Efkâr-ı umûmiye, efkâr-ı amme;
Günümüz ifadesiyle kamuoyu;
Tarihin her devrinde ola gelmiştir.
Ama çok zaman sessiz kalmıştır.
Kendisini ifade etmeye kolay kolay imkân bulamamıştır.
Bir bakıma dünya tarihinde görülen çeşitli savaşlar;
Kamuoyu’nun resmiyet kazanarak;
Ortaya çıkmasından başka bir şey değildir.
İsyanlar ise sıkıştırılmış kamuoyu’nun;
Birden bire patlayışa geçmesidir.
Doğru yanlış ayrı bir konu;
Osmanlı Devleti tarihindeki isyanlara da
Bu gözle bakılacak olursa,
Bu isyanlar da kamuoyu’nun infilâk etmesinden başka bir şey değildir.
Nitekim halkın “Padişahım çok yaşa!” teraneleri,
Aslında -yeri geldiğinde- kamuoyu’nun dile gelişidir.
Yine halkın “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var!”
Şeklindeki haykırışları, kamuoyu’nun padişaha ihtarından başka bir şey değildir.
Keza Yeniçerilerin -yerli yersiz- topluca kazan kaldırmaları, istediklerini topluca ifade etmeleri,
Askerî kamuoyu’nun dile gelmesinden başka bir şey değildir.
Demek ki her zaman ve zeminde kamuoyu;
Çeşitli aksülamel ve tepkiler şeklinde karşımıza çıkıyor.
Bizde sivil kamuoyu’nun, demokratik şekilde kendini göstermeye başlaması;
1908’de Meşrutiyet’in ilânından sonradır.
Çünkü kamuoyu’nun ortak sesi sayılan basın,
Kavuşulan hürriyet ortamında tam bir serbestlikle
Kendisini ifade etme imkânı buldu.
Doğru yanlış her kamuoyu
Meşrutiyet ortamında temsil olasılığı elde etti.
İstek, arzu ve fikirler rahatça yazıldı, çizildi, söylendi.
Böylece fikir ve düşüncelerin eskide olduğu gibi,
Sıkıştırılarak gün ışığına çıkmasının önlenmesi sonucunda;
İnfilâk hâlini alma tehlikesi,
Artık çok gerilerde kaldı.
O günden beri “kamuoyu”
Büyük mesafeler katederek günümüze ulaştı.
Bugün, dünyada olduğu gibi Türkiyemizde de
Televizyonlar, radyolar, gazeteler, dergiler
Ve kitaplar; hepsi kamuoyu’nun sesi,
Sözü ve resmidir.
Evet değerli okur!
Herkesin, bir bakıma çoğunluğun
Aynı hususları görmesi,
Aynı konularda topluca yoğunlaşması,
Aynı problemi, aynı meseleyi görüp çözmek istemesi;
Bütün fikirlerin veya ekseriyetin;
Aynı noktaya parmak basması; kamuoyu’dur.
Efkâr-ı ammedir. Efkâr-ı umûmiyedir.