkiler kaptandadır.
Profesyonel bir kaptanla birlikte en iyi malzemelerden yapılsa bile, yakıt, hammadde – malzeme, yiyecek – içecek, personel huzuru, yükün veya yolcuların selameti de büyük önem arz eder.
İş, geminin yapısının, içinin, personelinin, yakıtının, kaptanının kalitesi ile bitmez. Denizin veya okyanusun sakin, sessiz, kavgasız, gürültüsüz, fırtınasız, dalgasız olması da gerekir. Kıyılara yanaşırken, adaların yakınından geçerken, deniz tarafından kucaklanmış veya kursağına alınmış, dağlar ve buzullarla kavga edilmemelidir. Belki okyanuslardaki ve derin denizlerdeki büyük çaplı balinalar ve köpek balıklarına dahi dikkat etmek gerekebilir.
Geminin belirli zamanlarda karaya veya tersaneye çekilerek gerekli bakımları yapılmalıdır. Özellikle denizin altında kalan kısmı, nasıl olsa görülmüyor diye asla ihmal edilmemelidir. Çapası, pervanesi, kuyruğu, direkleri, yelkenleri ve her türlü müştemilat sürekli gözden geçirilmelidir.
Dünyanın en gelişmiş teknoloji ürünü olan bir gemi dahi, açık denizlerde ve okyanuslarda her hal ve şartta güvenli olmayabilir. 1904 yılında dünyanın en büyük transantlantiği olan TİTANİK, bazı aymaz ve manadan bi-haberler tarafından, (Haşa); “Tanrı dahi gelse bunu batıramaz” demelerine rağmen, ilk seferinde buzullara toslayarak, iki buçuk saatte okyanusun derinliklerini boylamış ve yıllarca yeri dahi tespit edilememiştir.
Demek ki, insan ne kadar sağlam karakterli, düzgün, donanımlı, zengin ve güçlü olursa olsun, zapt edilemeyen bir kibir, (maddiyatın görünmeyen unsurlarının harekete geçmesi), insanı yerle bir edebilmektedir.
Geminin en küçük bir deliğinden su alması, diğer taraflarının ne kadar güçlü ve sağlam olmasını dinlemeyerek, okyanusun kendisine hücum etmesini önleyememektedir. Zaman zaman denizdeki azgın dalgalar, fırtınalar, olumsuz doğa olayları da, denizle bir olup gemiye karşı savaş açmaktadır. Burada kaptanın ve mürettabatın ustalığı, öngörüleri, aldığı ve alacağı tedbirler, büyük bir önem arz etmektedir.
Geminin yüzmek ve vazifesini icra etmek için denize ve okyanusa ihtiyacı olduğu gibi; bir diğer deyişle, deniz olmadan geminin hiçbir fonksiyon göremeyeceği gibi; insanın da hayatını idame ettirebilmesi için maddiyata ihtiyacı vardır. Hepimiz daha güzel bir hayat yaşayabilmek için para kazanmaya çalışırız. Parasız insan gereksiz insandır, çevresine yardımcı olamayandır. Acizdir, düşkündür ve başkalarına muhtaçtır.
Ancak para kazanılırken ve maddiyatla yoğrulurken oldukça dikkatli olmak gerekir. Öncelikle, kaliteli yaşamın da en azılı hırsızlarından olan, hırs; gemiyi buzullara toslatan en önemli faktördür. Dikkatli, özenli, tedbirli, sabırlı, kanaatkar, şükür sahibi ve tevekkül sahibi olmak gerekir.
Ayrıca, erdemli, diğergam, yardımsever, paylaşımcı, üretken ve çalışkan olmak gerekir. Çoğa tamah ederek, çalışanların hakkını yiyerek, çalışma şartlarını modernleştirmeyerek, personeli adam yerine koymayarak, aşağılayarak, değersizleştirerek, rencide ederek hareket edildiği zaman, iflasın ayak sesleri çok yakınlaşmıştır.
Dirençli kurtların yiyerek gemi çeperinde bir delik açması ihtimali gibi, zamanında kontrolleri ve bakımı yapılmayan elektrik tesisatlarının bir kalleşliği, trilyonluk fabrikayı 2 saatte küle çevirebilir. (Titanik gibi).
Hava ve hevese uyularak, bitmeyecek zannedilen paraların çarçur edilmesi esnasında, iş yerine yeterince özen ve ehemmiyet gösterilmemeye başlanması, kalenin surlarındaki köşe taşlarının birer birer denize düşmesi demektir.
Biraz fazla gibi gözüken bir kazanca tav olarak, gözünü maddiyat bürüyerek dikkatsiz yapılan iş anlaşmaları ile, dolandırıcıların ve tefecilerin ağına düşmek çok zor değildir. Hiç kimse parasını bedavaya kimseye vermez…
Haksız yere elde edilen ve dinimizce haram olan şans oyunlarından elde edilen yüklü miktardaki ikramiyeler, okyanusun görünmeyen yerlerindeki gemi düşmanı kayalar ve buzullar niteliğindedir. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, piyangolardan büyük çaplı ikramiye kazanan kişilerin en fazla üç yılda ocaklarına incir ağacı dikilmektedir.
On sekizlik dilberlere takılarak nice lebi-i derya sermayelerini kaybedenleri hepimiz hatırlamaktayız. Yine güzelliğinden kendini alamayıp sevgi sürecini iyi yönetemeyerek, sevdiğinin hunharca canına kıyıp, bütün sülalesini ülkenin yüz karası haline getirenlerin durumu, hepimizin hatıralarında daha tap taze…
Devenin üzerinde bö’nün soktuğu zamanlar da olur elbet. Buna kaçılmaz kader diyebiliriz belki ama; necasetli paçamızda akrebi devenin üzerine kendi ellerimizle çıkardığımız zaman, kimseye diyecek bir şeyimiz kalmaz herhalde…
Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.